Çocukluğumuzun masalları

Avram VENTURA Köşe Yazısı
19 Kasım 2014 Çarşamba

Bir yazarın anılarını okurken, zaman zaman beni etkilediğini sandığım, belki de eksikliğini duyumsadığım bir gerçek yine karşıma çıktı:

Çocukluğumda, ailemden hiç kimse bana öykü ya da masal anlatmadı! Daha ileriki yaşlarda da, bunları okumam için hiç özendiren olmadı! Ne geceleri uykuya dalmadan önce, ne düşlerimi zenginleştirmek, ne de onların heyecanı ile beni avutmak için… Kısacası hiç masal dinlemeden, öykülerin kahramanlarıyla kendimi özdeşleştirmeden geçti çocukluğum. Okumaya başladığımda da, artık onlarla avunacak dönemi çoktan geçmiştim. Şimdi izlenen çizgi filmlerin, programların hiç olmadığını söylemeye bile gerek yok. Daha ülkemize televizyon gelmemişti ki…

Bu yaşta, nerdeyse elli yıla yakın bir süredir sözcüklerle boğuşan benim için, şimdi bunun ne önemi var, diyebilirsiniz. Doğrudur, ama uzun yıllardır hayal dünyamı zenginleştirecek, yeni okumalara yönlendirebilecek bu eksikliğimin nedeni kimi zaman aklıma düşer, ancak üstünde durmazdım. Bir yazarın, çocukluğunda nasıl masallarla beslendiğini ve yaratıcılığını nasıl olumlu yönde etkilediğini okuduğumda, bunun daha çok farkına vardım. İlk gençlik dönemime kadar, kitaplara olan uzaklığımın en önemli nedeninin de, aile içindeki bu eksikliğin olduğunu sanıyorum.

Hazır bu konuyu kurcalamaya başlamışken:

Roman, öykü ve şiir okumaya lisenin ikinci sınıfında başladım. Demek ki on altı yaşlarında olmalıydım. O güne değin Tommiks, Teksas, Kinowa, Supermen gibi çizgi romanların dışında, okulda zorunlu olmadığı sürece bir kitap okuduğumu anımsamıyorum. Kuşkusuz bu eksiklik, o güne değin edebiyat derslerime yansımış, notlarımı olumsuz yönde etkilemişti. Şöyle ki, bir kompozisyon ödevi verildiğinde, onu zenginleştirecek ne bir hayal gücüm, ne bir olayı anlatacak kurgu yeteneğim, ne de sözlerimi güçlendirecek yeterli bilgim vardı. Bu yüzden yazdıklarım her zaman zayıf ve yetersiz kalıyor, kırık notlardan da hiç kurtulamıyordum. Bu olumsuzlukların tümü, kitapların sonsuz okyanusuna dalıncaya kadar sürdü. Okumaya başladığımda, her şey tümüyle değişmişti; yazdıklarım, düşlemlerim, düşündüklerim, dünya görüşüm… Başka yazarların gözünden olaylara bakarak onları kendimce değerlendiriyor, anlamlandırmaya çalışıyordum. Aynı zamanda esinlenmeme etken olan bu kitaplar, yazı alanında da yeni ufuklara yelken açtırıyordu.

Kuşku yok ki kitapların yaşamımızdaki yerini, kazandırdığı değerleri yineleyecek değilim. Yalnızca yazmaya soyunmuş biri için, çocukluğunda dinlediği öykü ve masalların önemini vurgulamak istiyorum. Birçok yazar, o dönemde beslendikleri bu kaynaklardan, yaşamları boyunca etkilendiklerini söylemişlerdir. O kıvılcımlar ilk yapıtlarını ateşlemiş, kurgu ve imgelemlerini zenginleştirmiştir.

Artık günümüz çocuklarına masal anlatıyor muyuz ya da onlar oturup dinliyorlar mı, bilmiyorum. Nerdeyse daha kundaktan kalktıkları anda  cep telefonları, tablet bilgisayarlarla kendi oyunlarını oynuyor, televizyonlarda istedikleri filmi izliyorlar. Anlatmaya çalışsak da, onların bizi dinlemeye olsun sabırları yok.

Sanıyorum güncel masalları, biz büyükler daha çok dinliyoruz!