Meis’den Kısmet’e...

Bahar FEYZAN Köşe Yazısı
2 Temmuz 2014 Çarşamba

Kısmet, hayatımızın başkenti gibi çoğu zaman. Hayatımız kolaylaştığında, zorlaştığında hatta kafamıza taş bile düşse kısmet deyiveriyoruz.

Öyle bir yerdeyim ki; kısmeti yarım kalmış... Şahane bir kızın, hiç talibinin çıkmaması gibi kaderi. Meis’deki büyük kiliseden bahsediyorum. Geniş bir meydanda, tarihe küsmüş gibi ayakta duruyor. Birinci Dünya Savaşı çıkmadan önce başlanmış inşaatına. Dışı bitmiş bitmesine ama iş, ince işçiliğe gelince, havadan yağan bombalara kurban gitmiş kilisenin kısmeti. Tamamlanamamış ve hiç kullanılamamış. Tüm heybetiyle ayakta ama öylece solup gidiyor.

Yunanistan’a en uzak, Türkiye’ye ise en yakın adalardan biri olan Meis’deyim. Burası yeryüzünün küçük cennetlerinden biri...

Misafir olarak girdiğiniz bu adanın, dostu olarak ayrılıyorsunuz.

Hep duyardım ama kısmet olmamıştı. Bu kez Kaş’a giderken pasaportlarımızı yanımıza aldık. Deneyelim dedik, oldu. Kaş’tan 20 dakikalık bir tekne yolculuğu ile Meis’e geldik.

Öncelikle Schengen vizesine ihtiyaç var. Ama yoksa Kaş ve Kalkan’da değerlendirdiğiniz zaman diliminde vizeniz hazır olabiliyor.

Yolculuk, Kaş Limanı’ndan sabah 10 gibi bindiğiniz tekne ile başlıyor. İşin içine pasaport girince, sanki mesafe daha uzun sürecekmiş hissine kapılıyordum ama neredeyse Beşiktaş-Üsküdar arasındaki sefere bir 10 dakika daha ekleyin hepsi bu. Yani jet-ski ile gitme imkânı olsa sanırım 5 dakika sürerdi.

Adaya iner inmez limandaki rengârenk evler ve minik cafe/restoranlar göze çarpıyor. Osmanlı döneminden kalma camii sapasağlam ayakta. Dar sokakları ve tarihi evlerin arasından yürürken kaybolmak istiyorsunuz.

Bizi karşılayan Hurigül Magiafis gülen yüzüyle limanda bekliyordu. Pırıl pırıl, hayat dolu güzel bir kız. Üç yıl önce adaya Kaş’dan gelin gitmiş. Canını dişine takmış resmen. Turizm elçisi gibi koşturuyor misafirleri için. Eşi Tsikos’la limanda bir cafeleri var. Ayrıca Aya Yorgi’deki plajı işletiyorlar. Hurigül, girer girmez frappeyi masaya koyuyor. Kısa bir soluk almamı söylüyor. Daha ne olduğunun farkına varmadan esen tatlı rüzgar denizdeki kokuyu ciğerlerime işliyor.

Denizde beliren kaplumbağa ise gelenlere kendisini gösteriyor... Samimiyet, doğadan denize adanın içine işlemiş gibi... “Poseidon’un gözü nerede” diye sorsalar Meis diyebilirim yürekten.

Denizi izlerken, uzaktan görünen Rodos feribotunun sesi, tüm limanda yankılandığında kenarda içeceklerini yudumlayan orta yaşlı delikanlılar yeni gelenlere kadeh kaldırıyor. Yunanistan adalarının en sevdiğim özelliği bu. Bir adada mahsur kalmak mümkün değil, mutlaka başka bir adaya bağlantısı var sonra oradan başka bir adaya daha... Bir bakmışsınız nerelerdesiniz.

Buz gibi frappenin ardından deniz taksiyle iki dakikalık bir mesafede, adanın biraz ilerisindeki adacığa gidiyoruz. St. George Beach isimli bu küçük adacık aynı zamanda Aya Yorgi olarak anılıyor. Denize girip, bütün günü orada geçirmek mümkün. Denizi mükemmel. Yemekleri sade ve lezzetli. Üzerindeki minik kilise ise bazen ani evlilik törenlerine sahne olabiliyormuş. Eğer romantik bir tatil planlıyorsanız tam yeri. Ayrıca yurt dışından tekneleriyle gelenlerle kuracağınız arkadaşlıklar neşenize neşe katıyor. Adaya ayak basan herkesin yüzü gülüyor Meis’de. Ticari kokmuyor ve burası insana nefes aldırıyor.

Deniz keyfinin ardından ‘Mavi Mağara’ turuna başladık. Açık denize doğru ilerlerken dalgaların arasından ulaşılıyor mağaraya. Antonis Patinios gibi deneyimli bir kaptan olmasaydı, o daracık kapısı olan mağaraya girmem mümkün değildi. Ben yine de gözlerimi kapadım. Sular yükseldiği için botla girilmemesi gerektiğini söylüyordu Antonis, ama öyle büyülü bir mavi ışık vardı ki; “sana göstermem lazım burayı” deyip gözünü kararttı... Mağaranın içine girdiğimizi söylediğinde korkarak açabildim gözlerimi... 

Poseidon’un evindeydik sanki... Anne karnında gibiydik. Daracık bir yerden, içinde kendi yaşamını üretmiş, denizin karnı olmalı burası dedim. En özel, en mahrem yeri...

Mağaranın büyülü mavi ışığını, berrak denizini keşke kelimelerle anlatabilsem. 

Denizler tanrısı Poseidon’un mabedi! Siz nasıl anmak isterseniz...

Tanrı’nın eserlerini anlatırken zorlanıyor insan. Dünyada sizi bulamayacakları tek yer. Denizlerin en mahremi Mavi Mağara... Hissiyatı hemen geçmiyor. Mavi Mağara’nın etkisinden çıkabilmek hiç kolay değil. Haritada Kaş’ın karşısında yer alan ve Türkçesi ‘göz’ anlamına gelen bu şahane adanın duygusu ve bakirliği, kalbinizin daha önce bilmediğiniz başka koylarına götürüyor sanki sizi...

Kısacası Meis bu yaz, kısmetin kendisiyle barışanların adası olacak. Önünüze nasıl bir manzara çıkacağını kısmete dokunmadan bilemezsiniz...