Seksenlik ‘genç’ler

Sorrentino’nun Cannes’daki altıncı filmi ‘GENÇLİK’ jürinin ödül listesinde unuttuğu film oldu

Viktor APALAÇİ Sanat
1 Temmuz 2015 Çarşamba

Filmin adının ‘Gençlik’ olması sizi yanıltmasın. Başroldeki üç oyuncunun yaşı 82, 78 ve 76. İsviçre Alplerinin eteklerindeki lüks bir otelde geçen konusuyla film, sanat, sinema, başarı, cinsellik ve aşk üzerinde tespitler yapıp, ilginç şeyler söylüyor. Her yıl tatillerini burada geçiren emekli müzisyen Fred, vasiyet-filminin senaryosunu yazan Mick ile otel sakinleri, izleyiciye keyifli bir sinema şöleni sunuyorlar. İlk kez 1967’de geldiği ‘Alfie’ filminin galasında gördüğüm Michael Caine’i 49 yıl aradan sonra, ömrünün sonbaharında ikinci kez geldiği Cannes’da görmek, benim adıma ilginç bir deneyimdi.

 

Filmografisindeki yedi yapıtın altısının Cannes’a davet edilmesi Paolo Sorrentino’nun bu festivalde çok sevilen bir yönetmen olduğunun bir kanıtı. İtalyan sinemasında Fellini’nin izinden giden ve uluslararası başarıyı yakalayan sanatçı, son filmi ‘Gençlik/Youth’ ile sanat, sinema, başarı, cinsellik ve aşk üzerine ilginç şeyler söylüyor. Ancak Coen Kardeşler başkanlığındaki jüriyi etkilememiş olacak ki, filmi ödül listesinin dışında bırakılmış.

Bu Sorrentino’nun başına ilk kez gelmiyor. İki yıl önce, Steven Spielberg başkanlığındaki jürinin görmezden geldiği ‘Muhteşem Güzellik/La Grande Bellezza’, Cannes’dan eli boş gönderildikten dokuz ay sonra En İyi Yabancı Film Oscar Ödülünü, Avrupa Film ödülünü, Cesar ve Bafta’da En iyi Yabacı Film Ödülünü kazandı; Sorrentino’ya da En İyi Yönetmen Avrupa Film Ödülünü getirdi.

Çok beğendiğim ‘Gençlik’ sayesinde, 49 yıl önce gördüğüm İngiliz sinemasının dev aktörü Michael Caine’i ömrünün sonbaharında bir kez daha görmüş oldum. Michael Caine 1967’deki ‘Alfie’ filminden beri 49 yıldır Cannes’a gelmediğini söyledi. Filmin ismi ‘Gençlik’ ama merkezindeki üç oyuncunun yaşı seksenlerde; Michael Caine 82, Jane Fonda 78, Harvey Keitel 76 yaşında.

Senaryosuna Sorrentino müthiş bir renkli karakterler geçidi yaptırmış. Fred ve Mick her yıl tatillerini İsviçre Alplerinin eteklerindeki lüks bir otelde geçiren iki eski arkadaştır. Kariyerinin sonuna geldiğinin bilincindeki Mick (Harvey Keitel) son filminin senaryosunu yazmak için bu huzurlu yeri seçmiştir. Bu vasiyet-filminde kariyeri boyunca hayata yaptığı tanıklığı son filmine aktararak mesleğine nokta koymayı planlamaktadır.

Ünlü bir müzisyen, bir bestekâr ve orkestra şefi olan Fred (Michael Caine) kendisini emekliye ayırmış, Kraliçe Elizabeth’in, bestelerinden oluşan son bir konseri Buckingham’da yapması teklifini elinin tersi ile iterek gösteren bir müzik veteranı.

Asistanlığını yapan kızıyla bu dağ oteline check-up yaptırmak için gelen Fred, bir Fransız editörün bıkmadan hatıralarını yazması için yaptığı teklife olumsuz yanıt vermektedir.

ZENGİN KARAKTERLER RESMİ GEÇİDİ

Kocası tarafından terk edilen kızı Lena (Rachel Weisz) aşk acısı çekiyordur. Yönetmen Mick’in oğlu olan kocası, yatakta çok iyi olduğunu söylediği yeni sevgilisi uğruna Lena’yı terk etmiştir.

Oğlunu bu kararından caydıramayan Mick, 5-6 senarist asistanı eşliğinde, izleyicisine veda edeceği filmin senaryosunun yazılım aşamasında, yaratıcılık sıkıntısı yaşamaktadır.

Otelin en ilginç müşterilerinden biri, son rolüne hazırlanmak ve senaryodaki replikleri ezberlemek için gelmiş, genç ve ünlü bir Amerikalı aktör Jimmy’dir (Paul Dano). Karizmatik aktör kariyerine yeni bir yön vermenin sancılarını yaşamaktadır.

Maradona karikatürü bir futbolcu eskisi, devasa göbeği, artık kendisine hizmet edemeyen ayakları ve 100 kilonun çok üstündeki fiziğiyle, ancak yardımcıları sayesinde yürüyebilmektedir.

Mick’in fetiş oyuncusu, ilerlemiş yaşına rağmen şöhretini korumuş, karizmatik aktris Brenda(Jane Fonda), yönetmenin kendisi için yazmakta olduğu rolü reddetmek zorunda kaldığını söylemek üzere otele gelmiştir. Para sıkıntısını atlatmak, son bir vurgun yapmak için Brenda, televizyoncuların kendisine uzattığı üç yıllık bir kontratı imzalamıştır.

Yılın Kâinat Güzeli seçilen 1,90’lık bir afetin otele gelmesi filme ayrı bir hoşluk katacaktır. Bu rolü oynayan Madalina Chenea 68. festival filmlerinin rakipsiz en güzel kadın oyuncusuydu.

Film, otel sakini yaşlı müşterilerin havuzda su terapisi ve masaj seanslarını, canlı müzik eşliğindeki akşam yemeklerini, sabah yürüyüşlerini, monoton hayatlarını anlatıyor.

İsviçre Alplerinin sanatoryumu andıran bu dağ otelinin güneşli günlerinde yaşananları mizah yüklü bir sinema dili ile anlatan ‘Gençlik’, Sorrentino’nun gerek İtalya’yı anlatan, gerek uluslararası konuları işleyen filmlerinin tümünün ilginç olabildiklerini anlatıyor

ALPLERDEN GELEN SİNEMA KEYFİ

Dört yıl önce Sean Penn’i  ‘This Must Be The Place’ filminde, bir Nazi kaçağının peşine düşen ‘rock star’ına dönüştüren Sorrentino, yine İtalya hudutları dışına taşıdığı ‘Gençlik’te uluslararası bir oyuncu kadrosundan verim almayı başarıyor.

Her yıl bir araya geldikleri bir otelde fırtınalı geçmişleri üzerine birlikte düşünme fırsatı bulan, iki yaşlı ve yorgun sanatçı rollerinde, Michael Caine ve Harvey Keitel tecrübelerini konuşturuyorlar. Seksenli yaşlardaki Jane Fonda, filmin sonunda müthiş bir giriş yaparken, ast solistlerin sahneye sonda çıktığını bize hatırlatıyor.

Kariyerinin en olgun performansını ‘Gençlik’te çıkaran Paul Dano’nun yanında, kariyerinin en verimli döneminde İngiliz aktris Rachel Weisz ustalığını konuşturuyor. Yazımızı Paolo Sorrentino ile bitirelim. Son iki filmi ile gözlem gücü yüksek, eşsiz bir mizah duygusuna sahip bir yönetmen olduğunu kanıtlayan Sorrentino, yıldızı sönmekte olan İtalyan sinemasının yükselen değeri. Henüz 45 yaşında olan sanatçı, yedi uzun metrajlı filmlik kariyeriyle İtalyan sinemasının altın çağını akla getiriyor. ‘Muhteşem Güzellik’ ile ‘Tatlı Hayat’ın modern versiyonunu yaparak Fellini ustaya saygı duruşunda bulunmuştu. Ustası Francesco Rosi’ye ithaf ettiği ‘Gençlik’, aynı zamanda Noorealist İtalyan sinemasının dev yönetmeni Visconti’ye saygı duruşunda bulunuyor.

 Bu filmde sanatçı, renkli ve çarpıcı karakter tahlilleri yaratmadaki ustalığını, duyguları ifade etmedeki becerisini, oyuncularını yönetmedeki hünerini  kanıtlıyor.

Napoli doğumlu Sorrentino, sinemadaki ilk deneyimini aktör olarak Moretti’nin ‘İl Caimano’sunda geçirdikten sonra, ikinci filmi ‘Aşkın Bedeli/La Conseguenza del l’Amore’ (2004) ile Cannes’da yarıştı. Sonrasında yaptığı tüm filmlerle Cannes’a geldi.

 ‘Aile Dostu/L’Amica De Famiglia’dan (2006) sonra ilk başyapıtı ‘İl Divo’ (2008) ile Cannes’da Jüri Ödülü kazandı. Kaçırılıp suikasta uğrayan kirli politikacı, İtalyan başbakanlarından Guilio Andreotti’nin hayatının bir bölümüne odaklanan film, başoyuncusu Toni Servillo’ya uluslararası ün getirdi.

Temerküz kampındayken babasının tanıdığı ve kaçtığı Amerika’da izini sürdüğü Nazi subayını arayan bir post-punk müzisyenin öyküsünü anlatan ‘Olmak İstediğim Yer/This Must Be The Place’ (2011), yönetmenin Hollywood şansını iyi kullandığı film oldu.

Roberto Rossellini’nin ‘Roma’da Açık Şehir/Rome Citta Aperta’ Pier Paolo Pasolini’nin ‘Mamma Roma’, Federico Fellini ‘Roma’sından sonra, İtalyan başkentine saygı duruşunda bulunan İtalyan ustaların arasına katılan Sorrentino, ‘Muhteşem Güzellik/La Grande Belezza’ ile fetiş oyuncusu Toni Servillo ile birlikte sinefillerin gönlünü fethetti.