İsrail’de seçim fırtınası ve ABD’nin ‘koruyucu rolü’

Alber NASİ Köşe Yazısı
25 Mart 2015 Çarşamba

İsrail’de Knesset erken genel seçimlerinin ardından gerek Netanyahu’nun lideri olduğu Likud’un gerekse de muhtemel koalisyon ortakları olacak olan sağ partilerin oylarını seçim anketlerine aykırı bir şekilde arttı.

Bu durum hiç şüphesiz Netanyahu’nun bir öncekinden daha güçlü ve kalıcı bir hükümet kurmasını sağlayacak.

Uluslararası arenada, Netanyahu’nun sevimli, yapıcı ve barışçıl bir kişilik olarak görüldüğü söylenemez ancak gerek İsrail’de gerek dünyanın diğer demokratik ülkelerinde seçmenler oy verirken önce kendi konforlarına bakarlar.

İsrail bir yandan güvenlik için milyarlarca dolar harcarken diğer yandan halkın refah düzeyi her geçen gün artmakta. İsrail seçmeni için Filistinlilerle olan barış süreci öncelikli konusu değilmiş, bunu gördük bu seçimlerde. Hamas’ın hedef gözetmeden attığı füzelere karşı sığınaklara girmek İsraillileri rahatsız eden bir durum da değilmiş demek. İsrail seçmeninin olası bir barışın ne ekonomik ne de güvenlik koşullarını düzelteceğine dair bir beklentileri yok ki Netanyahu ve olası koalisyon ortaklarının oyları artış kaydetti. Sandıktan çıkan sonuç bu.

Netanyahu’nun sert ve itici söylemlerine karşın ABD Başkanı Barack Obama’nın karizmasını yerin dibine soktuğu söylense yeridir. Netanyahu’nun ABD Kongresi’nde yaptığı konuşmanın sonucunu yakında göreceğiz ancak Obama’nın İran’la görüşmelerde rotayı iyice saptırdığı kesin.

Obama’nın Netanyahu’yu arayarak tebrik ettiği biliniyor. Facebook’ta tekrar arkadaş olarak ekleyip eklemediğini ise henüz öğrenemedik. Bazı haber kaynakları Obama’nın ABD’nin İsrail’i koruyucu rolünü değerlendirebileceği yönünde sözler sarf ettiğini yazdı. Doğru ya da yanlış olabilir bu haber. Ancak öncelikle Obama bir buçuk yıl sonra istese de istemese de görevi bırakıyor. Ve Netanyahu yeni ABD başkanı ile daha sağlıklı ilişkiler kurabilir (Demokrat veya Cumhuriyetçi parti fark etmez). Diğer yandan Obama veya yerine gelecek hiçbir ABD Başkanı ABD’nin ne İsrail politikalarını ne de diğer hayati politikalarını tek başına değiştirebilecek bir yetkiyle donatılmadı.

ABD’nin ‘İsrail’i koruyucu rolünü’ de irdelemekte fayda var. Yakın geçmişe kadar ABD’nin İsrail’e finansal ve teknolojik olarak büyük yardımlarda bulunduğu sır değil. Ancak artık ekonomik, askeri ve teknolojik olarak İsrail’in tüm dünya ile rekabet edebilecek düzeyde olduğu da bir gerçek. Ayrıca İsrail’de, Katar ve Suudi Arabistan’da olduğu gibi bir Amerikan askeri üssü de yok. Zaten İsrail hangi milletten olursa olsun yabancı askeri birlikleri kendi ülkesine kabul etmez.

Öte yandan BM’nin Filistin sorununu ele alış biçiminden, Gazze’de bulunan BM binalarının Hamas karargâhı ve füze fırlatma rampası olarak kullanıldığı göz önüne alındığında, ABD’nin BM üzerindeki etki ve yaptırım gücünün bu konudaki kararlara veto basmasından ibaret olduğu anlaşılır. En önemlisi ABD’nin İran’la yapmaya çalıştığı anlaşma acaba gerçekten ABD’nin İsrail’i koruyucu rolüyle bağdaşır mı, işte bu tartışılır. Konuya kültürel boyutta bakıldığında ise, İsrail ile Filistinlilerin anlaşması için her şeyden önce Filistinlilerin bakış açılarını değiştirmeleri gerektiği söylenebilir.

ABD’nin ‘koruyucu rolü’ biraz da Senato’ya göstermelik kanımca. Toplum mühendisliği konseptini yaratan ABD’nin kendi kültürünü ihraç etmek, demokrasiyi dünyaya tanıtmak adına çok etkin eğitim programları var. Her sene dünyanın dört bir yanından lise seviyesinde genç ABD’nin değişik kentlerinde değişim programı ile eğitim görüyor. Bu gençler genellikle seçmece ve başarılı öğrenciler. Çok sayıda Türk, Doğu blokundan öğrenci, bu programlarla ABD’de eğitim aldı ve ‘gerçek demokrasiyi’ gördü? ABD’nin Filistinlilere yönelik kaç tane okulu var? Ramallah’taki özel bir ABD kolejini saymazsak hiç yok.

Barıştan yana olduğunu iddia eden hiç bir ülke Filistinlilere kendi canları da dahil olmak üzere tüm insanların, çocukların hayatının değerli olduğunu, demokrasiyi, insanca yaşamayı öğretmedi. Çünkü bu tip bir eğitim vermek, İsrail’i tehdit etmekten daha pahalı ve zor.

Sonuç alınamayacağı bilindiği halde seçmenlerin parasıyla alınan özel jetlerle gidilen pahalı otellerde taraflar arasında ABD destekli gereksiz birçok buluşma, görüşme yapılmakta. Sürecin liderlerde tıkandığı algısı yaratılmakta. Oysa sorun her zaman bireylerdedir…