İstanbul’a iktisadi bir yönetim ekolü lazım

Ekonomi ve finansta yüzyılda en fazla 2-3 kez yaşanabilecek türden gelişmeler ile 2008’den bu yana mevcut iktisadi düşünce sistemlerinin günün ekonomik piyasa gerçeklerine yeterince cevap veremediğini, kitaplarda yazanlara tezat gelişmeleri gözlemliyoruz. Bu nedenle, İstanbul Ekolü adı ile yeni bir iktisadi yönetim doktrinini tartışmanın zamanı geldi. Cambridge’ciler, Avusturya Ekolü, Keynesciler, Neo-Klasikler, London School of Economics, Harvard Business School olur da, Finans Merkezi adayı İstanbul’un niye bir iktisadi yönetim ekolü olamaz? Kazan doğurursa pekâlâ ölebilir

Cüneyt DİRİCAN Ekonomi
12 Kasım 2014 Çarşamba

Lehman Biraderler ile ‘Too big too fail’ yani ‘Batmak için çok büyük’ kavramını küresel bazda deneyimleyen piyasalar, ekonomi kitapları, büyük rakamlara sahip bankaların batamayacağını ve kurtarılması gerektiğini düşünmekten ve yazmaktan artık vazgeçmek durumunda. Yalnız bankalar mı? İrlanda, Yunanistan, İzlanda, Portekiz, Güney Kıbrıs bu kuramın geçersizliğini batan ‘Hazine’leri ile dünyaya teyit etti. Yaşanan bu krizler, bir diğer kuram olan ‘Big Run veya Run for the Money’ yani ‘Büyük koşu veya paraya hücum’ kuramını da gelişmiş ülke insanlarına deneyimletti.

Başka bir iktisadi kuram John Maynard Keynes’ten. ‘Likidite Tuzağı’ diyor ki, yatırımcılar piyasada bono (iskonto) faizlerinin en düşük seviyeye indiğini ve fazla dalgalanmayacağını düşünürler. Bu nedenle daha fazla likit kalmak, nakit bulundurmak isterler. Piyasaları canlandırmak adına sıfır faiz seviyesi ile başta Amerikan Merkez Bankası (FED), Japon, Avrupa ve İngiliz Merkez Bankası’nın tahvil alım programları ile bol likidite pompalaması, Bretton Woods Altın Standardını, yani banknotların altın karşılıklarını dahi sorgulatıyor, kur ve ticaret savaşları dünya açısından önemli bir tehlike oluşturuyor. İşte karşımızda son Rusya Ambargosu. Bir diğer kuram ‘Paranın Yansızlığı’ kapsamında likidite reel sektör yerine sermaye piyasalarına gidince bilançolarda altının payı çok minör kaldığı için, bu kadar likiditeye Grasham Kanunu ile (Kötü para iyi parayı kovar) tam tersi olması gerekirken, ons fiyatı en güçlü desteği 1.200 doların altına düşüyor. Dolar likiditesi yavaş yavaş yıkıcı etkilerini gösteriyor.

“SON HALKA MERKEZ

BANKALARI”

Keza, senyoraj gelirleri azalan Merkez Bankalarının önünde elektronik ve mobil para kavramı (Bitcoin benzerleri) da bulunuyor. Parayı Merkez Bankaları basar kuralı kalkıyor. Bir sonraki global krizde, tüm bu nedenlerle batan Merkez Bankaları’nı göreceğimizi iddia etmek medyumluğu gerektirmiyor. İstanbul Ekolü kriz kâhinliği yaparak son halka Merkez Bankalarıdır diyor, Merkez Bankaları’nın Bankası olan Uluslarararası Ödemeler Bankası’nın (Bank for International Settlement) fonksiyonlarını deneyimleyeceğimizi söylüyor ve Merkez Bankaları’nın, teknoloji ve elektronik paraların gelişmesi ile beraber, farklı bir boyuta geçmek durumunda kalacağını da iddia ediyor. Yani, big data ve cloud computing gibi tanımlar kapsamında kişisel verilerin dahil olduğu ikilik sayı düzenindeki tüm verilerin takası ve saklama merkezlerine dönüşmesi fırsatı veya olasılığı. Sonuçta, çek, EFT, EMKT takası, RTGS, SWIFT dediğimiz şeyler ikilik sayı düzeninde bilgisayarlardaki verilerin transferi değil mi? Bu etkileri yönetimlerdeki yeni CEO’ların teknoloji kökenli olması ile deneyimleyeceğiz ve telekom operatörleri ile birleşen finansal kurumlar görülecek. Hollanda INGBank’ın kuruluş tarihçesinde bir Postbank ile sigorta şirketinin birleşmesi veya Wells Fargo’nun posta işletmesinden bankaya dönüşmesi bu sava örnek olacaktır.

ORTAK PAYDA TIKANMIŞLIK

Sürdürülebilirlik, inovasyon, fütürizm, girişimcilik, sosyal medya, big data, cloud computing, kuantum, reiki, melek yatırımcılar (para dünyada bol olunca) dünyadaki son yıllarda maddi ve manevi anlamda yer alan trendlerin başlıkları. Ortak paydaları olarak tıkanmışlık kelimesini gözlemlemek rahatlıkla mümkün. Çıkış arayan insanlık ve ekonomiler, bu yeni fikirler ve trendler ile yeni ürünler ve pazarlar yaratmak ve büyümenin sürdürülebilir olmasını sağlamak istiyor. İşte bu nedenledir ki, bilinen ekonomide artık sona yaklaştığımızı iddia etmek çok zor değil.

Küresel denge bu dünyada sağlanamıyor ise, çözüm için bakılacak yerler artık bu dünyanın dışı. İnsanlık önümüzdeki günlerde açılımı uzayda aramaya devam edecek. NASA’nın daralan bütçeleri ile ticari dünyaya açılan uzay, Red Bull sponsorlu Felix Atlayışı, Virgin’in düşen test gemisine rağmen ilk uzay turistini götüreceğindeki ısrarı, yakında uzayda kolonileşme çalışmalarını beraberinde getirecek. MIT henüz Mars’ta 68 günlük yaşam imkânı olduğunu söylese de, 1969’dan bu yana ay dışında bir yere çıkılamamış olsa da. Kanıt mı? Amerika’da son Virgin kazası sonrası ticari uzay trafiğinin nasıl yönetileceğini tartışmaya başladılar. Bu vesile ile Spielberg’ün Üçüncü Türle Yakın Temas filminin gerçekleşeceği olasılığına da SETI ile hazırlıklı olmak lazım. NASA bu olasılığı yalanlamıyor.

Avusturya Ekolü, Ludwig Von Mises bu krizi öngördüklerini, altın standardının sona ereceğini önceden gördüğünü iddia ediyor. Doğru. Ancak, Avusturya Ekolü bile her türlü iktisadi ve finansal başlığı bu dünya normları içinde yorumlamıştır. Dinamik sürdürülebilirliğin uzun vadede kapitalizmde geçerli olamayacağını savunan Marx’ın dahi, kısa vadede haklı olsa da, uzun vadede iktisadi kurgularını insan üzerinden sosyalizme bu dünya üzerinde eşitlediğini hatırlatmalıyız. İşte, “İstanbul Ekolü” olarak bu nedenlerle artık dünyadaki kaynakların optimum dağılımı üzerine olan tüm dünyevi iktisadi doktrinlerin geçersiz kalacağını iddia ediyoruz ve “İstikbal göklerdedir” vizyonuna sahip çıkıyoruz.

Ortaçağda Uzakdoğu, yeni kıta Amerika’da zenginlik ve refah arayışı için keşfe çıkan ve daha sonra kolonilerle yerleşerek doğal kaynakları talan eden insanlığın, bu yüzyılda benzerini yakın coğrafya olarak uzayda araması, dünya nüfusunun 7,5 milyara yaklaştığı dikkate alınırsa, pek uzak bir olasılık değil. BM Gıda ve Tarım Örgütü’nün böcekleri yiyebilirsiniz açıklaması sanki bu sava bir destek. Ayrıca, ekonomi bilimi, kıt kaynakların optimum düzeyde üretime girmesi ve dağılımı üzerine değil mi? Bu bağlamda İstanbul Ekolü, karşılıksız para basımları sonucunda mevcut iktisadi sistemin bir vadede çökeceğini, enflasyonun tanımını tarım ve tarım dışı, dünya ve dünya dışı olarak yapmak zorunda kalacağını, internet ve mobil dijital kuşağın, robotik, genetik ve nano teknoloji trendlerinin de uzay ekonomisinin tamamlayıcı parçası olduğunu iddia ediyor. Tabii, değişik yaşam formlarının kolonileşme çabalarını tersine çevirmesi veya insanlığın anti madde ile ışık ve quasarların zamanda sıçraması ile uzay zaman boyutunda emperyal süreci hızlandırması mümkün. (Bkz. Star Wars ve CERN Higgs Bozonu)

İşsizlik, para, enflasyon gibi makro başlıklarda, elinde satın alma gücü düşmüş paraları barındıran (işsiz) kesimlerin, gelir dağılımı eşitsizliği ile veya varlıklarını kaybederek bir şeyi kalmayan kitlelerin, gönüllü veya zorunlu olarak koloni çalışmalarında yer alacağını öngörmek için İrlanda’nın Amerika’ya göçü bir örnek olacaktır. İlk kolonilerin daha fazla kaynağa ulaşmak için, zaman içerisinde Sermaye Piyasaları’nın da gelişmesine neden olduğu, kapitalist sistem dâhilinde yap – işlet – devret modeli ile geliştirdiği Amerika’daki tren yollarını her türlü bedele rağmen döşediği dikkate alındığında, neden olmasın?

Bugünün şartlarında tutarsız veya anlamsız hatta hayal ve çılgınlık olarak gelebilecek bu öngörüler için bir hatırlatma. 30 yıl önce cep telefonları ve internet hayatımızda değildi, SSCB vardı, Almanya 25 yıl önce iki taneydi, Ana Brittanica Google’ın yerine kullanılıyordu, televizyon siyah beyaz ve tek kanaldı, ayda ve Mars’ta su yoktu, var diyene de, Galileo dünya yuvarlak dediğinde aforoz edilmiş gibi, farklı bakılıyordu. Çip ve kredi kartlarını fikirsel olarak ilk öneren, Dow teorisi olarak bilinen dalga prensiplerini ilk koyan birer gazeteciydi. Bu nedenle, İstanbul Ekolü Nisan 2013’de ilk kez dile getirdiği bu savlarını tartışmaya açıyor.

Son olarak, niye bu topraklardan ikinci bir kez Roubini veya Keynes, Smith, Ricardo çıkmasın. Davos World Economic Forum İsviçreli bir ekonomi profesörünün girişimi ile başlatılmış toplantılar serisi. Verimli performansların analitik sistemler ile tüm yaşam formları için reel getirilere eşit şekilde dönüştüğü bir iktisadi yönetim doktrinine ulaşmak dileğiyle.