Kara Eylül

Alber NASİ Köşe Yazısı
17 Eylül 2014 Çarşamba

Geçtiğimiz iki hafta gerek Türkiye için gerek dünya için acı olan olayların yıldönümlerini yaşadık sırayla. Önce 6-7 Eylül Olaylarının yıldönümüydü. 1955 yılında yaşanan olaylarda başta Rumlar olmak üzere tüm gayrimüslimler zarar gördü. Her ne kadar kaynaklar olayların ‘azınlıklara’ yönelik olduğunu belirtse de kendi rızasıyla ‘azınlık’ statüsünden çıkan Yahudilerin bu olaylarda önemli mal kayıpları yaşaması, bunun yanı sıra bugünün koşullarında azınlık olarak kabul edilen Kürtlerin, Lazların, Boşnakların olaylardan zarar görmemiş olması söz konusu pogromun gayrimüslimlere karşı yapıldığını göstermektedir. Geçen yaz yaşananlar, sarf edilen sözler, savrulan tehditler, yapılan provokasyonlar, o tehditleri ve provokosyonları yapanlara karşı hiçbir cezai işlem uygulanmaması ister istemez 1955’ten çok da ileride olmadığımızı hatırlatıyor.

İkincisi ise 12 Eylül 1980 darbesidir. Türkiye’deki demokrasiye kökünden zarar veren, milleti ağırlıklı olarak depolitize eden ve dikte ettiği anayasayla toplumun tekrar politize olmasını ve demokratikleşmesini engelleyen sistematik ve koordineli darbe.

Sonuncusu ise 11 Eylül 2011 tarihinde ABD New York’ta İkiz Kulelere ve Washington DC’deki Pentagon’a yapılan saldırılardır.

Bu acı olayların yıldönümleri anılırken özellikle Türkiye halen bu olayların etkisindedir. II. Dünya Savaşı sırasında yine gayrimüslimlere karşı CHP tarafından konulan Varlık Vergisi’nin ardından, 1955 yılında Demokrat Parti döneminde yaşanan progrom genç Türkiye Cumhuriyeti’ne Batı Dünyası’na ister istemez daha mesafeli durması sonucunu getirmişti. İşin esası adeta sistematik bir şekilde Türkiye’den koparılmaya ve atılmaya çalışılan gayrimüslimlerin hem politikaya hem de fikir üreten kurum ve kuruluşlara yaklaşımı son derece kısıtlı olmuştur.

Fikir kurumları (think tank, strateji geliştirme kuruluşları, sivil toplum örgütleri)  gereksiz gibi görünmekle beraber geliştirdikleri projeler ve yaklaşımlarla toplumun ve devletin gelişmesinde son derece önemli rol oynarlar. Kaldı ki zaten 1980 darbesi bu tip yapılara neredeyse IV. Murat kadar duyarlı ve karşıydı. Bilindiği üzere IV. Murat her türlü toplantıyı kendisine karşı hareket olarak görür ve idama varan ağır cezalarla insanları cezalandırırdı.

11 Eylül saldırılarının sonrasında yaşananlar ve halen yaşanmakta olanlar gerçekten ürkütücü bir hal almaktadır. ABD’nin Irak’ı işgali, sonrasında ABD ordusunun bölgeden çekilmesiyle yaşanan başıboşluk ve başıbozukluklar, akla hayale gelmeyecek güçle ortaya çıkan terör örgütleri şu anda Türkiye’yi derinden etkilemektedir.

“Bugünün tarihi geçmişte yazılır,” derler. Şu an varılan nokta bu durumun en somut göstergesi niteliğinde. Acaba diyor insan acaba geçmişte bunların biri veya ikisi yaşanmış olmasa Türkiye nasıl bir ülke olurdu?

Bu arada tamamen bu konudan uzak olmakla  beraber, herkese tavsiyem Türk televizyonlarını izlememeleridir. Yabancı yayınları kaynağından izleyin hem yabancı diliniz gelişir hem de vizyonunuz değişir. Özellikle, Andersen’den masallar kadar değeri olmayan içi boşaltılmış haberlerden uzak durun.