Kavga etme sanatı

Riva ŞALHON Köşe Yazısı
20 Kasım 2013 Çarşamba

Birbirini uzun zamandır tanıyan insanların bile, doğru koşullar bir araya gelirse, kavga etmesi sağlanabilir. Örneğin bir yaz kampında çocukları gruplayarak şiddetli rekabet edecekleri bir ortam yaratılmış. Çocuklar müsabakalar sırasında hırslanıp itişip kakışmaya, gerçek dostluklarını unutup hakaretlere başlamış. Bu deney gruplar arasında uyumsuzluk ve çatışma yaratmanın ne kadar kolay olduğunu ispatlıyor. Durumu tersine çevirmek ve grupları tekrar birbirine kaynaştırmak için düzenlenen ortaklaşa faaliyetler, başarısız oluyor, bağırışlara ve hakaretlere sahne oluyor. Çocukların tekrar kaynaşmasını ve arkadaş olmasını sağlayacak olan şeyin onları bir arada tutmak, aynı mekânda vakit geçirmelerini sağlamak olmadığı anlaşılıyor. Sonra çözümün onları aynı sorunla yüzleştirmekten geçtiği fark ediliyor. Yani ortak bir problem, onları dalaşmaktan alıkoyuyor. Kavga ortamı ortak bir sorun karşısında askıya alınıyor veya yok oluyor.

Kavga etmek de bir sanattır. Bana kalırsa olumlu bir kavga satranç gibi birkaç hamle ötesini görebilecek insanların meseleyi kafasında çözdükten sonra uygulamaya geçmesi ile gerçekleşebilir. Tartışmanın gelebileceği noktaları kafada simüle ederek, olası senaryolara olası çözümler ve önergeler oluşturmak önemli. Zira zamana karşı bir yarış yoksa insanlar en kuvvetli savunmalarını en hazırlıklı olduklarında yapabiliyorlar. Yani hazırlık her zaman insana avantaj sağlıyor.

Tartışmaya neden olan sebepten uzaklaşan kavgalar meseleyi daha derinde yatan hınçlara ve kinlere dokundurmaya başlayınca beden aşağı vurulan bir hal alıyor. Hiçbir şey çözümlenemediği gibi daha derin küskünlüklere yol açılıyor. Meselenin kendi bağlamından kopması ve geçmişe dayandırılması buz dağının aşağılarındaki kinlerin su yüzüne çıkarılması kavga etme sanatında faul sayılmalıdır.

En beğenmediğim iletişim şekli kavganın bir araç haline getirilmesi. Beklediği ilgiyi göremeyen insanlar gündemde kalmak için çatışmayı bir yöntem olarak kullanırlar. Normal insanlar ise çatışmanın hayatlarında bir yeri olmamasına çalıştıklarından bu durumları iyi idare edemezler ve kavga çıkaranın esiri olurlar. Kuruntuların ilişki kurucu / belirleyici olduğu durumları hastalıklı buluyorum. Sürekli lütuf yapar gibi insan bağışlayan ve her olayda sataşacak bir yön bulan insanları o anlık uzlaşmaya davet etsem de daha sonraları uzak durmayı tercih ediyorum.

Ayrıca bir de vasatlık konusu var. Kavga etmek vasat insanların elinde tuhaf bir dalaşa dönüşüyor. Birikimleri eşit olmayan taraflardan sessiz kalan kabullenmiş sayılsa da aslında orada sessiz bir isyan var. Bazen çok özenle yazılmış köşe yazılarının altında, okuyucu yorumlarına takılıyorum, yazılan yazının kesinlikle anlaşılmadığı ve sadece kavgacı bir söylem tutturmak adına basmakalıp kelimelerle cevaplandığına üzülerek şahit oluyorum.

Bir de kavga etmekten ısrarla kaçınan tür var. Onların da özgüven sorunu olduğunu düşünüyorum. Elini taşına altına koyup mesele ile yüzleşmekten çekinmelerinin altında derin bir korku var. Karşısındakinin kavgayı bahane ederek kendisini kesip atacağına dair korkulu ve ürkek bir yaklaşım.

Kısacası kavga etmek bir sanat. En güzeli az kelime ile yapılanı ve belden aşağı vurmayanı. Üzerine biraz da entellektüel birikim katarsanız her kavga aslında insanlığın hayrına. Yeter ki birileri bizi zorla kavga ettirip arada Üsküdar’ı geçmesin…