Aşk

Sil baştan başlamak gerek bazen

Selin SÜAR ORAL Köşe Yazısı 0 yorum
1 Temmuz 2015 Çarşamba

Sil baştan başlamak gerek bazen…

Geçen günlerde öğrencilerimle Şebnem Ferah’ın şarkısını dinliyoruz, öylesine çaldı biz çekim planları yaparken; baktım ki gözleri buğulandı her birinin… Suskun oldular bıcır bıcır konuşan çocuklar… Şarkıda “Sil Baştan başlamak gerek bazen, her şeyi unutmak…” diyordu; “hayatı sıfırlamak”… Ortalama 18 sene hayatları olan çocuklar “sil baştan başlamak gerek bazen” diyordu… Bir ara düşündüm; en az onlar kadar başıma gelenler için; hayatı sıfırlamak… Her birinin bir aşk acısı vardı; sevip de ayrıldıkları ve hiçbir zaman kavuşamadıkları… Tabii bir de gençken âşık olmak daha kolaydı ya da âşık olduğunu zannetmek… Yine de ortak nokta aynıydı; içlerini sızlatan bir acı ve aşk…

Wilhelm Schmid’in Aşk isimli eserinin önsözü “Biri bana aşkı açıklayabilir mi?” diye başlar.  Aşk gibi yoğun bir duyguyu hissedenlerin, kendi davranışlarındaki değişikliği veya âşık oldukları varlığı/olguyu sorgulamadıkları, bugüne kadar aşkı araştırmış olan birçok bilim adamı tarafından belirtilmiştir.  Yalnızca bireye değil, insanoğlunun herhangi bir varlığa/olguya karşı beslediği bu güçlü duygu, aşkı en büyük itki gücü olarak karşımıza getirmektedir. Birey, hepimizin bildiği üzere aşkı için gerekirse her şeyden vazgeçebilir; hatta bunun için dağları deler, çölleri aşar. En güçlü edebiyat eserleri aşkla temellenenlerdir. Mümkün mertebe filmlerde de tanımlanmaya çalışılır; “karnımın üstünde bir ağrı var”; “onu öldürmek istiyorum”, “ben onu kendimi adadım o kimle mutluysa öyle olsun…”…

 

Aşkın üç formu ortaya çıkmakta; yaşayan, dikeni batan, kendini adayan… Aşk, yine biliniyor ki geçici bir durum. Bağlanma, duygular çok yüksek olduğunda bağımlılığa dönüşebiliyor ve bu da patolojik bir durum ortaya çıkarabiliyor. Bundan sonrası ise aşırı kıskançlığa, kavgaya, güvensizliğe ve dolayısıyla şiddete doğru yol alabiliyor. Bireylerden birinin bağımlı kişilik sergilemesi o aşkın da bitimine, karşıdaki kişinin ruhsal –ve hatta fiziksel- olarak çökmesine neden olabiliyor. Aşk için bilinçaltına depolanan kusursuz arkadaş demiş biri, bir değeri en büyük mutluluk ve en büyük acı… Aşkın vücut kimyasını alt üst ettiği bir gerçek olsa da aşk ile şiddet yan yana gelebilen olgular mı?  İşlenen cinayetlere kadar gelmeyeceğim, onlar zaten apayrı bir potada; ancak ilişkide sözel ya da fiziksel olarak şiddet uygulayan kişilerden gelen şu sözü birçoğumuz duymuşuzdur; “Seni çok seviyorum ve seni herkesten kıskanıyorum, ne yaptıysam bu yüzden.” Kişinin yaptığı hatayı sevgi ve aşkın ardına sığınarak maskelemesi, ne yazık ki bu tarz hareketlere maruz kalmış olan kişi tarafından da doğru olarak kabul ediliyor. Oysa bu durum tek bir şeyin sinyali; o da şiddete eğilimli bir bireyin varlığı. Bağımlı kişilikler sergileyen bu tarz bireyler karşısındakini kısıtladıkları gibi; sorunları için başkalarını suçlamaktan, kolayca kızmak ve savunmacı davranmaya, sözel olarak tacizde bulunmaya, tartışma sırasında güç kullanmaya kadar uzanan davranışlarda bulunabilirler. Aşkın kendisi patolojik olduğundan, bunu kim bilir; belki bizler bile yapıyoruzdur… Her şey tozpembeyken bu tarz bir kişiyle karşılaşılmış olması, havalarda uçan bireyin dünyasını bir anda karartabilir. O nedenle kişinin hareketlerinin farkında olması ve kendini frenlemesi, gerektiğinde tedavi görmesi gerekir.

Çağ çağ düşündüm… Aşkın kesin sınırlarla çizili bir tanımını elbette mümkün olmadı. Her bireyin kendine ait bir aşk tanımı vardı... Kimi zaman karşıma bilimsel verilere göre “cinsel bir tutku” olarak çıktı, kimi zaman “yaratıcı ve yıkıcı…” Bir de cinsiyet ayrımı vardı; kadın ve erkeğe göre farklı olan; mesela Can Baba’ya göre (Can Yücel) “Sebepsiz sevmek”ti; “nedeni olmadan bağlanmak…” Bir de tabii başlı başına hastalıklı bir itici güç olan aşkın karanlık perdesi; ayrılık acısı… Ayrılık acısıyla baş etmek hiç kolay değil, hatta kimi zaman yaşanan stres ve hayal kırıklığıyla baş edemeyen bireyleri intihara kadar sürüklüyor; ancak insan bedeninin verdiği tepkiler ortalama aynı. Yoksunluk duygusunun yarattığı tahribattan kaynaklansa da hiçbir aşk acısı baş edilemez değil.

Ve Özdemir Asaf der ki; “Bekle dedi gitti, Ben bekledim, o da gelmedi… Ölüm gibi bir şey oldu, Ama kimse ölmedi."

1 Yorum