Cinsel Yönelimler

Cinsel tercihler artık çağımızda farklılık göstermeye başlıyor. Belki eskiden de var olan bu tercihler artık daha fazla açıkça konuşulmaya başlanıyor. “Cinsel tercih nasıl belli olur ve çocuklarla bunu nasıl konuşmak gerekir” sorularını konunun uzmanı Rayka Kumru’ya sorduk

Raquel AŞKANER HABİB Çocuk-Aile
15 Nisan 2015 Çarşamba

 Cinsel tercih nedir?

Öncelikle Cinsel tercih ifadesi yerine ‘Cinsel yönelim’ ifadesini kullanmak gerekir. Tercih dendiği zaman otomatik olarak bunun kişinin seçimi ile ilgili olduğu anlamına geliyor. Oysa bu bir seçim değil!

Çünkü Türkiye’de olduğu kadar dünyanın birçok yerinde gay veya lezbiyen olarak yaşamak hiç kolay bir şey değil. Bu yüzden sizce bunu bile bile hangi insan hayatını zorlaştırmak ister ki!

Cinsel yönelim demek:

Kimi arzuluyorum?

Kimden hoşlanıyorum?

Kime ilgi duyuyorum?

Kim ile birlikte olmak istiyorum?

Kime karşı duygusal çekim hissediyorum?

Cinsel olarak da kimle deneyimimi yaşıyorum veya yaşamayı istiyorum?

Peki, cinsel yönelim doğuştan mıdır? Neye göre belli olur?

Bu durum insanın oluş biçimidir. Yani kişi bununla doğar. Yetiştirilme tarzı ya da rol modelleri, baskın anne, yoksun baba, köy, kasaba, şehirde yetişmekle alakalı değildir.

Cinsellik siyah ya da beyaz kadar net değildir. İnsan ya heteroseksüel veya homoseksüel bir kavramdır diyemeyiz. Uzmanlar cinselliğin artık daha akışkan birşey olduğunu savunuyorlar. Gerçi bu yeni bir teori değil ama yakın zamanda sanırım daha çok kabul görmeye başlandığı yerler var.

O zaman cinsellik değişken bir şeydir diyebilir miyiz?

Olaylara bakış açımız, değerlerimiz gibi bu da değişkenlik gösterebiliyor. Bu konuya “şuydum bu oldum” ya da “yönelim değiştirdim” diye yaklaşamayız. Çocuklar bazen karşı cinsin oyuncakları ile oynayabilirler ve bu onların cinsel yönelimlerini kesin olarak gösterecek bir kriter olamaz.

Erkek bedeninde kız, kız bedeninde erkek gibi hisseden kişileri nasıl açıklayabiliriz?

Bazen trans çocuklar, erkek bedeninde kendilerini kız gibi hissedebilirler ve kızların kıyafetlerine ilgi duyup, onların oyuncakları ile oynayabilirler. Bu bireyin cinsel yöneliminde heteroseksüel veya homoseksüel olması ile ilgili değildir. Gerçekte bireyin kendi kimliği ile ilgili olan bir konudur. Erkek bedeninde kendini kız gibi hisseden transeksüel bir bireyin de aslında kendini lezbiyen bir kız gibi hissetmesinden dolayı bir kadına yönelimi olabilir. Bu sebeple transeksüellik yönelim ile değil, kimlik ile ilgili bir kavramdır.

Birçok toplum gibi biz de tabu derecesinde, bazen de fobi derecesinde tepkiler gösterebiliyoruz. Bu bakış açısını daha nötr bir şekile getirmek için ne yapmak gerekir?

Bunun zihinsel, psikolojik veya genetik bir durum olmadığını ve sadece   bir varoluş biçimi olduğunu kabul edersek o zaman herkese aynı düzlemden bakabilir ve kabul edebiliriz.

Çocuklar ile bu konuyu en doğru şekilde konuşmanın yolu nedir?

Çocuklara anlatırken şöyle demeyi tercih ediyorum:

Bazı kadınlar kadınları sever, bazıları da erkekleri sever ve onlarla birlikte olmak isterler. Aynı şekilde de bazı erkekler de erkekleri sever veya bazıları da kadınları sever ve onlar ile birlikte olmak isterler. Aslında çocuklar bizim kadar bu konuya anlam yükleyip bir kalıba sokma ihtiyaçı duymuyorlar. O ihtiyaç biz yetişkinlerde var. Çocuklar için insan var, sevmek kavramı var ve eğer siz onlara tarafsız ve yargısız olarak durumu aktarırsanız olduğu gibi kabul edebiliyorlar. Bazı insanlar erkek sever, bazı insanlar da kadın sever diye olaya bakabiliyorlar. İnsanlara cinsiyetsiz varlıklar olarak bakabilirsek, bir insanın bir insana âşık oluşu ve birlikte olma isteğinden bahsettiğimizi anlayabiliriz.

Çevremizde farklı olanı dışlamak toplumsal bir öğreti; sanki kadın olmanın kuralları ve erkek olmanın kuralları var. Yani dediğin gibi kalıplar ile büyüdüğümüz için biz de herkesi kategorilere ayırıyoruz.

Aynen öyle. Kadın olmak ve erkek olmak aslında tanıma uygun olmak ile ilgili. Mesela, kadın isen feminen misin, maskülen misin? Maskülen isen evde kalacaksın çünkü seni erkekler istemeyecek gibi kalıplar çok ufaktan beynimize işleniyor. Sokakta yürürken bazen dikkat edin, etrafımızdaki kişileri inceleriz. Kafamızdaki tanıma uymayan birini görürsek hemen ona bir isim takıp bir kutucuğa uydurmaya çalışırız.

Cinsel yönelim daha sonradan değişir mi?

Bir çocuk doğduğunda otomatik olarak onun heteroseksuel olduğunu var sayıyoruz. Yıllar içinde o çocuk heteroseksüelden farklı bir davranış sergiler ise ‘değişti’ diyoruz. Halbuki biz ‘bu çocuğun yöneliminin ne olduğunu bilmiyorum’ diye bakabilsek (ki bu dediğimin çok ütopik olduğunu ve idealist bir bakış acısı olduğunu biliyorum) o zaman toplumuzdaki etiketlere göre birkaç opsiyonu olacak. Homoseksüel, heteroseksüel veya biseksüel olabilir. Ancak biz ilk algımızda direkt heteroseksüel olarak bakıyoruz, otomatik olarak çocuğa o yönde mesajlar vererek büyütüyoruz. O yüzden de ileride bir çocuk kendi ile aynı cins birinden hoşlanır ve bunu söyleyebilecek cesarete sahip olur ise, “Ee hani sen normaldin ne oldu sana?” diye soruyoruz.

O zaman senin bu dediğine göre, her insan hayatının herhangi bir yaşında o güne kadar hoşlandığı cinsten farklı bir cinse ilgi duyup, birlikte olma arzusu hissedebilir mi?

Bu zaman zaman olabilir. Kimi zaman tabi ki toplumsal baskılardan dolayı kişiler yönelimlerinin farkına varmayabiliyor veya ifade edemiyorlar. Ama tabi ki böyle bir genelleme yapamayız. Ancak şunu söyleyebilirim ki toplumsal baskı sebebi ile (ailesinden, işinden ve sosyal çevreden dışlanma riski olduğu için)  cinsel yönelimi doğrultusunda yaşamayan çok insan var. Bazen bu kişiler toplumun onlara yüklediği rolü yeterince oynadıktan ve görevlerini yerine getirip, belli bir yaşa kadar onlara uygun görülmüş cinsiyette uygun yaşadıktan sonra “artık yeter” deyip gerçekten hissettikleri yönelim doğrultusunda yaşamlarına devam edebiliyor.

Cinsel yönelim ve kimlikler konusunda bir sürü terim kullanılıyor, acaba aralarındaki farkı kolayca okuyuculara nasıl anlatabiliriz?

Önce bir kimliğimiz var. Bu bizim kendimizi nasıl hissettiğimiz ile ilgili bir olgudur.

Oryantasyon yani yönelim, kimi istediğimiz, kime karşı duygu hissettiğimiz, cinsel olarak da kiminle olduğumuzun kombinasyonu. Kime yöneldiğimizle alakalı.

Biyolojik cinsiyet ise aslında bilimsel olarak ölçülebilecek tek unsur. Çünkü tamamen cinsel organ, hormonlar ve genlerle ilgili olan bir tanımdır.

Toplumda yapılan en büyük hata, aslında terimlerin birbirine karışmasının sebebi, tüm bu terimlerin bir denkleme oturtulmak istenmesi. Örneğin, bir erkek biraz feminen ise, otomatik olarak gay olduğu sanılıyor. Ya da halk arasında ‘erkek fatma’ dediğimiz kadınlar otomatik olarak lezbiyen ve bununla aynı doğrultuda feminist (sanki kötü ya da normal dışıymış gibi) hatta erkek düşmanı ilan edilebiliyor. Maskülenlik ya da feminenlik toplumun belirlediği kavramlardır. Lezbiyenlik, cinsel yönelim olup, feminenlik ve maskülenlik seviyesiyle bağlantılı değildir. Feministlik ise politik bir duruştur. Kiminle seviştiğinizle alakalı değildir.

Bu durumları toplumda daha kabul görülecek bir seviyeye taşımak için ne yapmalıyız?

Öncelikle tabi ki eğitim! Bu konuşma dili ile çocuk doğduğu andan itibaren ailede başlayan bir yaklaşımdır.

Heteroseksüel çocukların ergenlikte gelip ebeveynlerine ben heteroseksüelim demesini beklemiyoruz çünkü bunun böyle olması bekleniyor. Sadece heteroseksüel olmayan çocuklar bunu yapmak zorunda kalıyorlar. Çünkü hep bir varsayım ile büyütülüyorlar. Bu yüzden aileye ve topluma açıklama yapma ihtiyacı hissediyorlar.

Kimi zaman toplum bu tarz çocukların psikolojik bunalım veya kafa karışıklıklarından dolayı bu yönelimlere yatkınlık gösterdiklerini sanırlar ve çoçukları tedavi etmek isteyebilirler.

Son zamanlarda böyle ailelerin ve çocukların destek alabilecekleri birçok dernek oluştu. Lambda İstanbul, KAOS GL, SPoD bunlardan bir kaçıdır. 

Bu dernekler ailesine açılmak isteyen gençlere destek sağlıyorlar. Aileye açılmış çocuklara destek grupları oluşturuyorlar. Bu konu ile bir birey olarak başa çıkma yöntemlerini bilmenin dışında, yaşadığımız toplumsal baskı ve kalıplardan dolayı çevremiz ile de bu durumda nasıl başa çıkacağımızı bilmemiz gerekecektir. Her  heteroseksüel olmayan çocuğun bu konuda destek alması mecburi değildir. Sadece bu konularda bilinçlenme yapılması çok önemlidir.

Bu işte en önemli konu ‘kabullenme’ kısmıdır. Bunun için işini iyi bilen ve bu konuda bilinçlenmiş psikologlardan da destek alınabilir.

Sen bu konu da ailelere destek sağlıyor musun?

Tabi ki sağlayabilirim. Bir psikolog gibi üst üste seans olarak onlar ile çalışamam. Vereceğim destek, akıllarındaki soruları profesyonel açıdan cevaplandırmaktır. Lezbiyenlik, gaylik vs gibi terim ve olguların farklarını bilmeyen bir sürü yetişkin var. Bu konularda onları bilinçlendirmeye yönelik çalışıyorum. Mesela , “Kızım lezbiyen ve nasıl çocuk sahibi olacak?” gibi endişeleri olan aileler olabilir.  Sorunun çok kolay çözümleri, alternatifleri olduğunun farkında olmayan insanlar olabiliyor. Ya da “Çocuğum şöyle bir davranışta bulundu, acaba gay mi ?”  diye soran çok aile oluyor. Cevap hiç bir zaman evet ya da hayır olamaz. Özellikle çocuk bunu konuşacak bilinçli bir yaşta değilse. Bu durumda benim yaptığım tam anlamıyla eğitim ve ailenin özeline yönelik bilgilendirmedir.

Dünyada veya diğer ülkelerde homoseksüellik oranı biliniyor mu?

Yüzde 3 ila 10 arasında oranda homoseksüel bir kesim bulunmakta olduğu düşünülüyor. San Fransico ve Vancouver şehirlerinde gay ve lezbiyen kişi sayısı daha fazla çünkü bu kişiler orada kabul görüyor ve daha huzurlu yaşamak için bu bölgelere göç ediyorlar. Oysa Hindistan kadar bu konunun ne yasalar ne de toplum tarafından kabul edilmediği bir çevrede iki erkeğin gay olma ihtimali düşünülmeden el ele gezmeleri kabul görebiliyor. İşte burada da homoseksüellik üzerine olan algının ve eğitimin ve en önemlisi de kültürün etkisinin ne kadar farklılık gösterdiğini görebiliyoruz.

Bu konuda çocukları bilinçlendirdiğin için hiç velilerden tepki aldığın oluyor mu?

Kesinlikle evet. Birçok kişi benim çocukları bilinçlendirmemi onlara homoseksüelliği öğretmem olarak veya cinselliği öğretmem olarak algılıyorlar. Oysa ben ve benim gibi uzmanlar çocuklara kendilerini korumayı öğretiyoruz. Çocukların gelişim süresini bir inşaat alanına benzetiyorum. Bu şantiyeye tüm çocukların öyle ya da böyle gireceğini biliyoruz. Bu sebepten siz onlara  şantiyeye girereken ya koruma şapkalarından verirsiniz ya da vermezsiniz. Şanslı ise elini kolunu sallayarak kazasız belasız öteki kapıdan çıkabilir veya başına taş da düşebilir ve büyük bir travma ile geçirebilir. Özellikle teknoloji çocukların hayatlarında bu kadar çok yer edinmişken cinsellik konusunda eğitim vermek daha çok önem taşıyor.

Kaç yaşından itibaren çocuklara bu konularda eğitim verebiliriz?

Doğuştan itibaren! Ama sözel olarak 2 yaşından itibaren. Eğitim, kullanılan lisan ile dolaylı yoldan düşünce yapısını oluşturmak ile başlar. Çocukların bedenlerinin nasıl muamele gördüğü de çok önemlidir. Çocuklara sorulan soruların yönlendirme, baskı ve varsayım yapılmadan nötr olarak sorulması ve cevapların yargısız dinlenmesi ile başlar. Bu sebepten öncelikle soruları soracak ve dinleyecek ebeveynlerin eğitim alması gerekmektedir. Olaylara verdiğimiz tepkiler ve diyaloglarımız çocuklarımıza verdiğimiz ilk eğitimlerimizdir.

Yuvadan itibaren tüm okullarda bu konular öğretilebilir, ancak istediğiniz kadar ders olarak işleyin okulun bu konulara tavrı asıl eğitimi belirler. Bu yüzden okulun ve ailenin duruşu ve iletişim biçimi en önemli eğitimdir. Bu yüzden öğretmenlerin ve ailelerin eğitilmesi çok önemlidir.

Türkiye’yi bu konulardaki duruşunda nasıl görüyorsun?

Ülkemizde yasal olarak bu konuları destekleyen maddeler yok ancak Rusya ve Uganda’da olduğu gibi bu kişileri dışlayacak kurallar ve yasalar da yok. Tabi ki kültürümüzde de çok kuvvetli bir toplumsal cezalandırma yöntemi var. Okulda şartların zorluğu, arkadaşları tarafından sürekli rencide edildiği için intihar eden gay ve lezbiyen sayısı çok fazla var. Töre cinayetleri de ailenin namusunu korumak amaçlı aynı konulara yönelik işlenmektedir. 

O zaman şöyle özetleyebilir miyiz?

“İnsanı sevmek” ne olduğu ve kim olduğu için değil varlık olduğu için sevmek bu işin ilk kriteri olmalıdır. Tüm felsefelerin, dinlerin ve insanlığın yüzyıllardır anlatmaya çalıştığı ve son zamanlarda da ortaya çıkan tüm kişisel gelişim seminerlerinde insanın özüne dönmesi ve insanı yargısız sevmesi öğretiliyor. Bunu başarırsak tüm sıfatların, takma isimlerin, kalıpların ötesine geçebileceğiz. Ve insanı yaradanın bir parçası olarak görüp ve tabiki bütünün bir parçası olarak göreceğiz. Bu sebeple hepimizin aslında bütünün bir parçası olarak birbirimize bağlı olduğumuzu ve özümüzde birbirimizden ne kadar farklı gözüksek de aslında aynı olduğumuzu göreceğiz. Kulağa ütopik gelse de tüm ayırımcılıklar sona ermiş olacak, evrensel kabul ve sevgi tüm dünyayı istila edebilecek. Ne dersin?

Bu fikir yüzümde kocaman bir gülümsemeye sebep olsa da, tamamen katılsam da, gerçekte, yaşadığımız toplumda ve dünyamızda, şartların bireyler için daha iyiye gidebilmesi ancak farkındalıkla olabilir. Farkındalık için, de eğitilmemiz gerekir. Eğitim, diyalog kurmakla başlar. Genel insan haklarının uygulanıyor hale gelebilmesi için bize yedirilen basmakalıp algıları sorgulamak ancak bizi bir seviye daha üste çıkartabilir.

 

Cinsel yönelimi ya da kendini cinsel kimliği konusunda nasıl hissettiğini açıklayan bir çocuğa karşı ebeveynler nasıl davranmalıdır?

Cinsel yöneliminin beklenenin dışında olmasından dolayı ebeveynlerin o çocuğa verilen ‘değerin değişmiyor’ mesajını net bir şekilde verebiliyor olması gerek. Varsayalım ebeveynler bunu becerdi ki bu çoğu aile için kabullenmesi zor bir süreç olabiliyor, sonra geniş aile ve geniş topluma bunu doğru bir şekilde anlatmalılar.