Kimse kulüpten büyük değildir?

Rudi DİRİMAN Köşe Yazısı
20 Kasım 2013 Çarşamba

Son olarak Galatasaray Teknik Direktörü Fatih Terim’in gönderilmesiyle beraber, Türk futbol kamuoyu futbolun kulüp başkanlarının elinde bulunan bir oyuncak gibi yönetildiğini bir kez daha gördü. İşin en dramatik olanı ise kamuoyuna bunun ‘kurumsallık’ olarak açıklanması.

Türk futbol tarihinin ve ayrıca Galatasaray’ın en büyük başarılarına imza atmış Fatih Terim, herhâlde bugüne kadar görevine son verilen teknik direktörlerin arasında belki de takıma  en dramatik şekilde veda eden teknik direktör olarak farklı bir şekilde tarihe geçmiştir. Ne Skibbe, ne Rijkaard, ne de Lucescu bu şekilde Galatasaray kulübünden bir gönderiliş yaşamıştı. Diğer kulüplerde ise durum çokta farklı değil. Alex’in Fenerbahçe’den gönderilişi ayrı bir dramatik durumdur. Oğuz, Aykut, Rüştü ile bu örnekler çoğaltılabilir tabii ki...

Fakat, Fatih Terim ile çalışmak hiçbir zaman kolay olmadı. Her zaman başkanlarla sorun yaşamıştır. Tek adamlığı her zaman sevmiştir. Öfkesini kontrol etmekte zorluk çekiyor olabilir. Hiçbir zaman kurumsal bir kimlik taşımadığı aşikârdır. Fakat Fatih Terim her zaman aynıydı. Egoları her zaman yüksekti fakat Fatih Terim hep aynıydı hep dürüst bir şekilde kendini ifade etti.

Eğer bu yukardaki özelliklerden memnun değilseniz ve teknik direktörünüz/ ‘eleman’ ile yolları ayırmak istiyorsanız. Bunu organize ve planlı bir şekilde yapmak zorundasınız. Basına doğru iletişimle nedenleri anlatmak, taraftarlara kararınızın gerekçesini belirtmeniz gerekiyor. Fatih Terim’in emeklerine saygı göstermek zorundasınız. Eğer başkan olarak saygı görmek istiyorsanız, inandırıcı olmak ve bunun iki farklı karakterin ego çatışması olmadığını anlatmak istiyorsanız, bundan başka çareniz yok.

Türkiye’deki her kulüp, başkanın oyuncağı gibi yönetiliyor; Galatasaray, iyi eğitimli, profesyonel gibi gözüken ama aslında egoları yenik düşen bir başkan tarafından yönetiliyor. Fenerbahçe tek adamın profesyonel olduğu, kendini kurumsal kimlik olarak konumlandıran bir başkanı var. Yıldırım Demirören’in Beşiktaş’ı ise zaten buna en büyük örnekti, Demirören Beşiktaş’ı keyfi transferlerle borçlandırıp gitti “Kimse kulüpten büyük değildir” derken aslında kulüpten bahsetmediğimizi, kendinizden bahsettiğinizi hepimiz biliyoruz. Ve artık bunlara kanmıyoruz.