Oğlunun gözünden efsanevi Hazan İsak Maçoro

Efsanevi hazan Ribi İsak Maçoro’yu oğlu Sami Maçoro’dan dinledik… Oğul Maçoro, babasının insani açıdan her zaman hatırlanan özelliklerini, farklı ülkelere uzanmış mesleki başarılarını, kendi gözünden anlattı.

Dora NİYEGO Toplum
29 Temmuz 2015 Çarşamba

 Kendinizi tanıtır mısınız?

1949 yılında İstanbul’da dünyaya geldim. Beyoğlu Musevi Lisesinde okudum. Küçüklüğümden beri sporun her dalına çok meraklıydım. Askerlik öncesi, çeşitli takımlarda basketbol oynadım. Askerlik görevim sırasında, Ankara Karagücü’nün, hem basketbol hem de atletizm takımlarında yer aldım. 1972 yılında eşim Suzi ile evlendim. Sonrasında da ticaret hayatına atıldım. Kızım Selin ve oğlum İzzet doğduktan sonra da, uzun yıllar tekstille uğraştım. Şimdi emekliyim. Artık hobilerimle ilgileniyorum.         

 Babanız İsak Maçoro’dan bahsedecek olursak… Aile babası İsak Maçoro nasıl biriydi?

Rahmetli babam Ribi İsak Maçoro, eşi benzerine çok nadir rastlanan özel biriydi. Çok ciddi, disiplinli, otoriter ancak bir o kadar da şefkatli, sevgi dolu bir baba ve çok iyi bir eşti. Babam başarılarıyla bizleri her daim gururlandırdı. Şöhretli ve toplumumuz tarafından takdir edilen biri olması sebebiyle kardeşim ve ben her zaman ona layık birer evlat olmaya çalıştık. 

Babam 1918’de Hasköy’de dünyaya geldi. Gençlik yıllarını Şişhane’de geçirdi. Musevi Lisesinden mezun olduktan sonra, o zamanlar yapılması zorunlu olan olgunluk imtihanını Galatasaray Lisesinde başarı ile geçti. Ardından hukuk fakültesine yazıldı. Hukuk eğitimi yaparken, bir yandan da hazanlık mesleğine devam ediyordu. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinin ikinci sınıfında okurken, cemaat onu sık sık düğün, cenaze gibi servislere gitmesi için görevlendiriyordu. Bizlere anlattığına göre, cemaat görevlileri (şamaşlar), üniversitede sınıfın içine kadar girip, babamın gelmesini isterlermiş, babam da bu nedenle dersten çıkmak zorunda kalırmış. Hukuk fakültesinde çok başarılı olmasına rağmen, bir süre sonra fakülteyi bırakmak zorunda kaldı ve avukatlık mesleği yerine hazanlığı tercih etti. Bu tercihi yapmasında, elbette o günkü şartların ve maddi zorlukların da etkisi vardı. Kısa bir süre sonra, cemaatte ileri seviyelerde görev almaya başladı.  Tesadüf o ki, babamın içinde uhde olarak kalan avukatlık mesleği, daha sonraları, ailemizin diğer fertlerinden, en büyük kuzenim Av. Sami Maçoro, diğer kuzenimin oğlu Av. Vedat Maçoro ve oğlum Av. İzzet Maçoro’ya nasip oldu. 

 İsak Maçoro hazan olarak bir efsaneydi…

Evet, İsak Maçoro hazan olarak gerçek bir efsaneydi diyebilirim. Din konusunda, engin bilgisi ve yeteneği olması nedeniyle, yalnız hazan değil, aynı zamanda hahamdı da. Bize her zaman haham olmanın onun kaderine yazıldığını söylerdi.  Çocukluk yıllarımdan hatırladığım kadarı ile çoğunlukla cumartesi günleri tefila’dan sonra, rahmetli Ribi İsak Rofe ile birlikte, bizim evde Tora, Gimara ve benzeri kaynakları okur ve karşılıklı fikir alışverişinde bulunurlardı. Ribi İsak Rofe bilge bir insandı. O zamanlar, ben onları sessizce bir kenardan izler, bir şeyler öğrenmeye çalışırdım. Babam aynı zamanda beste de yapardı. Bazı duaları kendi besteleriyle icra ederdi. Çeşitli makamları çok iyi bildiğinden, zaman zaman varyasyonlar yapar, bir makamdan diğer makama geçerek, dinleyenleri kendisine hayran bırakırdı. Babamın davudi bir sesi vardı. Bu ses, sanki insanın içine işlerdi.  Aynı zamanda iyi bir tenor olduğundan, alafranga ve alaturka parçaları da güzel söylerdi. Üstün yeteneği, Tanrı vergisi ses genişliği sayesinde, seslendirdiği her eseri başarıyla icra ederdi. Sinagoglar cumartesi günleri ve bilhassa bayramlarda onu dinlemek için gelen insanlarla dolar taşardı.

Bir keresinde, bize enteresan bir enstantane anlatmıştı. Bir pazar günü, Neve Şalom’daki bir düğünde, davetliler arasında ünlü sanatkâr Münir Nurettin Selçuk da bulunuyormuş. Düğünden sonra, ünlü sanatkâr, babamla görüşmek istemiş ve yanına gidip, onu dinlerken çok etkilendiğini, sesine hayran kaldığını söylemiş. Ardından da, kendisine Şan Müzikholünde birlikte konser vermeyi teklif etmiş. Ne var ki, babam bu teklifi nazikçe reddederek, üzgün olduğunu, ancak mevkisi itibariyle bu teklifi kabul edemeyeceğini söylemiş. 

 Yaşadığı dönemde, babanızın sesi kaydedildi mi?

Hayattayken babamın sesi türlü vesileler ile çok kere kaydedildi. Yurtdışından dahi kayıt yapmak üzere gelenler oldu, ancak zaman içinde bazı kayıtlar yok oldu. Bir keresinde, bir stüdyoda sazlar eşliğinde çok güzel kayıtlar yapılmıştı. Akabinde, CD’leri de çıkarıldı. O CD’ler babamın izni ile satılarak, geliri bir hayır kurumuna bırakıldı. Bazı kayıtlara, bugün YouTube üzerinden de ulaşmak mümkün.

Babamın vefatından sonra, İsak Maçoro, Davit Sevi ve Davit Behar’ın üçlü olarak seslendirdikleri parçalardan oluşan CD’leri ve bir kitabı, Gözlem Kitap tarafından ‘Maftirim’ adı altında eserleştirildi ve satışa sunuldu.

 İsak Maçoro çok sevilen bir insandı. Hangi özelliklerinden dolayı bu kadar sevildi?

Ribi Maçoro, herkese iyilik yapması, bağışlayıcı olması, beyefendi kişiliği ve insanların kulaklarının yanı sıra, ruhlarına da hitap edebilen bir kişi olması sebebiyle, çok sevilirdi. Belki de din adamı olması nedeniyle, hayatı boyunca kimseyle küs kalmadı ve insanları kırmamak için kendinden ödünler verdi. İsak Maçoro için, şerefi ve haysiyeti her şeyden önce gelirdi. Dürüst, namuslu, çalışkan ve etrafına karşı her zaman saygılı bir insandı. Öyle ki, bunun karşılığını, herkesten saygı görerek alırdı. Hayatının son evresine kadar, çizgisini hiç bozmadı. Yaşlandığı ve artık sesinin yıpranmaya başladığı dönemde, sinagogda herkes ufak bir parça okuması için ısrar ederdi. Fakat kendisi kabul etmez, sesinin artık iyi olmadığını söylerdi. Yoğun ısrarlara dayanamayarak, Teva’ya çıktığı zamanlarda da, onu dinleyenler babamın sesinin hala iyi olduğunu söylerler ve kendisini tebrik ederlerdi. En büyük torunu olan kızımın düğününde, 83 yaşında olmasına rağmen, Anoten duasını okumuş ve herkesi hayretler içinde bırakmıştı. Yine, ailemize güzel bir anı olarak kalan aynı düğünde, torunu ile birlikte Hanuka duasını söyleyerek, konuklara unutamayacakları bir deneyim yaşatmıştı.

 Babanızın disiplinli ve çalışkan olduğu söylenir. Bu yönlerine birkaç örnek verebilir misiniz?

Babam görev aldığı yıllarda, istisnasız her cumartesi günü sinagogda okuyacağı duaya ve okuyacağı makama, hafta ortasında özenle hazırlanırdı. Yıllarca icra ettiği Peraşa’ları, sanki ilk kez çalışıyormuş gibi gözden geçirirdi. Hata yapması, kendisinin kabul edilemeyeceği bir şeydi.

 Yurt dışında nerelerde tanınırdı? Yurt dışından davet aldı mı?

Başta İsrail olmak üzere ABD, Meksika, Fransa, İtalya, İspanya ve İsviçre gibi ülkelerden davetler aldı ve birçok kez düğünlere bu ülkelere gitti. Bir dönem, İsrail radyosunda cuma akşamları babamın sesi Kiduş duasını okurken yayınlandı. Alaturka makamlarda büyük bir üstat olmasının yanı sıra, alafranga müziğini de de çok iyi icra ettiğinden, bazı Aşkenaz düğünlerine de davet edilirdi. Sefarad bir din adamı olmasına rağmen, Aşkenaz tarzı ve makamlarıyla da duaları icra edilme becerisiyle, dinleyenleri hayretler içerinde bırakırdı.

 Aklınızda babanızla hangi güzel anınız var?

Babamla ilgili o kadar çok ve güzel anılarım var ki bir çırpıda hepsini anlatmama imkân yok. Benim için en özel anı, bar-mitsva dönemimde yaşadığım bir olaydır. Yanıma gelip, “Öyle bir peraşa okumalısın ki herkes benim oğlum olduğunu anlamalı” demişti. Bu isteği, benim için, bir taraftan büyük bir onur, diğer taraftan da büyük bir sorumluluk taşıyordu. Ben de, çok çalışarak ve Tanrı’nın yardımıyla onu mahcup etmedim.

Son olarak şunları söylemek istiyorum. Babam çok ünlü bir Sefarad hazanı olması dolayısıyla, Baş Hazan (Hazan Araşi) unvanıyla onurlandırıldı. Onun nağmeleri ve okuma tarzı, gelecek nesillere ve özellikle yeni yetişecek hazanlarımıza ışık tutacaktır. Kendisi için mesleği kutsaldı ve ölümü de çok kutsal bir gün olan Oşana Raba’da oldu. Ribi İsak Maçoro sevgi dolu, şefkatli ve çok iyi bir baba olarak, bizlere her zaman gurur duyacağımız şerefli bir isim ve ardında unutulmaz hatıralar bıraktı. Mekânı cennet olsun…