Kitaplar bizimdir

Köşe Yazısı
15 Ocak 2014 Çarşamba

David OJALVO


Her ocak ayında, önceki yılda okuduğum kitapların sıcaklığını hissederim. Kendimle olan küçük yarışı, bir sonraki yıl daha çoğunu okumaya gayret edeceğimi hatırlarım. Bu bilinçli değil, içten gelen sakin bir sestir. Bu ses günlerin yoğunluğunu, yorgunluğunu, değişken ruh halini tanır ve okumanın keyifle, rahatça yapılmasını gerektiğini duyurur. Dostluğun sesidir o. Kitaplarla kurulmuş sadık ve derin bağ günlerin ötesindedir.

2013, okumak adına verimli bir yıldı. Ne var ki, 2013 ve önümüzdeki yılların askerliğimi yaptığım 2012 dönemi ile kolay kolay kıyaslanabileceğini pek hissetmiyorum. Yine de kapı hep açık… Son dönemde kitabevlerini kendi kütüphanemmiş gibi görmeye başladım. Seçeneklerin çokluğu, dünya edebiyatının mirası ömrü aşar. Sadece okuma boyutuyla değil, her yönüyle hayat bir deneyimleme süreci. Ruhu dingin ve sakin tutarak, tat almalı kültür ve coğrafya mirasından. Özünde sınırları netlikle çizilmiş varılacak bir hedefin olduğuna inanmıyorum. Yaşamı her yönüyle deneyimlerken güneşe ulaşamayız, sadece onun ışınlarından ve sıcaklığından yararlanırız. Mutluluk da, bunu takdir etmekten daha fazlası değil gibi...

***

2013’te okuduklarım arasında Ferit Edgü, Jean Paul Sartre, Christopher Isherwood ve Reiner Stach’a bu yazımda kısaca değinmek isterim. Tezer Özlü, Amin Maalouf, Mahir Ünsal Eriş’in yapıtları üzerine yazdıklarım gazetemizin internet sitesindeki arşivimde yerlerini aldı.

Geçtiğimiz yılda beni en çok etkileyen iki yazar, Edgü ve Stach oldu.

2012 yazında başladığım Ferit Edgü’nün kitaplarını okumayı halen sürdürüyorum. ‘Hakkâri’de Bir Mevsim’ adlı eserin izinde, toplu öykülerin derlendiği ‘Leş’i 2013 baharında bitirdim; şu sıra ‘Tüm Ders Notları’ ve yazarın makalelerini derlediği çalışmaları takip ediyorum. Okumalarımı tamamladığımda ‘varoluşçuluk’ felsefesi/kavramı/ana başlığı ile bağımı güçlendiren yazarın kitaplarına dair izlenimlerimi paylaşacağım.

2013 Haziran’ından Ekim’ine kadar Reiner Stach’ın iki ciltlik Kafka biyografisi elimdeydi. Biyografiye dair yazarıyla gerçekleştirdiğim söyleşi, Şalom Dergi’nin bu ayki sayısında basılıyor. ‘Kavrama Yılları’ ve ‘Karar Yılları’ adını taşıyan iki ciltlik eserle, Kafka’nın kırılgan, hassas yaşamına yaklaştım. Onun duygusal dürüstlüğüne hayran kaldım. Tüm saflığıyla bu biyografi edebiyatseverlere sunulmuş bir armağandır.

 Varoluşçuluğu temsil eden önemli yazarlar arasında Jean Paul Sartre başlıca sayılmakta. ‘İş İşten Geçti’, ‘Duvar’ romanları ile ‘Özgürlüğün Yolları’ üçlemesinin ilk cildi ‘Akıl Çağı’nı keyifle okudum. Ne var ki serinin ikinci cildi ‘Yaşanmayan Zaman’ karakter sayısının çokluğu ve karışık anlatımıyla hayal kırıklığı yarattı. Sartre ile birlikte, önümüzdeki dönemde diğer varoluşçu yazarları keşfetmek, heyecanım…

2013 Ocak’ında bana armağan edilen ‘Tek Başına Bir Adam’ ile şubat sonu izlediğim ‘Kabare’ müzikalinin köken aldığı ‘Hoşça Kal Berlin’ Christopher Isherwood’un dilimizdeki iki eseri. Gerek müzikali, gerekse birbirine bağlı öykülerden oluşan Berlin kitabı özel bir döneme ışık tutuyor. Şimdi “II. Dünya Savaşı hiç yaşanmasa, dünya nasıl bir yer olurdu?” diye soruyorum. Böylesi soruların özünde pratik karşılığı yok. Özlemler, içimizdeki güzel barış dünyasını arayışını anlatır daha çok. Gelgelelim Almanya dâhil toplumların 1920’lerdeki Berlin’in kültürel ve açık görüşlü ortamına yaklaşamadığından genelde söz edilir.

***

Son cümleyi kurmadan Ferit Edgü’den bir alıntı: “Geleceğe kalmak gibi bir sevdam yok. Günüme kök salmak istiyorum ben.

Güne kök salmak için, kitaplar başucumuzda…