Paris 8 Üniversitesinde akademisyen olan Nora Şeni, Fransa’da her yıl düzenlenen Yahudi Kültürleri Festivali kapsamında ‘Türkiye Yahudileri Ne Kadar Özgür’ başlıklı bir konferans verdi.
Pınar Kılavuz Ekerbiçer/ Paris
Fransa’da on bir yıldır düzenlenen Yahudi Kültürleri Festivalinin bu yılki teması özgürlüktü. 7-23 Haziran tarihleri arasında Paris’te farklı merkezlerde gerçekleşen festival kapsamında 11 Haziran Perşembe, Paris 8 Üniversitesinde akademisyen olan Nora Şeni ‘Türkiye Yahudileri Ne Kadar Özgür’ başlıklı bir konferans verdi. Festivalin Judeo-Espanyol günü kapsamında olan konferans Paris’te Cervantes Enstitüsünde gerçekleşti.
7 Haziran genel seçimlerinden kısa bir süre gerçekleşen konferansa, Şeni seçimin ve sonuçlarının öneminden bahsederek başladı. Bu seçimlerin, Türkiye’nin geleceği için önemli olduğunu, laiklik, beraber yaşamak, güç ayrılıkları gibi kavramlar üzerinde düşündürdüğünü söyleyen Şeni HDP’nin yüzde 10 barajını geçmesinin öneminden de bahsetti. Bu barajın aşılmasının AKP’nin başkanlık sistemini getirmesine karşı önemli olduğunu belirten Şeni, yüzde 40 civarında oy almasına rağmen AKP’nin gücünün azaldığını söyledi.
Konferansa katılanlar arasında Türkçe konuşanlar olsa da salonda çoğunluk Fransız olduğundan Türkiye Yahudilerinin günümüzdeki durumunu daha iyi anlamak açısından Şeni, Türkiye Cumhuriyeti ve azınlıklar hakkında önemli tarihi bilgiler verdi. Türkiye Cumhuriyetinin 1923 yılında Osmanlı İmparatorluğunun yıkılması üzerine kurulduğunu ve Osmanlı zamanında farklı etnik gruplara mensup insanların bir arada yaşadığını belirttikten sonra ‘bir arada’ kavramının aslında azınlık gruplara mensup insanlar tarafından nasıl yaşandığını anlatan birkaç örnek verdi. I. Dünya Savaşı’ndan sonra, 1923’te Lozan Barış Anlaşmasına ek olarak yapılan Türkiye-Yunanistan Nüfus Mübadelesi sonucunda Türkiye topraklarında yaşayan Rum nüfusunun azalmasının, ülke sınırları içinde yaşayan en kalabalık azınlık grubun göç etmesiyle, farklı etnik grupların bir arada yaşamalarının form değiştirmeye başladığını belirtti. 20. yüzyıl, bütün dünyada olduğu gibi Türkiye’de de toplumsal dinamiklerin değiştiği bir zaman dilimiydi. Yaşanan çatışmalar yalnızca Müslüman olmayan toplumları kapsamıyordu; o dönem toplumun beşte birini oluşturan Kürtler ve diğer beşte birini oluşturan Alevilerin de çeşitli politikalar sonucunda asimilasyona uğratılmak istendiğini belirten Şeni 1934’te Edirne, Kırklareli, Uzunköprü ve Çanakkale’de yaşanan Yahudilere yönelik pogromlardan ve 1937’deki Dersim Katliamından bahsetti. Türkiye’nin II. Dünya Savaşı’na katılmadığı için tarafsız bir ülke olarak kendini tanıtmasından bahsederken, Avrupa ülkelerindeki ırkçılık ve ayrımcılık kavramlarının Türkiye Cumhuriyeti politikalarını nasıl etkilediğini anlatmak için 1941 yılından itibaren, Müslüman olmayan vatandaşların Varlık Vergisine tabii tutulmasından ve çalışma kamplarından örnekler vererek, bu dönemin aynı zamanda Türkiye’nin Avrupa’dan en uzaklaştığı dönem olduğunu belirtti.
Konferansın Türkiye Yahudileri ile ilgili olan kısmına İstanbul’da Neve Şalom ve Beth Israel Sinagoglarına farklı yıllarda yapılan terör saldırılarından bahsederek başlayan Şeni ardından 2002’de AKP’nin iktidar olması ve sonrasında gelişen olaylar hakkında konuştu. AKP’nin ilk dönemini ılımlı tanımlarken, bazı entelektüellerin ve aydın kesimin partinin totaliter duruşunun yanında ayrımcı ve antisemit olmasına rağmen “yetmez ama evet” diyerek AKP’ye destek olduğunu belirtti. İktidarının ikinci döneminde, yani 2009 senesinden itibaren, AKP’nin strateji değişikliğine giderek Türkiye’nin aslında Avrupa’dan kültürel olarak uzak olmadığını göstermek amacıyla yeni bir dönem başlattığını hatırlattıktan sonra 2010’da İstanbul’un Avrupa Kültür Başkenti seçildikten sonra Ermeni, Yahudi ve Rumlara ait tarihi yerlerin restore edilmesinin tamamen bir propaganda aracı olarak gördüğünü ifade etti.
Türkiye Yahudilerinin toplum içindeki yerini belirleyen bir başka faktörün ise Türkiye-İsrail arasındaki uluslararası düzeydeki ilişki olduğu şüphesiz. 2009’da İsviçre Davos’ta gerçekleşen ‘Gazze: Ortadoğu’da Barış Modeli’ oturumunda o dönemin başbakanı Erdoğan’ın paneli terk etmesi bütün dünyada büyük yankı uyandırdı. Erdoğan bu olaydan sonra Arap dünyasının bir kahramanı haline geldi ve “One minut” (Bir dakika!) sözleri hafızalara kazındı. Nora Şeni’nin de dediği gibi bu olaylar sonucunda Türkiye Yahudileri İsrail’in politikalarından sorumluymuş gibi yanlış bir düşünce toplumsal algıda yerini aldı.
Ermeni soykırımının 100. yılına yaklaşılırken, iktidarın Türkiye Yahudi Cemaati için bazı adımlar atmasını manidar bulan Şeni, 27 Ocak’ta Ankara’da gerçekleştirilen Uluslararası Holokost Anma Töreninin de bir mizansen olduğunu ifade etti.
Konuşmasını, geçtiğimiz günlerde gerçekleştirilen ‘Sosyal Medya ve Azınlıklar’ anketi sonuçlarından alıntı yaparak sonlandırdı.