Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin Mavi Marmara kararı

Denis OJALVO Köşe Yazısı
19 Kasım 2014 Çarşamba

6 Kasım 2014 günü ajanslara Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin ‘Komor, Yunanistan ve Kamboçya Kayıtlı Gemilerin Durumu’ başlıklı raporu ve savcısının davayı reddettiğine dair haberi, bomba gibi düştü.

 

Uluslararası Ceza Mahkemesi neyin nesi?

Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), bağımsız ve daimi olup uluslararası alanda soykırım, insanlığa karşı işlenen suçlar ve savaş suçları gibi en ciddi suçları işleyen kişileri mahkeme eder. Kurucu belgesi 17 Temmuz 1998 tarihli Roma Statüsü’dür. Bu statüyü parlamentolarında onayan devletler UCM ile işbirliği yapma yükümlülüğünü üstlenmiş olup kendilerini ilgilendiren ve suç teşkil ettiğini düşündükleri eylemlerin soruşturulmasını UCM savcısından talep edebilirler. Davayı açıp açmamak UCM savcısının gerekçelendirilmiş takdirine bağlıdır1.

Diğer bir deyişle, bir ülke kendi toprağında, bayrağını taşıyan gemisinde veya uçağında meydana gelmiş bir savaş suçunun davasına taraf olmak ve bunun Uluslararası Ceza Mahkemesinde görülebilmesini istiyorsa Roma Statüsünü onaylamış olması gerekiyor.

 

Peki ya Komor bandırası (bayrağı)?

Güvenlik ve beka bazlı politikalar güden İsrail’in hangi durumlarda nasıl tepki verdiği defalarca sınanarak öğrenilmiş bir şey. Örneğin, geçmiş kırk yılın perspektifinde, uçak kaçırma, adam kaçırma, terör eylemleri, taciz ateşi gibi durumlarda İsrail’in neyi nasıl yapacağı siyasi muarızları tarafından aşağı yukarı tahmin edilebiliyor.

Mavi Marmara olayının meydana gelmesinden 33 gün önce, 28 Nisan 2010 tarihinde yazılmış Paradigma Kayması başlıklı yazıda2 zikredilen öngörülerin gerçekleştiği söylenebilir:

AKP yönetimindeki Türkiye’nin İsrail ile köprüleri atmak için fırsat kolladığı hatta bu fırsatları yaratmak için özel bir gayret sarfettiği izlenimi var.

Davos’ta gerilen ilişkilere yere indirici darbeyi vurmak için kullanılması düşünülen vasat bu kez yüzer bir platform: Gazze 1 gemisi! (O günlerde Gazze 1 gemisi Mavi Marmara’dan daha popülerdi)

Amaçlanan şeyin, Gazze 1 gemisinden naklen yayınla Türkiye – İsrail ilişkilerinin düzeyinin düşürülmesine zemin hazırlamak olduğu anlaşılıyor.

Türkiye Cumhuriyeti’nin dış siyasetini Filistin eğlimli bir sivil toplum kuruluşunun tayin edebileceğini düşünmek abesle iştigal olmakla beraber, “Rotamız Filistin, Yükümüz Özgürlük” sloganıyla içinde TBMM’den milletvekilleriyle yola çıkarılması tasarlanan ve Gazze Limanı önündeki İsrail ablukasını delmeyi amaçlayan bu geminin eyleminden TC hükümetinin haberi olmaması sanırım mümkün değil.

Özetle, Mavi Marmara eyleminin bir tesadüf olmayıp inceden inceye hesaplanmış bir operasyonu olduğunu varsaymak mümkündür. İsrail’in yapılması tasarlanan ‘abluka delme’ girişimine askerî bir tepki vereceği tahmin ediliyor ve bu vesileyle Türkiye tarafından artık ‘sırtından atılması gereken bir yük’ gibi telakki edilen Türk-İsrail ilişkilerinin ipoteğinden kurtulmak imkân dahiline giriyordu. 

Ancak, uluslararası platformlarda İsrail’i kınayarak Filistin davasına destek olmayı öngören ‘Gazze ablukasını yarma girişimi’, konuya müdahil tarafların hesabı hilafına kontrolden çıkıp ölümlere sebep oldu. Bu arada, İsrail’in çok abartılan istihbarat becerilerinin yetersizliği de ortaya çıkmış oldu. Şöyle ki, İsrail’in gemi güvertesine indirdiği ve nümayiş dağıtmak için kullanılan ‘paint ball’ tüfekleriyle teçhiz ettiği askerleri gemideki direnişçiler tarafından demir çubuklarla dövülüp esir edilince, İsrailliler bu kez tam teçhizatlı komando indirip kurtarma harekâtı yapmak zorunda kaldılar.  Ve maalesef dokuzu vatandaşımız olan on Türk insanı hayatını kaybetti.

“Niye Komor bandırası?” sorusunun cevabı ise Türkiye’nin taraf olmadığı Uluslararası Ceza Mahkemesi kurucu belgesi olan Roma Statüsü’nün uluslararası hukuktaki icaplarında yatıyor. Şöyle ki: Türkiye’nin Roma Statüsü’nü imzalayıp parlamentosunda onaylayan ülkelerden biri olmadığı; İsrail’in ise, imzalamasına rağmen, bu mahkemenin siyasallaşabilmesine ilişkin endişeleri yüzünden parlamentosunda onaylamaktan vazgeçtiği müşahede edilebiliyor.  Buna mukabil, Mavi Marmara olayına kadar Türkiye’de esamesi bile okunmayan, Hint Okyanusu’ndaki 800.000 nüfuslu Komor ada devleti aynı anlaşmayı 18 Ağustos 2006’da parlamentosunda onaylamış!3

Bu da, gemiye yapılacak mukadder bir müdahale ertesinde Komor Devleti’nin davacı olabileceği anlamına geliyordu.  Dolayısıyla, Mavi Marnara, abluka yarma seferine Komor bandırasıyla çıkarıldı.

 

Komor Devleti dava açıyor

14 Mayıs 2013 tarihinde Uluslararası Ceza Mahkemesi, ‘Komorlar Birliği’ Devleti’ni temsilen, İstanbul’da mukim Elmadağ Hukuk Ofisi’nden, Gazze’ye insani yardım taşırken 31 Mayıs 2010 tarihinde İsrail tarafından durdurulan filoya ilişkin bir başvuru aldı4.

 

Uluslararası Ceza Mahkemesi davayı reddediyor

Neticede, Savcı Fatou Bensouda, 6 Kasım 2014 tarihli raporuyla5 elde mevcut malumatın Komorlarda kayıtlı gemide (Mavi Marmara), 31 Mayıs 2010 tarihinde durdurulması esnasında savaş suçları işlendiğine dair makul bir temel olduğunu tespit etmekle beraber, eldeki verilerin araştırmayı devam ettirecek makul bir zemine oturmadığına karar verdi. Bu kararın eksiksiz hukuki ve gerçeklere dayalı bir analizin neticesi olduğunu, Statü’nün 17(1)(d) maddesindeki davaların yeterli derecede vahim olmaları gereğinin oluşmaması cihetiyle davanın açılmamasına karar verdiğini ifade etti.

Bu dava girişiminde ilginç olan husus ise, savcılık makamının gerek Türkiye’ye, gerekse İsrail’e mütemmim malumat takdim etme imkânını tanımasına rağmen, taraflardan hiçbirinin böyle bir girişimde bulunmadığıdır6.  İsrail UCM’nin bu konuya el atmasını yanlış bulurken Türkiye’nin de selahiyetini anlaşmaya taraf olmayarak tanımadığı bir mahkemeyi zımnen tanıma durumuna düşmemek için UCM’nin bu önerisini cevapsız bıraktığını var saymak mümkündür.

Sonuçta, mahkeme, ablukanın meşru olup olmadığını, şayet meşruysa ablukayı uygulayan devletin 12 Haziran 1994 tarihli San Remo Denizdeki Silahlı Çatışmalara İlişkin Uygulanabilecek Uluslararası Hukuk El kitabı’na7 uygun hareket edip etmediğini inceleyip bir karara bağlamadan davayı reddetmiş oldu.

Sorulması gereken can acıtıcı soru ise, tek kelimeyle: Değer miydi!?

1            The International Criminal Court  http://www.icc-cpi.int/en_menus/icc/about%20the%20court/Pages/about%20the%20court.aspx

2            Paradigma Kayması,   https://www.salom.com.tr/haber/72796

3            The Rome Statute in the World, 119 States Parties, 32 Signatories, 44 Non Signatories (195) As of 10 November 2011 http://www.iccnow.org/documents/signatory_chart_Nov_2011_EN.pdf

4            Situation on Registered Vessels of Comoros, Greece and Cambodia Article 53(1) Report  http://www.icc-cpi.int/iccdocs/otp/OTP-COM-Article_53(1)-Report-06Nov2014Eng.pdf

5            A.g.e. s.4

6            A.g.e., s. 4

7            San Remo Manual on International Law Applicable to Armed Conflicts at Sea, 12 June 1994, https://www.icrc.org/applic/ihl/ihl.nsf/52d68d14de6160e0c12563da005fdb1b/7694fe2016f347e1c125641f002d49ce