İyi insan olmak mı yoksa Tanrısal olmak mı?

Tanrısal olmadan önce iyi insan, ahlaklı insan olmak gerekir. Tanrısal olmanın yolu iyi olmaktan geçer.

Kavram 0 yorum
1 Ekim 2014 Çarşamba

Rav Naftali Haleva


Bu dini mesajın önemi son zamanlarda defalarca vurgulanmıştır.

Tanrı der ki: “Benim neden sizin fedakârlık yapmanıza ihtiyacım olsun?” Paranıza haram karışmış, şarabınız sulandırılmış, liderleriniz sahtekârlaşmış, herkes vermek yerine alma sevdasına düşmüş, yetim ve dullar korumasız kalmış. Tanrı’nın evine gelmeden önce ahlaki değerlerinizi düzeltin. Bireysel yaşamınızda dürüst olun. Ondan sonra bana gelin ve benim için fedakârlık yapmayı isteyin.  İyi insan olmak Tanrısal olmaktan önce gelir. 

O zaman Neden Tanrısal olmaya ihtiyacımız var? Yahudiliğin temelinde iyi, şefkatli, nazik, dürüst, saygılı insan olmak yatıyorsa neden Şabat, kaşerut ya da taharat ha-mishpacha’ya ihtiyacımız var? Şabat mumlarını günbatımından birkaç dakika önce yakmakta neden bu kadar titizleniyoruz, neden gecikmek istemiyoruz? Tanrı’yı gerçekten rahatsız edecek şey bunlar mıdır? Yom Kipur gecesi deri ayakkabı giyip giymediğimin benim iyi insan olmamla bir ilgisi var mı? Şabat günü mutfaktaki ocağımın üzerine metal bir kapak koyup koymamamın ya da iki ayrı tabak takımımın olması ne fark eder?

Bu sorular herkesin zihninde dönüp dolaşıyor. Bazıları bunları açıkça ifade ediyor, bazıları da yapabildiklerini yapıyorlar ama bu sorular bilinçaltlarında duruyor. Neden bütün bu kuralları uygulamaları gerektiğini aslında bilmiyorlar.

Bugün bu soruları yanıtlamak üzere bazı yaklaşımlarda bulunacağım. Benden sihirli yanıtlar beklemeyin. Sadece birlikte düşünebileceğimiz bazı fikirlerim var. Belki bunlar üzerinde düşündüğümüzde iyi bir insan olmak kadar Tanrısal olmaya da ihtiyacımız olduğunu anlayabiliriz.

  • Birincisi, Tanrı duygusu olmadığında neyin etik, ahlaklı ve iyi olduğu hakkında bir kriterimiz olmaz. Dennis Prager’in senede dört kez yayınladığı yazısında Ultimate Issues (İlkbahar-Yaz, 1986) da dediği gibi “Tanrı olmasaydı, iyi ya da kötü de olmazdı.” Davranışların kabul edilip edilmemesi tamamen kişisel olurdu.

Örneğin, “cinayetin işlemek kötü bir şeydir” derseniz, ben de buna karşılık diyebilirim ki “İyi ama Naziler böyle düşünmüyordu.”  Nitekim Nazi doktorların yaptıklarını Dr. Robert Lifton şöyle açıklamıştı:

“Nasyonel Sosyalizmin ideolojisine göre Almanya’yı temizlemek için Yahudilerden kurtarmak gerekir. Nasıl bir doktor olarak inanıyorsanız ki, hasta bir organizmayı iyileştirmek için hastalıklı hücreleri  yok etmek ve öldürmek gerekir, o zaman hastalıklı olduklarına inandığınız insanları yok ederek toplumu kurtardığınızı düşüneceksiniz.  Kısacası Soykırım size doğru gelecek.”

Komünistler daha mı iyi? Milyonlarca Rus yok olmadı mı? Schacharansky’nin çektiği acıların açıklaması var mı? Bu örnekler gösteriyor ki, Tanrı’nın emirleri ve yönlendirmesi olmasa bazı insanları yok etmenin böcek veya kemirgenleri imha etmekten farkı nedir bilemeyiz.

Eğer ahlak kavramını  insanoğlu belirleseydi, güvenilir olmazdı. Bunun nedeni şudur: insan algısı, ihtiyaçları doğrultusunda değişir. Örneğin, Abraham Mısır’a gittiğinde evli olduğunu saklaması gerektiğini düşündü çünkü orada Allah korkusu olmadığından karısını ele geçirmek için onu öldürebileceklerini sandı. Görüyoruz ki, Tora’nın evrene bir hediyesi de ahlaki davranışların Tanrı’dan geldiğini bildirmesidir. Batı’nın doğru bulduğu her şey bu kaynaktan gelmektedir. Laiklik ahlakın önüne geçerse işte o zaman tehlike doğar.  

Günümüzde herkesin hakları vardır, her davranış kaşer’dir. Kurallar yoktur. Hem neden kurallar olsun ki? Ahlak laik ise ve insanoğlu tarafından yapılmışsa o zaman neden bazı davranışlar kabul edilemez? İnsanlar neden beraber yaşamak yerine evlenmeliler? Ve özgürlüğümüze kısıtlama getirdiğini bile bile, neden çocuk sahibi olmayı isteyelim?

Doğru ve yanlış kavramlarında belli standartlar olması gerektiğine inanıyorsak o zaman ilahi etikten esinlenmeliyiz. Dolayısıyla, sadece insan olmak yetmez. İyi bir insan olabilmek için Tanrı’ya ihtiyacımız vardır.

  • İkincisi, ilahi etik bile kabul görmek için arkasında onu destekleyecek bir güç olduğunu bilmek ister.

Mesela, şefkat göstermek, hasta olanı ziyaret etmek, yasta olanı rahatlatmak, misafirperverlik. Gibi davranışların iyi olduğunu Tora’dan biliyoruz. Fakat insanlar bu duyguları hissettikleri ölçüde yaparlar. Zorunluluk yoktur.

Tsedaka’yı ancak istediğimiz zaman veririz. Neden? Oysa nasıl Şabat’ın gereklerini uyguluyorsak tsedaka’yı vermek de zaruri olmalı, keyfi değil.

Aynı şey hasta ziyareti için de geçerli. Hasta biri varsa onu ziyaret etmek şarttır, bu davranış sadece boş vaktimizi doldurmak için yapılmamalıdır. Cenaze törenine katılarak destek vermek de vakit geçirmek için değil yapılmaz, bu Tanrı’nın emridir. Evimize misafir davet etmek bol yerimiz var diye değil, bir insanın davet edilmeyi beklemesindendir. Fazla yemeğimiz var ya da yok, önemli olan bu davete ihtiyacı olan birinin olup olmamasıdır. Eğer varsa, biz bu ihtiyacı karşılamalıyız, yoksa arzumuzu değil. Hatırlayalım, Rabi Israel Şabat günü hep en son ayrılan kişi olmuştur. Herkesin gideceği bir evi olduğundan emin olmak için hep sona kalmıştır.

 İhtiyaca göre hareket ederiz çünkü doğrusu budur. Tanrı bize böyle yapmamızı söyler. Esas olan davranışlarımızın kalbimizi harekete geçirmesidir, yoksa kalbimizin bize yön vermesini değil.

Aslında Tanrısallık iyilik yapma güdüsü yaratır.

Rabi Israel’in Talmud hakkında bir konuşma yaparken, öğrencinin biri bu konuşma esnasında Rabi’nin tezini çürütmek için alakasız bir soru sorar.  Rabi Israel anında mantıklı beş yanıt düşünür, ama bir yandan da bu yanıtların zayıf kaldığını bilmektedir. Bu nedenle hatasını itiraf eder ve konuşmasını bitirir. Bu davranışı içgüdüseldir. Mahcubiyet duyduğu halde doğru olanı yapmıştır. İşte Tanrısal olmak biz Yahudilere böyle davranmamızı sağlar.

Benzer bir olayı Reb Moshe Feinstein yaşamıştır. Bu anıyı damadı Rabi Moses D. Tendler bir anma töreninde anlatmıştır.

Moshe Feinstein Amerika’ya geldiğinde bir yanlışlık sonucu yaşı evraklarda göründüğünden 11 yaş daha büyük kaydedilir. Resmi kayıtlara göre 65 yaşına geldiğinde Sosyal Güvenlik parası almaya hak kazanır. Aslında henüz 65 yaşına gelmediğine dair defalarca ilgili makamlara mektup göndermesine rağmen çekler muntazam olarak kendisine gönderilir. Moshe her ay bu çekleri Sosyal Güvenlik Kurumu’na geri gönderir, taa ki gerçekten 65 yaşını doldurduğu güne kadar.

  • Tanrısal olmaya neden ihtiyacımız olduğu konusunda bir açıklama daha yapacağım.

Unutmamalıyız ki doğru ve iyi insan olmak (mensch) çok önemli olsa da bu Yahudiliğin en büyük hedefi değildir. Yahudiliğin en büyük hedefi hedefinde kutsal olmadır. Doğru, ahlaklı ve iyi insan olma bunun bir önceki gereksinimidir. Hem kutsal hem ahlaksız olunamaz. Ama ahlaklı olmak otomatik olarak kutsal olmak anlamına da gelmez.

Kutsallık hayvansal güdülerimizi bırakıp Tanrı görünümünde insani doğamıza ulaşma durumudur.  Bu durum iyi ve ahlaklı olmanın ötesinde bir şeydir. Bunun için dua ederek, çalışarak, Şabat’ı uygulayarak, tövbe ederek Allah’a daha yakın olma anlamına gelir. Yemek masasında oturup kaşerut olmayan hiçbir şey yememek, Tora’yı konuşmak, dua etmek gerekir. Yemek yeme eylemi biyolojik olmanın ötesinde olmalıdır. Ayrıntılı kısıtlamalar ve sıkı yapısallığı ile ruhani bir ritüel olmalıdır.

İyi insan olma gerekliliktir. Ve bu bir başarı olarak görülmelidir. Ancak, bir Yahudi’nin hayatının en son hedefi keduşadır kutsal olmadır. Roş Aşana ve Yom Kipur’da sinagogda bunu çok iyi hissederiz. Yeni yılı karşılayışımız muhteşem değil midir? Parti vererek, bol içki içerek ve şamata yapanlara katılıp gürültü patırtı yaparak kutlamıyoruz yeni yılı. Tam aksine, tövbe ederek, dua ederek, fakirlere ve ihtiyacı olanlara yardım ederek kutluyoruz. Bu dönemde geçmiş yaşamlarımızı sorguluyor ve önümüzdeki yıl nasıl daha çok iyi şeyler yapabileceğimizi düşünüyoruz. İşte bunlar ilahi bir davranışlardır.

Böyle davranışlar her Cuma Şabat akşamında ve hemen ertesi günde de bulunabilir. Dinlenme günümüzü dua ederek, Tora’yı okuyarak, z’mirot ve ailemizle beraber yemek yiyerek geçiririz. Bütün bunlar ahlaki bir yaşamdan ilahi bir statüye geçme aşamalarıdır.

 İlahi deneyim kazanmak için bir aziz olmaya gerek yoktur. Gereken şey, Tora’ya ve mitzvot’a inanmaktır. Atılacak her adım bizi hayvani doğamızdan çıkarıp tselem E-lokim’e yani Allah görünümünde insani doğamıza yaklaştıracaktır. Örneğin, kaşer mutfağına uymak, sinagoga daha sık gelmek, Tora okumak bile bizi yakınlaştırır.

Rabi Elazar Rokeach bir Roş Aşana gecesinde ilerlemiş yaşında gemi ile İsrail’e giderken şiddetli bir fırtınaya yakalanan gemi batma tehlikesi ile karşı karşıya kalır. Gemi su almaya başladığında yolculardan ikisi Rabi’yi dikkatli olması için uyarır. Rabi bunun üzerine onlardan günün ilk ışıklarında üflenmesi için  şofar’ı hazır etmelerini ister.

Zamanı geldiğinde Rabi Elazar şofar’ı üfler, rüzgâr diner ve gemi batmaktan kurtulur.

Rabi’nin şofar’ı fırtınayı dindirmek için üflediğini sanmayın. Onun tek isteği ölmeden önce mitzva’yı yerine getirmekti. Ancak bu ilahi davranışından ötürü mitzva gemiyi kurtardı.

Bugün dünyada terör dalgaları, nükleer bulutlar ve savaş rüzgârları esmekte. Her an nefret, önyargı ve zulüm haberleri duyuyor, üzülüyoruz. Hadi gelin bugün hep beraber iyi insan olma ve Tanrısal olma yolunda karar verelim, ahlaki ve ilahi değerlerimize doğru yol alalım. Kim bilir, bakarsınız mitzva’mız bizim gemimizi de kurtarır!

 


1 Yorum