100 yıl evvel nasıl ve nerelere sürüklendik - 2

Sami AJİ Köşe Yazısı
19 Kasım 2014 Çarşamba

5 Kasım tarihli yazımda, 1. Dünya Savaşı’nın başlamasının 100. yılı münasebetiyle İtilaf Devletleri’nin (yanı Fransa, İngiltere, Rusya) Osmanlı’ya harp ilan etmelerine kadar süregelen hadiseleri, bir görgü şahidinin (Amerika Büyükelçisi Henry Morgenthau) ağzından özetlemeye çalışmıştım.

Bu hafta ise yanlış değerlendirmelere, halkı yanıltmaya yönelik politikalara dayanan bir iktidarın, maalesef kendi yalanlarına zaman içinde kendisi de inanmaya başlayarak, kendi felaketlerini ve imparatorluğun sonunu nasıl hazırladığını anlatmaya çalışacağım.

Osmanlı Devleti bu harp ilanına karşı, aynı tarihte kaleme alınmış ancak birkaç gün sonra basın ve diğer yollarla halka duyurulmuş Cihad-ı Ekber Hatt-ı Hümayunu ile cevap verir 1.

Bu belge her ne kadar Sultan Reşat imzasını taşıyorsa da, Enver Paşa tarafından kaleme alındığı hususunda tarihçiler adeta ittifak halindedirler.

Yüz sene evvel yazılmış bir metni anlamak hayli güç olabilir ama çok ilginç olduğu için mealini beraberce çıkarmayı deneyelim:

“Düvel-i muazzama (büyük güçler)2 arasında harp ilan edilmesi üzerine… memleketimizin hukuk ve mevcudiyetini müdafaa edebilmek üzere sizleri silah altına çağırmıştım. Bu suretle müsellah (silahlı) bitaraflık içinde yaşamakta iken,… Rus donanması, talimle meşgul olan donanmamızın üstüne ansızın ateş açtı. Hukuku-beynelmilele mugayir (aykırı) olan bu haksız tecavüzün Rusya tarafından tashihine intizar olunurken (bu yanlışı düzeltmelerini beklerken), gerek mezkur devlet ve gerek müttefikleri İngiltere ve Fransa devletleri sefirlerini geri çağırmak sureti ile devletimizle münasebat-ı siyasilerini katettiler (kestiler)… Böyle yekdiğerini velyeden (birbiri arkasından gelen) hainane düşmanlık asarı üzerine öteden beri arzu ettiğimiz sulhu terk ederek Almanya ve Avusturya-Macaristan devletleriyle müttefikan (ittifak halinden) menaf-i meşruamızı (meşru menfaatlerimizi) müdafaa için silaha sarılmaya MECBUR OLDUK.”

Bugünkü kavramlarla ve özetle aktif tarafsızlık politikası güderken Rusların bize saldırdığı iddia ediliyor.

Gerçekten, Osmanlı Devleti başlangıçta tarafsızlığı kesinlikle onaylamıştı. Bu politika bütün basın tarafında benimsenmiş ve halkın bu fikri kabul etmesi de sağlanmıştı. 

Ancak, Avrupa’da savaş rüzgârlarının dönmesi ile halka bambaşka haberler ulaştırılmaya başlanmış, aniden İngiltere ve Fransa ‘düşman’, Almanya ‘büyük dost’ algısı yaratılmaya başlanmıştır.    

Rus donamasının, Osmanlı gemilerine ateş açması olayı maalesef uydurma idi. Doç. Dr. Tuncay Öğün ve Prof. Dr. Alfina Sibgatullina’nın yayınladığı araştırmalara göre3 Karadeniz filosu komutanı Alman Amiral Wilhelm Souchon’a, 21 Ekim’de ilan-ı harp duyurusu yapılmadan, Rus gemi ve limanlarına saldırı emri verilmiştir. Amiral de uygun tarih olarak 27 Ekim 1914’te harekete geçerek, hedeflere yöneleceğini hem Osmanlı hem de Alman hükümetlerine bildirmiştir.

Halk, tüm bu gelişmelerden habersizdir.

Hatt-ı Hümayun devamla, tüm askerlere ve halka ‘İtilaf Devletlerinin’ yaptıkları kötülükleri özetler, ‘zafer’in’ kesin olduğunu müjdeler. Ve şöyle devam eder:  

“Bugün düşmanlarımızın memleket ve ordularının, müttefiklerimizin (yani Almanya ve Avusturya-Macaristan) pay-i celadeti (yiğit adımları) altında ezilmekte bulunması bu kanaatimizi teyit eden ahvaldendir (durumlardır).”

Bu beyan da doğruları göstermekten çok uzaktır. Nitekim ‘geleneksel tarafsız’ İsviçre’de yayınlanmakta olan 6 Kasım 1914 tarihli (yani bildiriden bir gün sonra)  ‘Journal de Geneve’ adlı gazetede, cephelerden gelen haberler bölümünde, Alman ordularının geri çekilerek yeni mevzilerde tutunmaya çalıştıklarını, İngiliz donanmasının, tüm denizlerde hâkimiyeti ele geçirmeye başladıklarını ve Rus ordularının da Kafkas ve Galiçya cephelerinde başarılı olduklarını yazmaktadır4.

Yine 6 Kasım’da Rus donanması misilleme olarak, Zonguldak ve Bartın’a saldırarak, ciddi zararlar vermişlerdir (Bu haber de ancak bir hafta sonra basına yansımıştır).

Esasen aynı günlerde de Alman Büyükelçisi, ABD Elçisi Morgenthau’ya barış için yeni teşebbüslerde bulunmasını yalvararak talep etmektedir. Morgenthau, bu talebi yerine getirir ve Washington’a mesaj göndererek yetki ister ama bu istemi geri çevrilir.

Özetle müttefiklerimiz aciz durumdadır, belki de Osmanlı Hükümeti dahi durumun farkında değildir. Halk ise sadece sansür altında bulunan gazetelerden bilgi almaktadır5.

Bence bu Hatt-ı Hümayun’un en çarpıcı bölümü, son paragrafıdır:

“Bu cihattan mazisinin zararlarını telafi etmiş şanlı ve kavî (zengin ve kuvvetli) bir devlet olarak çıkacağımızdan eminim. Bugünkü harpte birlikte hareket ettiğimiz dünyanın en cesur ve muhteşem ordusu ile silah arkadaşlığı ettiğimizi unutmayınız.”

Açıkça, hükümetin (veya Enver ve Talat Paş’anın) esas maksatları (veya hayalleri), imparatorluğun o güne kadar kaybettiği toprakları yeniden elde etmektir.

Bu ihtirasları çok iyi değerlendiren Almanya, gerçekten tarafsızlığa kesinlikle ve samimiyetle inanan kişileri Osmanlı kabinesinden çekilmelerini başarmış ve bu suretle devletimizi harbe sokmuştur.

Netice maalesef hüsrandır. Bu durumu en iyi tasvir eden resmi de başlığa aldım: 4 Kasım 1918 tarihli ‘Ikdam’ gazetesinin birinci sayfası: 3’lü Cunta’nın Almanya’ya kaçtığını - veya kaçırıldığını - bildiriyor.

Ve ne hazindir ki, Enver, Talat ve Cemal Paşalar, onları Sivastopol’e götürecek torpido gemisine bindiklerinde, hemen feslerini çıkarıp şapka giymişlerdir6.

Yazının 1.Bölümü

 https://www.salom.com.tr/haber/92877

 

Notlar:

1 29 teşrin-i evvel 1330 tarihli Cihad-ı Ekber Hatt-ı Hümayunu (Şevket Süreyya Aydemir’in Tek Adam Mustafa Kemal adlı eserinden)

2 Yani hem Fransa, İngiltere, Rusya hem de Almanya, Avusturya-Macaristan’ı kapsar. Diğer deyimle “harp onlar arasındadır bizim ilgimiz yoktur” anlamı çıkıyor.

3 History Studies 5. cilt – Kasım 2013: Türklerin ve Rusların gözüyle, 100. yılına girerken Karadeniz baskını ve Osmanlı Devletinin 1. Dünya Savaşı’na girişi.

4 Les archives du journal “le Temps” 200 ans d’histoire. Bu siteden bu gruba dahil gazetelerin her bir nüshasına ulaşabilirsiniz.

5 Yukarıda zikrettiğim ‘History Studies’deki belgeler, özellikle İstanbul basının, uygulanan sansürden öte, (Rus Büyükelçiliği’nin kaynaklarına dayanarak) Alman ve Avusturyalıların bazı gazetelere ciddi paralar aktardıklarını belirtmektedirler. ABD Büyükelçisi de aynı tespiti yapmaktadır.

6 Talat, Enver ve Cemal Paşaların Romantik Sonu – Hermann Baltzer (Mayıs 2005)