RTÜK tipi aydın

Alber NASİ Köşe Yazısı
3 Eylül 2014 Çarşamba

Albert Einstein’ın çok sevdiğim bir sözü vardır: “İnsanların aptallığının sonsuzluğundan bir de evrenin sonsuzluğundan eminim,” der ve ekler “ikincisinden o kadar da emin değilim.”

Gerçekten de insanlarının aptallığının sonu yok sanki. Bahsettiğim aptallık akıllılığın tersi olarak anlaşılmasın sakın. En şaşırtıcı olan da bu aslında; gerçekte akıllı insanların sonsuz aptallıkta girişimlerde bulunması.

Peki, böylesine akıllı olarak bilinen insanların bu kadar aptalca davranmasının sebebi nedir? Bunun cevabı ise karar mekanizmalarında yatıyor. İnsanlar karar verirken sırf akla başvurmuyor. Araya egolar, zaaflar, kibir ve en önemlisi korku karar verme süreçlerini doğrudan etkiliyor.

Tüm bu karar verme mekanizmalarından öncelikle korku diğerlerinden daha tehlikelidir. Söz gelimi zaafı olan insan verdiği kararın yanlış olduğunu bilir ama ne kadar akıllı olursa olsun, bedeninin veya ruhunun zayıflığına yenik düşebilir. Sigara tiryakileri, alkolikler, özellikle kumarbazlar yaptıklarının yanlış olduğunu bilirler ve kararlarının zekâlarının bir ürünü olmadığının gayet iyi farkındadırlar.

Ancak korku sahibi, verdiği kararın son derece yerinde ve hatta akıllıca olduğuna dair önce kendini kandırır daha sonra doğruluğuna yeminler bile edebilir. Bazısının korkusu o kadar derine kadar işlemiştir ki, sonunda akıllarının bile yerini alır. Tabi sonuca bakıldığında, korku egemen olunca ne kadar akıllı olursa olsun oldukça aptalca kararlar alırlar. Şaşırtıcı olan (Einstein daha önce fark etmiş, adam neticede boşuna Einstein değil) insanların zekâlarından daha çok korkularına güdülüyor olmaları ve bunun sonucunda sonsuz bir aptallık içinde olmalarıdır.

Gerçek akıl bilgi ile buluştuğu zaman ortaya ‘bilgelik’ veya yabancı kökenli olmasına karşın Türkçede de sıkça kullanılan ‘entelektüellik’ çıkar. Bilge veya aydın elindeki bilgileri ve aklını kullanarak yeni fikirler üretir ve öngörüler yaratır. Aydın kişiler topluma bu fikir ve öngörüleriyle doğru bilgi vermekle ve toplumu aydınlatmakla görevlidir.

Bir aydının duruşu, hesaplanmış cesareti ve fikirlerinin kendi içindeki tutarlılığı vardır. Toplumun veya egemen baskının fikirleri doğrultusunda ısmarlama fikir üreten veya topluma mesaj verenler aydın olarak nitelendirilemez. Çünkü aydının bir başka görevi de egemen baskılara boyun eğmemektir, karşı durmaktır. Sanılanın aksine akademik unvanının olması aydın olmak için yeterli bir ölçüt değildir elbet. 

Peki, bilgi akıl yerine korkuyla birleşince ne olur? Önyargı olur. Önyargıları körükleyenlere ise aptal ve bağnaz denir. Ve böylece Einstein’ın bahsettiği sonsuz aptallığa ulaşılmış olunur.

***

Seneler önce sevgili İvo Molinas’ın o zamanlar çok ses getiren ‘Çıtayı Yükseltmek’ yazısı aklıma geldi bu satırları yazarken. Hepimiz çok beğenmiştik. Yazı, geniş toplumun sosyo-kültürel seviyesi yükselirken Türk Yahudi Cemaati bireylerinin de kendilerini geliştirmesi gerekliliği üzerineydi. Günümüz Türkiye’sinde ise ne yazık ki o çıtadan eser kalmadı. Keşke o çıta yükselmeye devam etseydi de biz de kendimizi geliştirerek çıtaya ulaşmaya ve o çıtayı aşmaya çalışsaydık.  Çıta düşerken altında kalan bir grup RTÜK* tipi, gerçek anlamda analiz edilmeden dayatılmış kriterlere bağlı ‘aydın’ da başımıza kalmazdı böylece.

 

* RTÜK: Radyo Televizyon Üst Kurulu