Seçici ses duyarlılığı sendromu Misofonya ile yaşamak

Tak, tak, tak, tak, tak… “Kulağıma binlerce ok saplanıyor aniden. Sonra donakalıyorum. Çaresiz ve ürkekçe yine Kulağımı ovalıyorum. Ses bir parça bile olsa dağılsın, beni rahatlatsın diye…” Melodi Tözüm, bu cümlelerle anlatıyor Kendini. Ritmik ve tekrarlayan seslerin kulağında yarattığı sancılı büyümeyle mücadele eden ve bu mücadelesini Yaratıcılığa dönüştüren harika bir yönetmen o. Küçüklüğünden beri hayatını şekillendiren kelime ise: Misofonya...

Yaşam
3 Haziran 2015 Çarşamba

Uzman Psk. Sandra P. Duenyas ve İlona Levi

 

Melodi kimdir, neler yapar, nelerden keyif alır? Biraz seni tanıyabilir miyiz?

16 Ocak 1988’de İstanbul’da doğdum. Ben 1988’de doğdum ama ilk filmim ben daha doğmadan çekilmiş. Babam yönetmen olduğundan, ‘Rumuz Goncagül’ filminde annemin karnındayken kamera karşısına çıkmışım. Sinema maceram da böylece başlamış oldu. Lisede güzel sanatlar müzik bölümü, üniversitede ise konservatuar ve tiyatro bölümünde oyunculuk okudum. Bu bölümleri tercih etmiş olmamın en büyük nedenlerinden biri ise bir yönetmenin hem müzik, hem de oyunculuğu çok iyi bilmesi gerektiğini düşünmem. Üniversite bitince hemen alaylı olarak kamera arkasında çalıştım. Edindiğim deneyimler sayesinde sinema ve televizyon yüksek lisansı yapmaya karar verdim. ‘Misofonya’ filminin çıkış noktası da yüksek lisans tezim. Keyif alarak yaptığım dört olgu var. Müzik dinlemek başta geliyor. Fanatik bir Galatasaray taraftarı olmam nedeni ile maçlarını izlemek de bu dörtlü arasında. Film izlemek ve kültürel aktivitelere katılmak sektörüm gereği geliştirici unsurlar, bu nedenle onlar da keyiflerim arasında...

“İŞİTSEL BİR BOZUKLUK DEĞİL, SESLE FAALİYETE GEÇEN NÖROPSİKOLOJİK BİR ANOMALİ”

 Hem yüksek lisans tezin, hem senin bir parçan... Misofonya nedir?

Yabancı haliyle ‘misophonia’, Türkçe okunuşuyla ‘misofonya’, en ufak bir ses uyarısıyla, öfke, panik, korku, dehşet ve derin endişeye kapılma hali. Gittiğim sinemada, yan koltuğumda oturan kişinin patlamış mısırını çıtır çıtır yerken, o tekrarlayan sesin binlece oka dönüşüp kulağımı parçalaması gibi... Donakalıyorum o an, tüm algım o mısırda yoğunlaşıyor, ilk önce mısıra uzanan o ele ve sonra avuç dolusu mısırın ağza gidişine takılıyorum. Ve sonra dayanılmaz sesler başlıyor benim için... Kesinlikle işitsel bir bozukluk değil, sesle faaliyete geçen beyin yapılarından kaynaklanan nöropsikolojik bir anomali. Genetikten de bahsetmek pek mümkün değil. Aslında herkes misofonik ama belli dereceleri olduğundan farkedilmiyor. Çok da yeni bir terim misofonya... Yapılan bilimsel araştırmalar da oldukça sınırlı. Dolayısıyla, tedavisinden bahsetmek de pek mümkün görünmüyor.

Misofonya, yıllardır benimle yaşayan bir gerçekti, şimdi ise toplumsal bir farkındalık yaymak için yola çıktı. ‘Misofonya’ filmi, aslında bir sosyal sorumluluk projesi. Film, 15-20 sene boyunca misofonya ile yaşayan bir kızın öyküsünü konu alıyor. Yüksek lisans tezimi, benden bir parça ile bütünleştirmek istedim. Umarım bu film, misofonya farkındalığı için anlamlı bir adım olur.

 

MİSOFONYA İle tanışman nasıl oldu? Kendindeki bu  Farklılığı nasıl keşfettin?

Misofonya ile yaklaşık on yaşımda, insanların yemek yedikten sonra dilini dişine çarparak temizlemesi ile çıkan “cık” sesi ile tanıştım. Sonrasında bu eşik giderek arttı ve tek bir ses ile başlayan misofonya çeşitlenmeye başladı. Şimdi ise birçok farklı ses beni etkileyebiliyor. 

Sandra Duenyas ve İlona Levi


“ARKADAŞLARIMI ELEMEK ZORUNDA KALDIĞIM ZAMANLAR OLDU”

 Misofonya sosyal ilişkileri zedeleyen bir durummuş gibi tanımlanıyor. Senin için de öyle mi?

Kesinlikle öyle... Misofonya, çocukluk, ergenlik ve hatta yetişkinlik dönemlerimin hepsinde vardı ve şiddeti giderek arttı. Asosyal olmaya varacak derecede dönemler geçirdim. Herkes maalesef bu duruma karşı saygılı değil. “Abartıyorsun, yeter artık, yine mi...” Gibi cümleleri çok sık duydum. Aldırış etmeden çiğnemeye devam eden, umursamadan aynı sesi tekrar ve tekrar çıkarmaya devam eden insanların olduğu çok ortamda bulundum. Bir süre sonra bu durum çok yoruyor. Dolayısıyla artık saygılı, özen gösteren ve anlayışlı insanları arkadaş olarak seçiyorum.

 Sosyal bir kalkan oluşturmuşsun kendine zaman içerisinde... Peki, misofonyaya karşı ‘kendini’ nasıl koruyorsun? Nasıl mücadele ediyorsun o seslerle?

Aslında birçok farklı yöntemim var. Her sese göre de duruşumu belirliyorum diyebilirim. Öncelikle kendimi korumak adına ritmik ve tekrarlayan ses çıkaran insanlardan ve ortamlardan uzak duruyorum. Tabii her ortamdan uzaklaşmak da pek mümkün olmuyor. O durumlarda kulaklık takıp müzik dinliyorum. Bana ait alanlarda ise müziği sonuna kadar açıp ortamdaki sesi bastırıyorum veya tekrarlayan bir sesin geleceğini hissettiğim an daha yüksek bir ses çıkarıyorum. Böylece o sesin beni etkilemesine izin vermemiş oluyorum. Çaresiz kaldığım zamanlarda dişimi sıkıp beklemekten başka şansım yok.

 Sence sesin yoğun olduğu ortamdan uzaklaşmak mı, ortama alışmaya çalışmak mı sonuç verici?

Maalesef ortama alışma şansın yok. Gittikçe artan bir süreç bu. Mecbur kalmadıkça tekrarlayan seslerin bulunduğu ortamlara girmemekte fayda var çünkü ister istemez insanları da olumsuz anlamda etkiliyorsun ve onların da özgürlüğünü kısıtlamış oluyorsun. Bana saygı gösterebilmek adına davranışlarını kısıtlamak durumunda kalıyorlar. Dolayısıyla bu benim için de onlar için de hoş olmayan bir durum haline geliyor. Çok yakın olduğum insanlara maalesef daha az tolerans gösterebiliyorum bu konuyla ilgili... Çünkü onlar beni tanıyor, biliyor ve anlamalılar diye düşünüyorum.

“DÜNYADA MİSOFONYA ÜZERİNE YAPILMIŞ İLK FİLM...”

 Haklısın... Misofonya ile olan yaşantından ve deneyimlerinden yola çıkarak ve profesyonel mesleğin olan yönetmenliği de ön planda tutarak bir film yarattın. Bu filmden kısaca bahseder misin?

Proje danışmanım Prof. Dr. Oğuz Makal alışagelmedik bir film yapmamı istedi benden. Bir süre düşündüm ve aklıma misofonya geldi. Hocaya projeyi sunduğumda çok heyecanlandı. Dünyadaki misofonya üzerine yapılmış ilk film olması açısından da ayrı bir önem taşıyor. Filmin konusundan bahsetmem gerekirse... Filmin kahramanı Ayla on yaşındadır. Ayla’nın babası alkoliktir. Her gece annesi ile şiddetli kavgalar eder. Bu durumdan ötürü Ayla giderek seslere karşı hassaslaşır ve her türlü kronik sese karşı tepkiler vermeye başlar. Zaman geçtikçe Ayla için yaşam zorlaşır. Ayla’nın sıkıntısını farkeden annesi, Ayla’yı doktora götürür, doktor Ayla’nın fiziki bir rahatsızlığı olmadığını, bu durumun psikolojik olabileceğini söyler. Bu hastalık, Ayla’yı okul, iş, aşk, arkadaşlık hayatında olumsuz etkiler. Filmde zaman atlaması olur. 15-20 yıl sonrasını görürüz. Ayla bir adamla evlenmiştir, rahatsızlığı devam etmektedir. Bir an gelir, herşey dayanılmaz olur ve Ayla çocukluk hayali olan bir köpeği yanına alıp doğada yaşamaya karar verir.

 Filmi izlemeyi sabırsızlıkla bekliyoruz... Yönetmenliğini yaptığın bu film, senin hayatına da ışık tuttu mu? Kendini başka bir karakterin benliğinde gözlemlemek nasıl bir duyguydu?

Film, kısmen gerçek olaylara dayandı. Bunu farkındalık yaratmak için ve sosyal sorumluluk projesi olarak gerçekleştirdim. Misofonyanın tüm olumsuzluklarına rağmen, bir de olumlu yanı oldu benim hayatımda. Filmin final mix kısmına beni de sokuyorlar çünkü diğer insanlardan daha fazlasını duyuyorum, böylece seslerin ayırt edilme süreci daha kolay oluyor. Ayrıca, insanın derdini anlatabilmesi, paylaşabilmesi ne şekilde olursa olsun mutluluk verici...

 Misofonik kişilere ne gibi tavsiyeler verebilirsin?

Allah yardımcıları olsun ϑ. Anlayış göstermeyen insanlardan ve ortamlardan uzak durup, saygı gösteren insanlarla hayatlarını doldurmalarını tavsiye ederim. 

Neşeli, bilgilendirici ve farkındalık arttırıcı sohbeti için Melodi Tözüm’e çok teşekkür eder, sosyal sorumluluk projesi kapsamındaki filmi “Misofonya” ile insanlara kazandırdığı farkındalık adına kendisini kutlar, başarılarının devamını dileriz...

Yabancı kaynaklarda ‘Selective Sound Sensitivity Syndrome’ olarak tanımlanan ‘Misofonya’, bu yazıyla birlikte ‘Seçici Ses Duyarlılığı Sendromu’ adı ile ilk defa Türkçeye kazandırılmıştır.