Kaderin mutfağa yönlendirdiği şef: Ruthie Rousso

Mutfak bir terapi alanı, özgürlüğünü sonuna kadar yaşadığın, hayallerini lezzete dönüştürdüğün sıcacık bir yer. Erkeğin kalbine giden yol derler ya, bence asıl kadının kalbine giden yol mutfak… Erkek şef görmeye çok alışık olan bünyeyi biraz şaşırtalım dedik. İşte karşımızda konuşkan, capcanlı, tatlı mı tatlı bir şef: Ruthie Rousso

Lili BARDAVİT Yaşam
10 Aralık 2014 Çarşamba

Hem şef ol, aklına gelen her türlü yemeği pişir, dünyayı gez, tariflerin milyonlara ulaşsın, parmaklarının lezzeti dilden dile dolansın, hem de bu kadar zayıf ol.

Haksızlık bu!!!

Şansı genlerindeymiş, hemen sordum, çünkü manken ölçülerinde şef görmeye pek alışık değiliz.

Kadir Has Üniversitesi’nin dev mutfağında 20 gurmeyle ve İsrailli Şef Sevgili Ruthie’le süper eğlenceli dört saat geçirdim. İncecik parmakları ve nazik dokunuşlarıyla mucizeler yarattı. Bize de baka baka benzerlerini yapmaya çalışmak kaldı. Benzedi mi? Benim yaptıklarım biraz yamuk olsa da sınıfın geri kalanı baya istikrarlı çalıştı.

Mutfak bir terapi alanı, özgürlüğünü sonuna kadar yaşadığın, hayallerini lezzete dönüştürdüğün sıcacık bir yer. Erkeğin kalbine giden yol derler ya, bence asıl kadının kalbine giden yol mutfak… Erkek şef görmeye çok alışık olan bünyeyi biraz şaşırtalım dedik. İşte karşımızda konuşkan, capcanlı, tatlı mı tatlı bir şef: Ruthie Rousso.

   Sizi biraz sizden dinlesek? Neler yapıyorsunuz?

37 yaşındayım, iki kızım var ve İsrail’de yaşıyorum. Mutfakla iç içe yaşayan biriyim. Aslında bu çok eskilere dayanıyor çünkü annem de böyleydi, hâlâ da böyle… Hatta o bir yazar. Yemek bilgisi ve tarifleri olan kitapları var. Uzun bir süre aslında ben bu işi reddettim. Annem gibi başarılı olamam duygusu belki ama kader dediğimiz şey bu olsa gerek. Ben kaçtıkça o beni kovaladı ve sonunda şef oldum.

 Çocukluğunuz peki? Nasıl bir aile ortamı? Mutfakta kimler var? Neler oluyor siz büyürken?

Babam Türk ve ben babaannemin yemekleriyle büyüdüm. Muhteşem bir el lezzeti vardır. Ona hep sorarım “parmaklarında gizli baharatlar mı var senin, neden aynı tarifi de yapsak aynı olmuyor, senin ki hep daha lezzetli oluyor” diye. Sanırım özel yetenekleri olan bir babaanne…

Türk mutfağı benim çocukluğum diyebilirim. Ama ben önce bu işle ilgilenmemeye takmıştım. Daha sonra New York’a gittim ve çok ünlü şeflerin derslerine girdim, restoranlarında stajlar yapmaya başladım. Mutfaktan gelen kalabalık ritme, çatal bıçakların, bardakların çıkardıkları uyumlu seslere aşık oldum. Daha sonra Mutfak Sanatları Akademisi’nde okudum ama yine de acaba ‘gazeteci mi olsam’ diye bir düşüncem vardı. Yıllarca o işi de yaptım. Diyorum ya, kaderimden bir dönem kaçtım ama nafile. İlk çocuğum olduktan sonra o karmaşık gazetecilik yaşamı yerine mutfaklar beni çağırdı. Şimdi işime aşığım. İsrail’de Loveat adlı bir restoranın şefiyim. Tel Aviv’de altı şubemiz var.

Yazı aşkım da devam ediyor; İtalya’da bir yemek dergisi için de yazı yazıyorum. Gazetecilik işinden de vazgeçmedim aslında. Bir sürü seyahatim var. Gezmediğim yer yok diyebilirim. Vietnam, Filipin, Etiyopya, Hırvatistan, İsveç bunlardan birkaçı…

 Kızlarınız gelecekte sizi takip eder mi, ne dersiniz?

Henüz ufaklar ama küçük olan biraz daha düşkün yemek yapma işine. Ancak maalesef ben o kadar kontrollüyüm ki çocuklarımın kendi kendine bir şeyler yaratmasına şu an engel oluyorum galiba. “Dur hamuru ben açarım, dur ben keserim, dur öyle değil” diye diye çocukların elinden sürekli işi alıyorum. Dayanamıyorum, illa düzeltmek ve yönetmek istiyorum. Sanırım bana kızıyorlar biraz ama şimdilik durum böyle işte.

 Yazı yazmak, tarifleri paylaşmak geleceğe bir emanet mi?

İşte ben bunu çok seviyorum. Eskiden her hafta yazıyordum ama şimdi ayda bir yazıyorum. Sadece İtalyan dergisi için haftada iki kere yazıyorum, onu da ben İngilizce veriyorum onlar İtalyancaya çeviriyorlar. Tariflerimi dünyanın her yerinden insanlara ulaştırmak beni çok mutlu ediyor. Pesah’ta inşallah kitabım çıkıyor, bunun için çok heyecanlıyım.

 Favori yemeğinizi sorsam?

Aslında favori yemeğim değil ama ufak bir hikâyeyle neyi çok sevdiğimi söyleyebilirim.

Hala ekmeğini çok seviyorum çünkü çok ama çok bereketli bir ekmek. Mesela Kipur’da oruç tutuyoruz. Karnım açken aklımdan neler neler geçiyor, akşam olsun onu da yiyeceğim bunu da yiyeceğim diye kafamda bir sürü lezzetli şey canlanıyor. Çorbayı, tatlıyı, tuzluyu hepsini o an tüketmek istiyorum, açlık zor bir şey tabii. Ve derken akşam oluyor, aile toplanıyor ve orucu açmak için masa başına oturduğumuzda ben her şeyi unutuyorum. Sadece bir parça hala ekmeğine yağ sürmek ve sakince karnımı doyurmak istiyorum. O hala ekmeği bana o kadar yetiyor ki, bütün o isteklerim geçip bitiyor…

 Madem ailede herkes mutfakla yakın ilişkiler içinde, aranız nasıl?

Bazen birbirimize girdiğimiz oluyor… Annemle bolonez sos için bağıra çağıra kavga ettiğimizi bilirim; “Ben bu işin okulunu okudum, daha iyi biliyorum” diye demediğimi bırakmam ama sonunda hep annem haklı çıkar. Onun yaptıkları daha doğru oluyor nedense…

 İsrail mutfağı hakkında neler söyleyebilirsiniz?

Dünyanın her yerinden sebze, meyve alıyoruz. Güney Amerika’da yetişen sebzeleri, tohumları biz İsrail’de yetiştiremeyiz dolayısıyla ufacık yüzölçümümüzle. Tabii ki Filistinlilerden de etkileniyoruz ve Arap mutfağı devreye giriyor. Ama özgün olabilmek adına herkes kendi tekniğini uyguluyor evinde.

Dünya mutfağının hemen adapte olduğu bir ülkeyiz. Suşi bir geldi buraya, her yer suşi restoranı oldu. Adaptasyon sorunumuz hiç yok çünkü biz genç bir ülkeyiz. Etnik yemekler denemek ve yeniliklere açık olmak her zaman avantajlı bir özelliktir.

 Cemal Süreya’nın bir sözü var “Yemek yemekle ilgili ne dersiniz bilmem ama kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı.” Ben bayılıyorum bu söze, ne dersiniz, kahvaltının neyle ilgisi var sizce?

Beni çocukluğuma götürdü bu cümle; çok güzel, çok sevdim. Ailece koşuşturma olmadan, keyif yaparak, uzun uzun bir sofra başında oturmak harika bir şeydir. Hayat koşturmacası içinde kızlara ancak sandviç yapıyorum, ellerine veriyorum ve okula gönderiyorum. Vakitsizlik kahvaltı keyfimizi götüren bir durum maalesef.

 Eşiniz çok şanslı, erkeğin kalbine giden yol hep mutfaktan geçiyor…

Doğrusu o da aşçı. Gerçi şu an öğretmenlik yapıyor ama yıllarca aşçılık yaptı ve kocam diye demiyorum ama inanılmazdır.

 Eee, o zaman evde yarış mı var?

Hayır, aksine beraber müthiş işler çıkarıyoruz… Ancak bazen misafir geldiğinde eğer mutfağa beraber girmişsek, “şunu çıkar, koyma, hayır, bu daha iyi” gibi sözlerle beni biraz bastırmaya çalışıyor. Ona da anlayış gösteriyorum tabii ki sonuçta biz evliyiz, rakip değiliz.

 Hem mutfakta bu kadar vakit geçirin hem bu kadar zayıf olun, adaletsiz dünya ama bu…

Teşekkür ederim. Genlerden gelen bir şey bu. Ailede herkes böyle.

 Sizin adınıza çok sevindim. Bugün bize ne pişireceksiniz, onu da merak ediyorum.

Şakşuka, dana rosto, hala ekmeği, balkabaklı karamelize edilmiş tatlı.

Çok teşekkür ediyorum tüm samimi cevaplarınız ve şimdiden burnuma kokusu gelmeyen başlayan yemekler için.

Hadi o zaman mutfağa…