Bilgi ve bilgelik birbiriyle ne kadar ilgiliyse, yumurta ve yumurtlamak da birbirine benzer. Kimisi yumurtlar kimisi de yumurtayı satın alıp kullanır. Bilgelik nereden nasıl bir şekilde elde edilir sorusuna kesin bir yanıtım yok. Bildiğim şu ki öğrenmeye başladıkça, cehaletin açlığı doydukça, bitmek tükenmek bilmeyen bir boşluk da ortaya çıkıyor. Bu zaten hep olan bir yer miydi yoksa bilgiyi edindikçe mi oluştu emin olamıyorum. Bilgelik sadece bilgelere mi gelmektedir? Bir bilgeyi bilge yapan veya bilgili dedirten nedir acaba? Çoğu zaman kendimizi ortaya koymak, açıklamak ya da ispat etmek derdindeyken, hayatımıza giren ve içinde olan bilgeleri ne kadar fark ediyoruz? Bu kişileri görüp kabullenmeye ne kadar hazırız? Her şey olmak isteyen ben değil miyim? Akıllı da ben, bilgili de ben, bilge de ben olmak isteyenim. Düşününce, yumurtlamaktan bile aciz bir haldeyken ben nasıl her şey hatta herkes olmayı düşünebilirim? Bu soruların da yanıtları elbet bulunacaktır.
Ego devreye girdikçe ‘daha’ söz konusu olur. Ben etrafımda olanlardan daha bilgili, daha eğitimli ve daha bilgeysem bu yeterli midir? Yetmeli midir? Ben bununla yetinen mi olmalıyım demektir? Ben kimim sorusuna cevap arayanlar çoğu zaman kim olmadıklarından da geçmek zorundadırlar. Son durakta inecek olan tüm otobüs yolcuları her durakta da beklemek zorundadır. Merdivenleri tırmanırken illa basamaklar çıkılacaktır. Hayat merdiven gibidir ve üzerinde durup beklemeye yer vermez. Ya inecek ya çıkacaksın! Bunun kararını verecek olan da sensin! Kime göre ya da neye göre diye kendi kendine soruyorsan, geçmişten ders alacaksın. Düşündüğün, söylediğin ve yaptıklarınla buradasın. Olduğun yerden hoşnut musun? Yoksa ‘daha’ iyi, ‘daha’ farklı bir yerde olmak seni ‘daha’ fazla mı mutlu edecektir? Bu sorulara cevabı kendi bilgeliğinde bulacaksın.
Olduğum yer olması gereken en iyi yerdir, en mutlu zamanım şu an içinde olduğum zamandır boyutuna ulaşan kişi, bilgelik hazine kutusunu da açmıştır. Bugün her neredeysen, yaptıklarının ve hak ettiklerinin sonucudur. İlahi Düzen içinde yanılma veya hata olmaz. Adalet vardır eşitlik olmasa bile... Herkese hak ettikleri nasip olur. Kabullenmesi zor olan da budur. Zihnin tuzağına düşüp elinde olanı görmek yerine olmayanlara üzülmek bilgelikten uzak, cehaletin yoludur. Mutsuzluk bir seçimse, bunu tercih edip kendine yaşatmak bilgece bir davranış değildir.
Hayatın anlamını arayan ve bulduğunu zanneden herkes, yeniden, yine, yepyeni bir anlamı ardından yükleyebilir. Anlam kişiye özeldir. Fakat hayatın amacı, günlük yaşam içinde olan koşuşturmalar ve yol ayrımına gelindiğinde verilecek kararlar söz konusu iken, eskiden yaşamış bilgelerin deyişlerine bakmakta fayda vardır. Hayatın sırlarını çözdüğünü düşündüğüm insanlara bakıp onlardan öğrenecek ne kadar çok şey olduğunu görüyorum. Bu kişilerin geldikleri yeri görüp, bıraktıkları yerden ‘daha’ ileriye götürebilir miyiz diye kendime soruyorum bazen. Bulacağımız herhangi bir yanıt bir tek kişiye bile faydalı olacaksa işe yaradık demektir. Bu kişiye nerede nasıl ulaşacağım diye düşünmeye gerek bile yok. Evrenin çalışma mekanizması ihtiyaç gidermek üzerine kuruludur. Beklenen yol göstericileri, adı her ne olursa olsun, derviş, yogi, çelebi, mürşit, öyle ya da böyle arayanı bulacaktır. Kim olduklarını anladığımdaysa susuyor, dinliyor ve öğreniyorum. Bilgeliğin yaşla gelmediğini de bilenim. Bilgi, bilinen ve bilgelik bahşedilir. Nice genç insanların bilgeliğinin birçok yaşlının bilgi hazinesinden ‘daha’ zengin olduğuna şahitlik ettim. Bu şahitlik bile seçimdir, seçilmişliktir. Peki, bilge bilge olduğunu bilir mi? Bilgelik bilge için önemli midir? Sanmıyorum... Kendini bilen kendinden bitmiş ve gitmiş biridir. O kişi ne bildiğini de, neleri bilmediğini de, hangi şeyleri de hiç bir zaman bilemeyeceğini bilendir. O artık kendini de haddini de bilen bir bilgedir.