Tarafgir tepkiciler

Kötülüğü kim yaparsa yapsın, onunla topyekûn ve yapandan bağımsız olarak mücadele edilmedikçe, o kötülük bir gün hepimize dokunacak, tarafgir tepki verenlere de dahil olmak üzere.

İvo MOLİNAS Köşe Yazısı
24 Eylül 2014 Çarşamba

Şu resme bakın lütfen. Biliyorum, hayatta çok daha acıklı karelerle karşılaştık. Ama bu fotoğraf sadece bugünlerde yaşanan bir mağduriyet resmi. Yanı başımızda, dinci bir terör yapılanmasının mağdur ettiği kadın ve çocukların hüzün ötesi resmi.

İnsanın inanası gelmiyor. Bizim hayatlarımız normal akışında ilerlerken, ötemizde başka insanlar yersiz yurtsuz kalıp en ilkel koşullarda sürgün yolunda buluyorlar kendilerini. Ve bizler sadece acıma duygusu ile hüzün fotoğraflarını seyretmekten öte bir eylemde bulunamıyoruz bu yerleşik kötülüğe karşı.

Lakin insan garip bir canlı. Aslında hep yinelediğim gibi ‘defolu’ bir canlı. Bu mağduriyet ve zulüm gerçeği karşısında sessizliğini koruyan aynı insanın örneğin bir kuyrukta bekleme esnasında başka birinin onun önüne geçmesine gösterdiği büyük tepkiyi nasıl açıklayacağız?

Bir insanın yaşayabileceği en büyük zulüm karşısında duyarsız kalan öteki insan, kendisi ile alakalı en önemsiz bir haksızlıkta nasıl oluyor da büyük bir tepki verebiliyor?

Bizi bu aşağılık çifte standarda yönlendiren gururun olumsuz yönü olsa gerek. Gururun, kibrin insanın ruhuna hasar verdiren yıkıcı tarafı olsa gerek. Kendisi ile ilgili olmayan hiçbir olaya ciddi ve anlamlı bir tepki vermeyen insan, söz konusu kendisi olduğunda olağandışı bir tepki verebilmekte. Bu tür bir davranış şeklini sadece bireyin yaşama tutunma ve güçlü kalabilme güdüsü ile açıklamak mümkün olabilir. Lakin hem kendine, hem de çevresine zarar veren bir tutum olduğu su götürmez bir gerçek.

Bir başka ‘defolu’ davranış biçimi daha var. Türkiye’nin en vicdanlı milletvekillerinden olan Altan Tan bir televizyon programında geçenlerde ‘Neden Gazze’de olanlara gösterdiğimiz büyük tepkiyi örneğin Srebrenica katliamı karşısında göstermedik?’ diye veryansın ediyordu.

Haklıydı. Zira o katliamda birkaç gün içinde tam sekiz bin Boşnak öldürülmüştü, çoluk çocuk demeden.

Gazze için sinagogların önüne gelen kimi kızgın ve öfkeli Türkler neden o katliamda aynı şiddette vermemişlerdi tepkilerini? Veya aynı öfkeli kalabalıklar Suriye’de, Irak’ta, Afrika’da katledilen Müslümanlar için neden bu denli mobilize olmuyorlardı?

İşte buradaki çifte standardın motoru, gurur, kibir hissiyatından öte tamamen ideolojik zemin üzerinden çalışmakta. Farklı farklı bölgelerde yaşanan kötülüğe karşı gösterilen tepkiler, eşit olacağı yerde mağduriyeti yaşatanın kimliğine göre değişkenlik göstermekte. Tarafgir merhamet duygusu, yani.

Ancak haksızlık yapmayalım. Bu tür sorunlu davranış biçimi sadece bizim coğrafyamıza özgü değil.

Tüm insanlığın ortak ve kadim sorunu ve ağırlıklı olarak ideolojik tabanlı.

Oysaki kötülüğü kim yaparsa yapsın, onunla topyekûn ve yapandan bağımsız olarak mücadele edilmedikçe o kötülük bir gün mutlaka hepimize dokunacak, tarafgir tepki göstereni de içermek üzere. Bu bumerang etki potansiyelini algılamadığımız sürece eşkıya dünyaya hükümdar olmaya devam edecek.

Bir de şu var: Milan Kundera, geçen yüzyılın en önemli eserlerinden biri olan, ‘Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği’nde acımaya ve merhamete ilişkin şöyle demişti: “Merhamet ve acıma duygusundan daha ağır bir hissiyat yoktur. Bireyin kendi acısının ağırlığı bile, başkası için hissedilen ve hayal gücüyle şiddetlenen merhamet duygusu kadar ağır değildir.”

Kundera’yı dinlersek, insanın bu ağırlıktan kaçmak için mi ötekinin acısıyla ilgilenmekten kaçındığını düşüneceğiz yoksa? 

Bilemedim.