Ne kadar bağımlısınız?

Joelle PİNTO Köşe Yazısı
29 Nisan 2015 Çarşamba

Sosyal medya bağımlılığı’ son yıllarda sıkça ağımıza dolanan bir terim. Ağırlıklı olarak Z nesli olarak tabir edilen, 2000 yılı sonrası doğumlu gençlerde göze çarpsa da, sosyal medya bağımlılığı yediden yetmişe her yaştan kullanıcıyı etkiliyor. Şu sıralar yemek mekânlarında moda olan “Wi-fi’mız yok, birbirinizle konuşun” tarzı yazılarını X,Y,Z ve akla gelebilecek tüm nesiller hak ediyor. Sevdiğimiz insanlarla bir-iki saat vakit geçirirken telefonundan facebook, twitter veya Instagram’ını kontrol etmeyen kaç kişi vardır? Kanımca çok az…

Buna rağmen içimize işlemiş bu sosyal medya sevdasını bir bağımlılık olarak görmekte eskiden zorlanırdım. Belki kendim de sıkça kullandığımdan ‘alışkanlık’ tabir etmeyi tercih ederdim. Ancak her türlü bağımlılığın ilk göstergesi, kişilerin bağımlı olduğunu kabul edememesi… Keepitusable.com sitesinin haberine göre, University of Maryland’da yapılan bir araştırmada üniversite öğrencilerinden yirmi dört saat boyunca sosyal medyayı hiç kullanmamaları istenmiş. Sosyal medyasız geçen günün sonunda sonuçlar bana biraz abartı gelse de, araştırmada yer alan öğrencilerin üniversite çağında olduğu düşünüldüğünde çok da şaşırtıcı değil. Yoksun geçen tek bir günün sonunda belirtiler arasında mutsuzluk, aşırı endişe, gerginlik, şiddetli bir arzu, sinirlilik gibi semptomlar görülmüş. 

Bir günlük sosyal medya orucunun sonuçlarından ziyade, bana daha ilginç gelen bulgu ise, ‘Facebook bağımlılığı’ kelimesinin arama motorlarında ‘sigara bağımlılığı’ kelimesinden daha çok aranması. Sigara bağımlıları daha az sayıda ise beni mutlu eder, en azından sosyal medya bağımlılığı kanserojen değil. 

***

İlk bilgisayarına üniversite birinci sınıfta sahip olmuş (hem de o siyah beyaz laptopuna arkadaşları hayran kalmış) bir X nesli genci olmuş benim için, sosyal medya eğlenceli. İnternete telefon kablosu ile uzun uzun bekleyerek bağlandığımız ve aldığımız e-mail’e sevindiğimiz doksanlı yılların ardından, bir tık ile telefonlarımızda istediğimiz resim ve yorumları yayınlamak ya da haberlere iki parmak hamlesi ile ulaşmak çok keyifli. 

Sosyal medya, en doğal dürtülerden biri olan sosyalleşmenin bir uzantısı veya bir yardımcısı olduğu sürece bir zararı yok. Çok klişe olacak ama ben çocukluktan beri görmediğim ilkokul arkadaşlarımla veya gençlik yıllarımda yurtdışında tanışıp, izini kaybettiğim insanlara bile facebook sayesinde tekrar kavuştum. Ancak sanalın, insanın yerine geçmeye başladığı noktada o kadar bağımlı bir toplum yaratıyor ki, Maryland Üniversitesinde yapılan araştırma gibi huzursuzluk, mutsuzluk, keyifsizlik yaratabiliyor. Bu bulgulara agresiflik ve terleme de eklersek, başka bağımlılıklara benzemeye başlıyor. İnsanı düşündürüyor…