Holokost’un izlerinde Krakov-Lublin-Varşova

Her yıl Yahudi Kültür Mirasını yerinde tanıma gayesi ile Avrupa’nın farklı kentlerindeki cemaatlere tur düzenleyen Generation Next grubu, bu kez önce bir insan sonra da Yahudi olarak “Bir daha asla” demek üzere Holokost’un acı dolu hatıralarının soykırım kampları ile içimize işlediği ülkeye, Polonya’ya gitti.

Mois GABAY Toplum
4 Haziran 2014 Çarşamba

Generation Next farkı ile bu kez “Bir Daha Asla” demek için

15-19 Mayıs tarihleri arasında düzenlenen ve 35 gencin katılımı ile gerçekleşen gezi sayesinde katılımcılar March of The Living dönemi dışında da olsa, daha kısa bir sürede ve daha uygun bir bütçe ile İsrailli özel bir eğitmenin eşliğinde gerçeklere yerinde tanıklık etme fırsatı buldular. Katılımcılar bir yandan rehber Doron Hari sayesinde Holokost’a ilişkin sayısız anı ve tarihsel belgeyi birinci elden dinlerken, bu deneyimi yaşamış herkes gibi Auschwitz-Birkenau ve Majdanek gezileri esnasında da derinden sarsıldılar. Dört gün süren gezi boyunca eğitmen Hari’nin her gün, sabahtan akşama aralıksız anlattığı birbirinden farklı hayat hikâyeleri, acı ve umut dolu deneyimler izler bırakırken, Majdanek Kampı gezisi ise turun en duygu anlarından biriydi. Yaşananların tüm çıplaklığıyla gözler önüne serildiği Majdanek’de katılımcılar her bir barakada ayrı bir hüzne şahit olurken, krematoryumun yanındaki anıtta ise Holokost’ta kurban edilen 6 milyon dindaşımız anısına Kadiş okudular. Katılımcılardan çoğu daha evvel yıllarca dinledikleri hayat hikâyelerini, ilk kez yerinde görmenin gerçeği ile yüzleşirken, her cemaat ferdinin genç yaşlı demeden bu kampları gezip günümüzde unutturulmaya çalışan bu acıya tanıklık etmesi gerektiğini belirttiler. Holokost gerçeğinin duvarlarda mavi renkteki gaz izlerinden, tahta kokusuna kadar derinden hissedildiği Majdanek her katılımcının bir kez daha insanlığını sorguladığı bu dünyadan farklı bir gezegen gibiydi. Grup yaşadıkları deneyimlerden kalan zamanda ise Polonya Yahudi kültürünü yerel cemaat ile birlikte yenen Şabat yemeği sayesinde tanıdılar.

Tam dört gün sabahın erken saatlerinden gece geç saatlere  kadar yoğun bir tempo ile geçen turda katılımcılar sırası ile Auschwitz-Birkenau, Plaszow, Krakow Gettosu, Lwowska Caddesi, Tadeuzs Pankiewics Eczanesi, Oscar Schindler fabrikası, Eski Sinagog, Majdanek Kampı, Kazimiers Dolly kasabası ve Varşova ayaklanmasına tanıklık eden tüm mekanları görme fırsatı buldular. Grup bunun dışında da Polonya’nın tarihi zenginliklerinden olan tuz madenlerini de Lublin yolunda gezdiler. Oscar Schindler’in fabrikası her ne kadar Schindler’in hayatı hakkında çok az bilgi verse de Holokost ve II. Dünya Savaşı’nı anlama konusunda oldukça zengin bir sergiye sahipti. Varşova öncesinde gezilen ve Ortaçağ’dan günümüze neredeyse tüm dokusunu korumayı başarmış Kazimiers Dolly kasabası ise sembolik anıt mezarı ile bilmeyenlerin yoldan geçip de fark etmeyecekleri bir gerçeğe tanıklık etmekteydi. Savaş döneminde Naziler bu kasabada yaşayan Yahudileri kamplara göndermekle kalmamış şehrin ormanlık alanındaki mezar taşlarını da söküp ev, yol yapımında kullanmışlardı. Bölgede yaşayan halkın savaş sonrasında tek tek sökülen mezar taşlarını yeniden toplayıp oluşturdukları sembolik anıt mezar bazı izlerin ne kadar uğraşılsa da duyarlı insanlar sayesinde yok edilemeyeceğini göstermekteydi. Çoğu insanlık adına katılımcıları üzüntüye boğan hikâyeler içerisinde az da olsa mutlu sonla biten hikâyeleri dinlemek umut vermekteydi. Masal diyarından kopup gelmiş Kazimiers Dolly kasabasında gün batımını izledikten sonra ise gece geç saatlerde Varşova’ya varıldı. Varşova’da depo olarak kullanılması sayesinde savaş sonrası ayakta kalabilmiş tek sinagog, Varşova Gettosu ve Varşova ayaklanmasının izleri turun son gününde rehberimiz tarafından kimi zaman kendi ailesinden hikâyelerle katılımcılara aktarıldı. Şehrin neredeyse her kaldırımında Holokost’un derin izlerini taşıyan Varşova’da savaş sonrası halkın el ele verip tüm şehri aslına uygun olarak tekrardan inşa etmesi ise geleceğe dair umut vermekteydi. Birkaç yıl evvel belediye tarafından yıkılması öngörülen bir getto binasının halkın karşı çıkması sonucu orijinal haliyle korunması, Varşova ayaklanmasının kahramanlarının heykelleri ve yaşayan tarihe tanıklık etmek şehrin Yahudi mirasına sahip çıktığını göstermekteydi.

Holokost gerçeğine yerinde şahitlik eden her insan Holokost’un en klasik sorularından “Allah neredeydi?” yerine bir kez daha “İnsanlık neredeydi?” sorusunu sorma gereği duymuştur.  Günlük hayat devam ederken, içlerinde bilim adamlarının, doktorların da bulunduğu binlerce insan nasıl olur da insanlıklarını kaybetmişlerdi? Bir kamp komutanı nasıl olur da yüz binlerce insan birkaç metre ötesinde sistematik bir şekilde yakılırken ailesi ile yaptırdığı evde yaşam sürebilmekteydi? İnsan aklının almadığı, iliklerimizi donduran o kadar çok soru var ki… Hayatı, hikâyesi elinden alınmış isimsiz altı yaşında bir kalbin ayakkabısına dokunduğumda, kimlere ait olduğunu asla bilemeyeceğim tonlarca saç tutamını gördüğümde veya sahiplerini asla tanıyamayacağım o yüzbinlerce gözlük çerçevesine dakikalarca bakıp düşündüğümde bir kez daha anlamaya ve sorgulamaya çalıştım yaşadığım dünyayı ve kötülüğün bir sınırı olup olmadığını… Yağmurda ıslanıp hafif hafif üşürken düşünmeyi denedim bütün bir kış iliklerine kadar donarak o tahtaların üstünde insanlıktan uzak bir şekilde yaşamaya gayret eden dindaşlarımızı…  İnsan olmaktan utandım. Ölüm kamplarını elimde şemsiye ve sırtımda montla gezmekten hatta yaşananları bir fotoğraf karesine hapsetmekten dahi rahatsızlık duydum. Majdanek Kampı çıkışında defalarca uçsuz bucaksız araziye bakıp bir kez daha düşündüm: Bir insan bir insana böyle bir kötülüğü neden yapar? Tek tesellim kilometrelerce öteden bir daha asla demek için gelmiş onlarca mavi-beyaz bayraklı tur gruplarıydı. Bu öylesine bir acı ki bir ömür bile yetmez anlatmaya, anlamaya. En azından şu hayatta önce kendiniz sonra da insanlık adına belki de en anlamlı gelecek anları yaşamak için, kaybedilen 6 milyon canın, kayıp nesillerinin anısına siz de Majdanek’te, Auschwitz’de, Treblinka’da ve diğer tüm ölüm kamplarında birer Kadiş okuyun. Unutmayalım kaybettiklerimiz de bizim gibi her biri ayrı hikâyesi, mutlu ve hüzünlü anları olan dindaşlarımızdı. Bir daha asla demek için siz de bir gün gitmeyi veya hazır olmayı beklemeden çocuklarınıza, torunlarınıza anlatacağınız bu deneyimi yerinde yaşayın. Dileriz Generation Next grubunun Holokost projesi önümüzdeki yıllarda da devam eder ve daha fazla gencimiz bu sayede bilinçlerini kuvvetlendirirler. Emeği geçen başta Tuna Alkan ve tüm destekçilerimize teşekkürlerimizle…