Kızlı erkekli

Milli Eğitim Şura’sında köşeden dönen, karma eğitimi sonlandırma kararı, karanlık yıllarıma döndürdü beni. Lakin, biz Türkiye’de dinin eğitime iyice hakim olma çabalarına tanıklık ederken, Avrupa’da büyük üniversitelerde başka bir ilginç gelişme yaşanmakta. George Orwell mezarında dönüyordur.

İvo MOLİNAS Köşe Yazısı 0 yorum
10 Aralık 2014 Çarşamba

Gençlik yıllarımın en hareketli çağında aldığım okul eğitimim sadece erkeklerle idi. Skolastik kültürün en önemli Fransız okullarından birinde tam sekiz sene boyunca sınıfta karşı cinsin nefesini hissetmedim. Yeşili bırakın, damı bile siyah renkte olan bir binada geçirdiğim o yılları, kişiliğime önemli katkılar sağlamasına rağmen hep hatırlamamak üzere programlamıştım. Ve sonra, siyahtan beyaza geçişi yaşamıştım. Türkiye’nin konumu itibariyle en görkemli bir yerinde olan üniversitesine ayak bastığımda cenneti yaşadığımı sanmıştım. Zira, önümde Tevfik Fikret’i bile çılgına çeviren o şahane Boğaz manzarası, yanımda ise Türkiye’nin her bir tarafından gelmiş parlak karşı cins insanları vardı. Sekiz yıl boyunca caddenin öteki tarafından geçen kız öğrencilere uzaktan uzaylı muamelesi yaparken birden dersi birlikte yan yana dinleyen, yeşillikler üstünde birlikte oturup Fikret’in ‘Sis’inin dizelerini paylaşan dünya insanları olmuştuk adeta, ‘kızlı erkekli’ olarak.

Ve, o zaman idrak etmiştim sekiz yılın yanlışlığını. Hayat karşı cinsle paylaşılarak ilerleyecekse eğer, bu anlamsız yalnızlık sonradan kurulacak ilişkilere pek de sağlıklı bir zemin hazırlamayacak demekti.

Geçtiğimiz günlerde Milli Eğitim Şurası’nda alınan kararları görünce gittim birden o yalnız yıllara. Ve şimdi Şura’da kızlı erkekli eğitime karşı çıkılıyordu. Belirli bir ideolojinin eğitime damga vurma çabalarının son ve en önemli göstergesiydi orada olup bitenler. Osmanlıca’nın zorunlu olmasından tutun da, yuva öğrencileri ile ilkokul ilk üç sınıfının zorunlu din dersi almasına, karma eğitimin sonlandırılmasından, otelcilik okullarında içki hazırlama derslerinin kaldırılmasına kadar ‘yok artık’ dedirtecek kararlar neyin habercisiydi acaba?

Matematikte yerlerde sürünen eğitim performansının tartışılacağı yerde 6 yaşında bir çocuğa zorunlu din dersi koymanın ideolojik olmadığını kim iddia edebilirdi?

Karma eğitimin kaldırılmasından ise şimdilik vazgeçilmiş olmasının önümüzdeki Şura’da tekrar gündeme gelmeyeceğinin hiç de garantisi olmayacağını anlıyorduk artık. Hayat ortaksa eğer, ayrı değerlerle okuyan insanların ortaklık kurmasının zor olacağını iddia edersem naif kalacağımı biliyorum. Lakin ben tarihe not düşmüş olayım.

***

Biz burada dinin eğitim alanına iyice nüfuz etmesini şaşkınlıkla izlerken gelişmiş ülkelerde özellikle İngiltere’nin üniversitelerinde çok ilginç başka bir sosyolojik gelişmenin yaşandığına tanık olunuyor. Demokrasinin beşiği Avrupa’nın en başarılı üniversitelerine hakim olan öğrenci birlikleri, çok sesliliğin yerine kendilerini huzur içinde gördükleri tek sesliliğin hakim olmasına çalışıyor kampüs içinde. Özellikle Oxford ve Cambridge gibi en ‘beyaz’ İngiliz üniversitelerinde öğrenciler doğru bildikleri düzeni bozacak her gelişmeye karşı çıkıyorlar. Örneğin kimi rock konserlerini yasaklamaya çalışırken, kürtaj konusunu, sadece kadınları ilgilendirdiği için tartışmayı erkeklere kapatıyorlar. Üçüncü sayfalarından dolayı örneğin ‘Sun’ gazetesi gibi bulvar gazetelerini okullarına sokmuyorlar. ‘Potansiyel’ tecavüzcüleri suça teşvik etmemek gerekçesiyle tecavüzle ilgili paneli bile yasaklamaya çalışıyorlar.

Kendi mutlak doğrularını saptayıp bu amaç dışında gördükleri her türlü farklı yaklaşımı, değişik düşünceleri, hayat görüşlerini ‘sulandırmamak’ için reddediyorlar. Nietzsche’nin, siyonizmin tartışılmasına bile karşı çıkıyorlar. Kendi değerlerini başkalarının özgürlüğünün üstünde gören bir ‘elit’ gençlik kökleşmeye başlıyor Avrupa’nın ortasında. George Orwell’in ‘1984’ünün otoriter ve giderek totaliter distopyasının gerçeğinin, yavaş yavaş, geleceğin yöneticileri olacak günümüz üniversite öğrencilerinin beyninde oluştuğu görülüyor.

Bu gelişmeyi, çok kültürlülüğün, globalleşmenin yarattığı kaotik durumdan rahatsızlanmaya başlayan yerel unsurların kozalarının içine kapanması olarak mı yoksa insan doğasında yerleşik olan faşist iklimin tekrar su yüzüne çıkması olarak mı değerlendireceğimizi zaman gösterecek.

Türkiye’de, devlet eliyle dinin eğitimde etkinliğinin arttırılması ile Avrupa’nın en gelişmiş ve ünlü eğitim kurumlarında totaliter bir gençliğin kök salması gelecek adına yeteri kadar endişelendirecek gelişmeler.

Toplum mühendisliği çağına tekrar hoş geldik!

 

Not: İngiliz üniversitelerindeki totaliter gelişme ile ilgili ayrıntılı bilgiyi, ‘The Spectator’ dergisinin 22 Kasım 2014 sayısında bulabilirsiniz.

 

1 Yorum