HDP Yahudilere neden seslenmiyor?

7 Haziran seçimleri yaklaşırken gündemi yoğun bir şekilde meşgul eden partilerden biri de Halkların Demokratik Partisi (HDP). HDP kimleri ikna ediyor? Cevap vermek pek de zor değil. Günümüz iktidarının göz ardı ettiği, daha da önemlisi hiçe saydığı, Gezi olaylarında ‘çapulcu’ ilan ettiği, solcu, aydın, düşünür, sanatçı, kentli, köylü, işçi, işveren pek çok kişinin HDP’nin varoluşuna ve değerlerine yürekten inandığı ortada.

Perspektif 0 yorum
6 Mayıs 2015 Çarşamba

Işıl Demirel

 

 

‘Türkiye Solu ve Antisemitizm’ başlığı ile yazdığım ve 22 Nisan tarihinde yayınlanan yazıya bir hayli cevap ve tepki geldi. Kimileri solun ne kadar çok parçalı ve tek bir karakterden yoksun olduğuna değirken, kimileri de aynaya bakma önerisine destek veriyordu. Kim sol, kim değil bunun etiketini yapıştırmak kolay değil ama görünen köy de kılavuz istemiyor aslında. Türkiye’de sol, ‘demokratik’ olduğu varsayılan seçim sisteminde yeterince temsil edilemeyen, ancak 1 Mayıslarda tüm renkliliği ve çok sesliliği ile meydanlarda görebildiğimiz bir oluşum. Yıllardır “sol birleşemiyor” diye eleştirilen, gerçek demokrasinin peşinde koşan insanlar oysa onlar. Kimin kendine sol dediği değil kimin solun evrensel ve ana değerlerini yaşattığı ve paylaştığı aslında mesele. Bu sebeple yazıya gelen cevaplarda işaret edildiği gibi ‘nasyonal sosyalizm’de, yeni ve moda değim ile ulusalcılarda aramıyorum cevabı. Aradığım cevap solun bizzat kendinde. Eşitlik, özgürlük ve adalet arayan solda. Niyetim ona bir iğne batırmak ve hatırlatmak. Bu topraklarda Yahudiler yaşıyor ve yaşadıklarına sessiz kalınıyor demek.

Tam da bu noktada sözü HDP’ye getirmek niyetim. Zira son yılların antidemokratik tüm eylemlerine, tekilci tüm söylemlerine karşı HDP, polifoniyi, gerçek ‘demokrasi’yi, bir aradalığı, çoğulculuk yerine çokluğu, çok renkliliği ve solun o idealize edilen evrensel değerlerini temsil etmesi ile bir umut aşılıyor bana ve umuyorum ki her birimize. Türkiye’nin içinden geçtiği siyasi hava içinde şöyle bir arka bahçeye çıkıp temiz hava almak kadar içimi rahatlatıyor onları dinlemek. Parti tüzüğünün 1. maddesinin “...tüm ezilenlerin ve sömürülenlerin; dışlanan ve yok sayılan bütün halkların ve inanç topluluklarının, kadınların, işçilerin, emekçilerin, köylülerin, gençlerin, işsizlerin, emeklilerin, engellilerin, LGBT (Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Trans) bireylerin, göçmenlerin, yaşam alanları tahrip edilenlerin; aydın, yazar, sanatçı ve bilim insanları ile bütün bu kesimlerle birlikte mücadele yürüten güçlerin her türden baskı, sömürü ve ayrımcılığı ortadan kaldırmak ve insan onuruna yaraşır bir yaşam kurmak...” bu idealleri ciğerlerime temiz hava doldurmamı sağlıyor bu arka bahçede. HDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş her çıktığı televizyon programında eşitlikçi, dürüst ve idealist duruşu ve eminim hepimizin pek güldüğü sempatik hazır cevaplığı ile ikna ediyor her seferinde bu bahçenin güzel bir bahçe olduğuna. Cinsiyet eşitliği başta olmak üzere, ezilmiş halklara ve inanç gruplarına da yakın durduklarını inkâr etmek pek mümkün değil. Ancak tahmin edersiniz ki bu yazı da bir HDP güzellemesi değil. 

HDP KİMLERİ  İKNA EDİYOR?

Bir süredir izliyor ve düşünüyorum. HDP kimleri ikna ediyor? Cevap vermek pek de zor değil. Günümüz iktidarının göz ardı ettiği, daha da önemlisi hiçe saydığı, Gezi olaylarında ‘çapulcu’ ilan ettiği, solcu, aydın, düşünür, sanatçı, kentli, köylü, işçi, işveren pek çok kişinin HDP’nin varoluşuna ve değerlerine yürekten inandığı ortada. Ben de bahsettiğim HDP’nin manifestosuna, varoluşuna, değerlerine ve ideallerine inanalar arasındayım. Bir diğer HDP seçmeni var ki onların durumu ve niceliği bir hayli kafa karıştırıyor. Seçimler yaklaşırken yapılan anketlerde oy oranlarının değişmesine onlar sebep oluyor. Onlar kimler mi? Onlar, Selahattin Demirtaş’ın bizzat katıldığı bir televizyon programında seçmenlere seslenerek dilediği üzere “bizlere inanıyorsanız oy verin” çağrısının aksine matematik hesaplar yaparak oyunu HDP’ye vermeyi düşünenler. HDP’yi belki de bir Kürt partisi olarak görenler yine de AKP matematiğini bozmak için HDP’nin barajı geçmesini dileyenler. Hangi gerekçe ile olursa olsun bana kalırsa HDP Türkiye’nin yıllar sonra ilk kez Anadolu olabilme şansı. Çok kültürlü, çok sesli ve bir arada bir Anadolu. Tarihsel ve toplumsal dokunun inkârına, tekçi ve asimilasyoncu politikalara karşı tüm halkların tüm kimliklerin tanınmasını demokrasinin vazgeçilmez bir unsuru olarak tanımlamaları bunu pek ala kanıtlıyor.

YAHUDİ ADAY

Ancak bu çok kültürlülükte birşeyi atladıklarını biraz üzülerek biraz da sorgulayarak farkediyorum. Yahudilerin adının ne Anadolu halkları listesinde ne de adaylar listesinde olmamasını anlaşılmaz ve kabul edilemez buluyorum. “Yahudi aday geldi de biz mi aday yapmadık” denir ise iş, zamanında İbrahim Tatlıses’in dillendirdiği “Urfa’da Oxford vardı da biz mi okumadık” fıkrasına döner. Mesele bu değil pek âlâ ortada. Mesele Yahudilerle araya mesafe koymakta. Mesele, İsrail konusunda sol tandaslı pek çok partinin üzerinde pek düşünmeden ‘mazlum’ ve ‘zalim’ ayrımı üzerinden etiketlemek suretiyle güttükleri bir politikayı tekrar etmekte ve bunu yaparken bu toprakları paylaştığı Yahudilerin bu politikalardan ne kadar zarar gördüğünü görmemekte. Bu politikayı güderken yaraladığı Yahudileri düşünmemekte daha da kötüsü her Yahudiyi potansiyel bir İsrail taraftarı ilan etmekte. Oysa HDP bunu değiştirebilir. Bu vizyona sahip olduğunu kanıtlayabilir. Solun kabahati ve eksikliği tam olarak buydu. HDP bunu görebilir ve gösterebilir. Türkiye’de ‘radikal’ bir sol görüşü temsil ederken, eşitliği, özgürlüğü ve adaleti tüm Anadolu halkları için isterken Yahudileri de bu çoğunluk içinde görmeli ve görmeyenlere de göstermelidir. 

Bu topraklarda yaşayan Yahudilerin özgürlüklerine, kimliklerine, kültürlerine, uğradıkları hakaretlere, antisemit saldırılara HDP ses verebilir daha da önemlisi seslerine ses olabilir, seçmen olarak Yahudilere seslenebilir. Trakya’da yaşanan acılara, Diyarbakır, Antep, Ankara ve Anadolu’nun her şehrinde bugün artık olmasalar da yaşadıklarına ve o şehirlere kattıklarına, İsrail kurulduğundan günümüze dış politikaya dair her meselede burada yaşayan Yahudilerin başına çorap örülmesine, anadilde eğitim derken Ladino’nun elimizden kayıp gitmesine kadar her konuda arzu edilen çok sesli çok kültürlü ve toplumsal-siyasal tarihi ile barışık bir Türkiye idealine Yahudileri de katabilir. Katmalıdır da. Hâlihazırda Yahudiler arasında da, HDP onlara seslense de seslenmese de HDP’ye oy verenler çıkabilir. Kimileri HDP ile aynı değerlere ve ideallere inandığı için, kimileri ise iktidar partisi AKP’nin matematiğini bozmak için. Ancak benim dileğim Selahattin Demirtaş’ın dileği ile bir. İnanmak istiyorum ve benimle birlikte pek çoğunun da korkuyla değil, matematik hesapları ya da baraj sıkıntısı ile değil, çok kimlikli bir Türkiye ihtimaline inanarak oy verebilmesini istiyorum. İşte bunun için de HDP’nin Yahudilere de seslenmesi gerekir, gerekmektedir. Tam da bu sebeple iğneyi Yahudileri ötekileştiren, düşmanlaştıran her türlü zihniyete batırırken bir yandan da çuvaldızı çok kimlikliliği savunurken göz ardı ettikleri için HDP’ye batırmanın zamanı. Çuvaldız biz özeleştiri, bir hatırlatma. Daha eşit, özgür ve adaletli bir Türkiye idealinin mümkün olması için bu ülkede Yahudilerin de yaşadığını hatırlatma. 

Kişisel beklentim HDP’nin 50 yıldan fazladır siyasal arenanın sünnileştirilmesi ve Türkleştirilmesine inat çıkardığı onca farklı kültürden aday arasına Yahudileri katması, Türkiye’nin yüzleşmesi gereken toplumsal hafızasına antisemitizmi eklemesidir. Solun bugüne kadar yapamadığını HDP’den beklemek yükü onun omuzlarına bindirmek pek tabii haksızlık. Ama madem güneşli bir arka bahçe hepimiz için HDP, bu mücadeleye omuz vermek bundan böyle onun da vazifesi olmalı. Seçimlere pek az vakit kalmışken HDP Yahudileri de ikna etmeli. HDP’nin parti tüzüğünün ana değerlerini oluşturan “toplumsal hafızası geçmişle barışık, çok sesli, çok kültürlü, çok kimlikli bir Türkiye” manifestosunun gerçek ve mümkün olması eminim hepimizin tek arzusu.        

2 Yorum