Patatesin asaleti

Sami AJİ Köşe Yazısı
6 Ağustos 2014 Çarşamba

1 Ağustos gecesi İsviçre’nin bağımsızlığının 723. yıldönümü münasebetiyle tertiplenen açık hava davetine iştirak ettik1.

Tahmin edebileceğiniz gibi mükellef büfeler hazırlanmıştı. Raclette standının önündeki kuyruk gece boyu bitmek bilmedi. Ama her zaman olduğu gibi eşimin itibar ettiği bölüm nostaljik patates yemekleriydi. Patates salatası ve ‘Roesti’ güzeldi fakat mıknatıs gibi onu çeken ‘Lyonnaise’  patatesleri idi, zira çocukluğunun ‘pommes de terre sautées’ (sotelenmiş patates)leri andırırlarmış…

Birden aklıma benim de çocukluğum geldi. Özellikle İzmir’de iken ve bilhassa sokaklarda oynamaktan yorulup acıkmış bir halde eve döndüğümüzde ilk aradığım yiyecek haşlanmış patates idi. Derhal soyup, üzerine biraz tuz ektikten sonra, hapur hupur yemek bana büyük keyif ve mutluluk verirdi. Bugün dahi kızarmış patates tabağına dayanamıyorum.

Gelelim bu yazının başlığına: Niye patatesi ‘asil’ olarak niteledim dersiniz? Yazımın sonuna geldiğinizde bu fikrimi paylaşacağınıza inanıyorum.

Patates günümüzden 8000 yıl evvel, yanlış okumadınız,  sekiz bin yıl evvel Güney Amerika’da And Dağları’nın yaylarında yetiştirilen ve tüketilen bir yumru idi. Avrupa’ya gelişi

İspanyolların bugünün Şili ve Peru yörelerini fethettikten sonra başlar. Ancak başlangıçta kullanımı pek yaygın olmadığı gibi sadece hayvan yemi olarak tüketilirdi. Hatta bazı ülkelerde, örneğin Fransa’da, zehirli bir bitki olarak kabul edildiğinden, tarımı çok sınırlı tutulmuştu.

18. asra gelindiğinde Batı Avrupa’da sık sık meydan gelen kuraklıklar, hububat üretimini düşürmekte ve çok ciddi açlık ve hastalık sorunlarına yol açmaktaydı. İşte tam bu dönemde, Fransa Kralı 16. Louis’nin eşi, bahtsız kraliçe Marie-Antoinette, (Fransız ihtilâli sonucu 1793 yılında idam edilecektir) bilim adamlarını toplar ve bilinen tahıllara alternatif ve eşdeğer bir ürün bulunması için derhal araştırmalara başlamalarını ister.

Toplantıya iştirak edenler arasında devrin botanik uzmanı Antoine-Augustin Parmentier de vardır2.

Parmentier, uzun süren çalışmalar sonucu, o zamana kadar domuzlara yem olarak verilen patates yumrusunu geliştirir ve insan gıdası olarak Fransız ilim akademisinin onayına sunar. Kabul gördükten kısa bir süre sonra süratle üretimine geçer ve nasıl yenileceği hakkında çeşitli tarifler de yaratır. Hatta daha fazla ilgiyi çekmek için patatesin yumrularıyla beraber toplanan çiçeklerini de Kraliçe’ye sunar.

Patates çiçekleri uzun yıllar Paris’te asil hanımların şapka ve peruklarını süslemiştir.

Aynı yıllarda, Rusya’da çariçe II. Katerina3 hüküm sürmektedir. Aslında Çariçe daima basit yiyecekleri tercih eder. Ancak meraklı ve yenilikçi ruhu öne çıkar ve Rusya’da ilk defa herkesin önünde Hollanda’dan gelen patatesi yer. Çok beğenir…

Derhal bu bitkinin tüm Rusya’da ekilmesini emreder. Muhafazakâr Rus köylüleri önce direnmeye kalkarlar. Onlara göre patates şeytan tarafından üretilmiş bir bitkidir. Çariçe hiç umursamaz, orduyu devreye sokar, direnenleri yok eder ve tüm tarlaları asker denetimine verir. Patates o tarihten itibaren orta ve doğu Avrupa’nın da ana gıdası haline gelecektir4.

Patates ülkemize, Kafkasya’dan girmiş ve yaygın üretimine ilk defa Adapazarı ovasında başlanmıştır. Öncülüğünü de, Bursa valiliği sırasında, Ahmet Vefik Paşa’nın5 yaptığı birçok kaynaklarda belirtilmektedir.

İlginçtir, bizim köylülerimiz de başlangıçta patates’e ‘toprak koktuğu’ için fazla ilgi göstermemişlerdi. Bunun üzerine devlet, patates yetiştiricisinin on beş sene süre ile öşür vergisinden muaf olacağını açıklamış ve Marsilya’dan getirttiği yeni tohumları bedava dağıtmıştır. Böylece patates, özellikle 1900’lü yılların başında itibaren, süratle tüm bölgelere yayılmıştır.

Eh! Artık, patatesli bir yemeği zevkle yerken, en az 8000 yıllık mazisi olan bir sebzeyi tükettiğinizi düşünün. Lütfen, aynı anda Marie-Antoinette, II. Katerina ve çok sevgili Ahmet Vefik Paşamızın hatıralarını yad edelim ve bu ‘asil’ lezzetli gıdayı onlara borçlu olduğumuzu unutmayalım, derim5.

*

1 Uri, Schwyz ve Untervalden kantonları 1291yılında birleşerek Kutsal Roma-Germen İmparatorluğu içinde bağımsızlıklarını ilan etmişler ve İsviçre Konfederasyonu’nun temelini atmışlardır.

2 Antoine-Augustin Parmentier (1733-1813). Parmentier patates için tanınsa da, gıda alanında birçok buluşları vardır. Örneğin şeker pancarı onun icatlarından biridir.

3 Çariçe II. Katerina (1729-1796) onun zamanında Rusya İmparatorluğu en parlak dönemini yaşamıştır. Bu dönemde Osmanlı İmparatorluğu Rusya karşısında devamlı gerilemiş, tüm savaşları kaybetmiş ve önemli toprak ve güç kaybına uğramıştı.

4 Patates fakir halkın o derecede ana gıdası olur ki 1848-1852 yıllarında patatesi vuran bir hastalık yüzünden İrlanda’da bir milyon kişi ölür ve bir milyon kişi daha İrlanda’yı terk edip, çoğu Amerika’ya göç eder. ABD’de çok yaygın olan kızıl saçlı İrlandalıların mevcudiyeti ‘Potato Famine’ (patates kıtlığına) bağlıdır.

5 Ahmet Vefik Paşa (1823-1891), sadrazamlık yapmış, devlet adamı, eğitimci, büyükelçi, edebiyatçı, sanat adamı. On altı lisan bildiği söylenir. Moliere’in piyeslerini Türkçeye tercüme etmesi ve Bursa’da kurduğu tiyatro ile daha fazla anılır.