ÇANAKKALE SAVAŞLARINA BAŞLARKEN: İstanbul’da panik, cephede sükûnet

Sami AJİ Köşe Yazısı
11 Mart 2015 Çarşamba

1915 yılının ilk günleri. İstanbul’da halk heyecan, telaş ve kısmen korku içindedir. Bu endişeler, Saray’dan sokaktaki insana, dost veya düşman tüm yabancı tebaalardan, elçiliklere varıncaya kadar toplumun her kesimince paylaşılmaktadır.

Gelen haberler ürkütücüdür. İngilizlerin komutası altında kırktan fazla harp gemisi Çanakkale Boğazı’nın güneyinde toplanmaya başlamışlardır. Niyetleri Boğazı süratle geçip, İstanbul’a ulaşmak ve imparatorluğu barışa zorlamaktır.

O dönemin, İstanbul’daki Alman Büyükelçisi Wagenheim dahi çok huzursuzdur.

ABD Büyükelçisi Morgenthau’yu ziyaret eder ve kendisine Alman elçiliğine ait bazı kıymetli eşya ve belgeleri teslim edip edemeyeceğini sorar ve ilave eder, “Askeri danışmanımız von Der Goltz,(İngiliz ve Fransızların) Çanakkale’den zorla geçmelerinin imkânsız olduğuna inanmaktadır. (Ama) İngilizler bu harekatın gerçekten harbin kazanılması için elzem olduğuna karar verirlerse bu işi başarabilirler. Kaybedecekleri 10 kadar savaş gemisidir ve süratle hareket ederlerse 10 saat içinde Marmara’ya varabilirler.”1

Aynı korku, Almanlarla işbirliğinde olan diğer temsilcilikleri de sarmıştır. Avusturya, Bulgaristan, İsveç ve İtalyan elçileri de Morgenthau’ya gelerek aynı taleplerde bulunurlar. En ilginç müracaat İran elçiliğinden gelir. Morgenthau’ya, “Binamız (günümüzde de aynı yerdedir) Bab-ı Ali’ye çok yakındır. İstanbul bombalanırsa ilk hedef Sadaret mevkii olacağına göre, İran elçiliğinin de bu ateşten nasibini alacağı mutlaktır. Arşivlerimizi size taşıyabilir miyiz?” der.

Saray erkânı da tahliye hazırlıkları içindedir. Onları Eskişehir’e taşımak için özel tren Haydarpaşa Garı’nda bekletilmektedir.

 ABD Elçisi durumu şöyle özetlemektedir: “Hepimiz ve herkes, muzaffer bir şekilde İstanbul’a gelecek İngiliz ve Fransız filolarını ufukta belireceğine inanmıştık.”

Tüm bu olumsuz havayı paylaşmayan ve sükûnetini muhafaza eden tek bir kişi vardır: Osmanlı Ordusu’nu eğitmek ile görevli Alman Askeri Heyetinin başkanı, Liman von Sanders2.

Liman von Sanders, hatıratında panik havasına hiç anlam vermediğini şöyle anlatıyor3: “İngiliz–Fransız filosunun İstanbul istikametinde bir yarma hareketine karşı, 1.Ordu’nun komutanı olarak, (düşman) filosunun payitahtın önünde durdurmak için tedbirler almıştım. Açacakları ateşle denizin üzerinde kesişecek sayısız batarya St. Stefano’dan (Yeşilköy) Sarayburnu’na ve Anadolu yakası ile Prens Adaları’na yerleştirilmişti. Adı geçen sahillerde seyyar kıtalar nöbet tutuyordu… Ayrıca Goeben ve Breslau’nun4 Türk Filosu ile birlikte yarma hareketi nedeniyle zayıflayacak olan İtilaf Devletleri filosuna daha İstanbul’a gelmeden Marmara Denizi’nde saldırması öngörülmüştü. Kanaatimce, Müttefiklerin, Çanakkale Boğazı’ndaki tüm sahilleri işgal etmediği sürece (İstanbul’da) tutunması imkânsızdı…”

Von Sanders ayrıca Ruslardan gelecek bir tehlike olmadığını da öngörerek, Alman Genelkurmayı’na gönderdiği bir telgrafla İstanbul’daki huzursuzluğa anlam vermediğini belirtiyor.

Buna rağmen, Boğaz’ın savunma sisteminin gözde geçirilmesi gerekmektedir. Von Sanders, ocak ayı sonunda bölgeyi teftişe gider. Gerekli gördüğü tüm tedbirleri aldıktan sonra İstanbul’a döner. (Düşman gemilerinin topçularını yanıltmak için kurdurduğu sahte top bataryaları gerçekten ve modern anlamda bir ‘inovasyon’ dur.)

Beklenen saldırı 1 Mart’tan itibaren başlar; hemen her gün gündüz bombardımanlarıyla kıyı bataryalarına taciz topları atılmakta ancak geceleri ateşe son verilmektedir.

Nihayet büyük yarma hareketi 18 Mart’ta başlar ve gün boyunca devam eder. General tüm gün süren harekâtın sonucunu şöyle özetler: “Muazzam miktarda cephane sarf etmelerine rağmen, (İtilaf Kuvvetleri’nin) istihkâmlarımıza ve bataryalarımıza verdikleri zarar muharebe kabiliyetimizi pek az etkilemişti. Kale ve bataryalardaki kayıplar 200 ü bulmuyordu.

Düşmanın kayıpları büyük ve ağırdı… Bouvet, Irresistible ve Ocean zırhlıları batırılmış, birçok gemiye de ağır hasar verilmişti. Kurtarma çalışmalarına katılan birçok küçük düşman gemisi de batırılmıştı… Her halükarda, müttefik filo geri çekilip (yarma) teşebbüsünden vazgeçmek zorunda kaldı. 18 Mart Çanakkale Kalesi Ve Boğazlar Kumandanlığı için şerefli bir gündür ve öyle kalacaktır! İtilaf Devletleri tarafından Çanakkale Boğazı’nda filo ile yarmak hareketi Dünya Harbi boyunca bir daha yenilenmedi.”

18 Mart zaferi çok kısa zamanda İstanbul’a ulaşıyor. Bütün evler bayraklarla donatılıyor. Ancak çok temkinli bir sevinç dalgası görülmektedir. Halk İtilaf Devletleri’nin tekrar yarmayı deneyeceklerinden emindir.

Morgenthau bu sefer kendisi Alman Elçisi’ni ziyarete gider. Alman yardım heyetinden Von der Goltz da oradadır. Görüşmenin kısa bir bölümünü aktarıyorum:

 “Olağanüstü”  der,  Von Goltz. “İngilizlerin resmen ve alenen yenilgiyi kabul ettiklerine inanamıyorum. Wagenheim ise “Duyulmamış bir şey” diye söylenir. Şaşkın vaziyetedir.

Her şeye rağmen, uğradıkları hezimet, müttefikleri yıldırmayacaktı. Tam tersine, kara harekâtı hazırlıklarına hemen başladılar. Aylarca sürecek ve muazzam kayıpların verileceği bir savaş artık kaçınılmazdı.

Bu kanlı muharebelerin evrelerini de ileriki bir yazımda mümkün olduğu kadar, görgü tanıklarını konuşturarak, anlatmaya çalışacağım.

 

1 Ambassador Henry Morgenthau; ‘Secrets of the Bosphorus’ adlı kitabından.

2 Otto Karl Victor Liman von Sanders (1855-1929). Babası Isaac Liepmann, çok eski ve köklü bir Prusyalı Yahudi ailesinin ferdidir. Oğul, Otto, Amelie von Sanders ile evlendikten sonra Liepmann soyadını biraz değiştirerek, ardına karısının soyadını eklemiştir. Yahudi kökenli olması askeri kariyerinde (özellikle başlangıçta ) bazı engeller çıkarmışsa da, üstün yetenekleri ile bu güçlükleri yenmiştir. Resmi asalet unvanı kendisine 1913 yılında Alman hükümdarı Kaiser Wilhelm tarafından verilmiştir.

3 ‘Türkiye’de Beş Yıl’, Liman von Sanders’in 1919’da Malta’da altı ay süren esareti esnasında kaleme aldığı hatıratıdır. Yukarıdaki bilgileri, bu kitabın Eşref Bengi Özbilen tarafından tercüme edilmiş kitabından. (Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2010)

4 Yavuz ve Midilli zırhlıları. İlginç olan husus, bu iki zırhlının Çanakkale Savaşları’nın hiçbir safhasına dahil olmamalarıdır.