Büyükbabasının sevgilisinin izinde bir gazeteci: Sarah Wildman

Gazeteci Sarah Wildman büyükbabasının belge ve evrakları arasında bulduğu aşk mektuplarından yola çıkarak, yaşamı Auschwitz’de sona eren terk edilmiş eski bir sevgilinin, Dr. Valerie Scheftel’in izini sürdü ve onu ‘Paper Love’ adlı bir kitapta anlattı

Nelly BAROKAS Kültür
12 Kasım 2014 Çarşamba

Umutsuz Yahudi bir kadından gelen mektuplar… Adı Valerie Scheftel, Çekoslovakya doğumlu, Viyana Üniversitesi’nden mezun bir doktor. Kısa saçlı, çekingen bir gülümsemeye sahip…

1938 ile 1941 yılları arasında Berlin’den Dr.C.J.Wildman’ın Pittsburgh’daki ofisine postalanmış mektuplar. Valy’nin sevgilisi Karl Wildman’a yazdığı mektuplar… Viyana doğumlu, cazibesi ile tanınan bir Yahudi olan Karl’ın şansı el vermiş, tam zamanında ülkeden kaçmayı başarmış, Valy’yi ardında bırakmıştı.

Karl’ın ölümünden uzun yıllar sonra Sarah Wildman büyükbabasına yazılmış bu mektupları buldu ve ‘Paper Love’ adlı bir kitapta topladı. Kitabında, büyükbabasının bırakıp kaçtığı bu mektupların sahibi genç kadını tanıtmaya çalıştı. Büyükannesi Sarah Wildman’a; “O büyükbabanın gerçek aşkıydı” demişti sakince…

Karl savaş döneminde tanıdık, dost ve akrabalardan gelen diğer mektuplarla birlikte Valy’nin mektuplarını da özenle saklamıştı. Mektupların bazıları yardım çağrısıydı, bazıları ise yazarlarının gizlendikleri yerlerden kaleme alınmış uzun mektuplardı. Yani ‘ideal ve mükemmel kent Viyana’ tarafından adeta ihanete uğramış Viyana Yahudilerinin yakınmalarından oluşmuş bir koleksiyondu bu.

Wildman kutularda unutulmuş mektuplara hayat verdi

Tanınmış bir gazeteci olan ve yazıları The New York Times’da yayınlanan Sarah Wildman’ın ‘Paper Love: Searching for the Girl My Grandfather Left Behind’ adlı kitabının ilk yarısında Amerikalı gözüyle Avrupa’da kökenlerinin izini sürüyor. Bu da Daniel Mendelsohn’un anılarını içeren ve 2006’da yayınlanan ‘The Lost’ kitabını anımsatıyor. Wildman kutularda unutulmaya terk edilmiş belgelere, kişisel mektuplara, yabancı ülkelerin pullarına, tıp fakültesi döneminde çekilmiş Karl ile Valy’nin mayolu fotoğraflarına, ikilinin çimenler üzerinde otururken alınmış görüntülerine, hemşire kepi takmış Valy’nin bir fotoğrafına ve daha birçok anıya yeniden hayat veriyor.

Wildman zamanla büyükbabasının anıları ile giderek daha az ilgilenirken, terk edilmiş Valy’yi anlamak, nasıl yaşadığını, nasıl öldüğünü araştırmak ve kitabında yansıtmak onda bir tutkuya dönüştü.

 “Tek aşkım, erkeğim” sözleri ile başlıyor Valy’nin Yahudilere ait çocuk yuvasında çalıştığı, savaşın her yerde hissedildiği, Almanya Yahudileri için tüm kapıların kapandığı 1940 yılında Karl’a yazdığı mektup… “Her gün yapmakta olduğum şeyleri yaparken, çocukların yaralarını sarmaya çalışırken, gece uyumayı başaramayıp pencere kenarında oturduğumda, senin özleminle acı çektiğimde, senin anımsadığım; ‘benimle olacaksın’ sözlerin beni rahatlatırken aynı zamanda üzüyor da” sözleri mektuplardan bir alıntı.

Valerie Scheftel çıkış vizesi için yaptığı başvurulardan, yalnızlığından, çalıştığı işlerden, birlikte oldukları gençlik anılarından da söz ediyor: “O günler son bulmuş olamaz. Yalvarırım söyle. Bu imkânsız değil mi? Bütün bunları düşünüyorum ve senin tam bu anda hayatının hangi anını yaşadığını kendi kendime soruyorum.

Valy’nin bu umutsuz çağrılarının yanı sıra Wildman, Alman arşivlerinde yaptığı araştırmalarda başka belgeler de buldu: Valy’nin mülklerinin bir listesi, Valy’nin annesinin yerel Gestapo’ya sunduğu Yahudi olduğuna dair beyanı, Valy’yi son olarak görenlerin tanıklıkları…

Valy’nin mektupları kadar kitapta ilgi çeken diğer bir bilgi de, ABD’nin Yahudi göçmenleri reddetmesine ilişkin diplomatik belgeler ve ABD istihbarat servisinin Doğu’dan giderek çoğalan göçe karşı dikkatli olunması uyarısını kanıtlayan belgeler… 25 Ekim 1941 tarihli Amerikan diplomatik belgelerinden birinde; “Ayın sonundan beri 20 bin Yahudi Almanya kentlerinden Alman işgali altındaki Polonya’ya, özellikle de Lodz Gettosu’na sürüldü” bilgisi yer almakta.

Karl, 1942’de Amerikalı Dorothy ile hayatını birleştirdi. İkilinin nasıl bir birlikteliği olmuştu, hayatta kalmış olmanın suçunu omuzlarında taşıyan Karl mutlu olabilmiş miydi? Bu arada, sabrı taştıkça Valy’nin mektupları daha da sıklaşıp çoğalıyor, ABD, Küba, Şili veya nereye olursa bir çıkış vizesi alabileceğinden hala umutlu ancak Karl’ın suskunluğundan oldukça tedirgindir: “Sevgilim, sevgili çocuk, sana yazdığım ve yanıtsız kalan mektuplar bayağı çoğaldı! Yapabildiğim tek şey mektuplarımın sana ulaşması ve bir gün senin de bana yazmanı ummak.

Wildman kendine şu soruyu yöneltiyor; Valy’nin büyükbabasına tutkusu gerçek miydi? Yoksa onunla birlikte olduğu düşüncesi Valy’nin tüm güçlükleri atlatacağını düşünmesine mi yol açıyordu? Sarah Wildman, Karl ile Valy Scheftel’in ayak izlerini sürmek üzere Viyana ve Berlin’e gitti. Valy’nin son yaşadığı ev, Berlin’e doğru yola çıktığı tren istasyonu… Araştırmalarını müzelerde, tarihçiler ve bilim adamları görüşerek sürdürdü.

Kitabını yazarken, “Geçmişte yok edilmiş yaşamların öykülerini gelecek nesillere aktarmalı mıyız?” sorusu sık sık Wildman’ın aklını kurcaladı. 1970’lerin ortasında doğan Wildman büyükbabasının mektuplarından yola çıkarak geçmişi canlı tutmaya çalışmıştı. Oysa 20 yıl sonra doğan bir Amerikan Yahudi genci buna ilgi duyabilir miydi?

Okuru cezbedecek olan sevgilisine sırt çeviren büyükbaba Karl’ın öyküsü değil, 1943 yılının Ocak ayında Auschwitz’e gönderilmesinden çok kısa süre sonra yok edilen, son gününe dek sevgilisine mektup göndermeye devam eden-  Dr. Valy Scheftel adlı kadının öyküsü…