Çığlık

Son günlerde yaşadığımız toplu bunalım, kaygı ve terör ortamında her nerede bulunursam bulunayım gözlerimin önünde beliren yüz ifadesi Çığlık’ta barındığından tabloya da atıf yapmadan geçemedim.

Selin SÜAR ORAL Köşe Yazısı
5 Ağustos 2015 Çarşamba

Ekonomik krizlerin ve toplumsal yıkımın ortaya çıkardığı Alman Dışavurumculuk Akımı’nın önemli temsilcilerinden olan Norveç asıllı Ekspresyonist ressam Edward Munch tarafından yapılan Çığlık (1893) isimli tabloyu, resim sanatının bir ucundan tutan hemen herkes bilir. Resim için ‘doğanın çığlığını hissettiğini’ dile getirmiş olan ressamın belki de en bilinen tablosu olan Çığlık’ta, yüzünü ellerinin arasına alan ve izleyicide dehşet, korku, gerilim hislerini uyandıran figürün arka fonunda beliren kızıl gökyüzü de bu duyguları tamamlar niteliktedir.

Son günlerde yaşadığımız toplu bunalım, kaygı ve terör ortamında her nerede bulunursam bulunayım gözlerimin önünde beliren yüz ifadesi Çığlık’ta barındığından tabloya da atıf yapmadan geçemedim. Çok isterdim yazın kendini iyice hissettirdiği ağustos ayı içerisinde sıcaklardan dem vurmak… Veya çalışmak zorunda kalanların tatile gidemediklerinden dolayı günübirlik kaçamakların nasıl yapılabileceğini yazmak… Ya da aşktan, çiçekten, böcekten bahsetmek… Ancak olmuyor. Yapılan terör uyarıları, toplu taşımalardan, büyük alışveriş merkezlerinden uzak durun ‘çığlıkları’, her gün kaybettiğimiz onca vatan evladımız dururken, bir de diğer taraftan aile içi trajedilerin getirdiği cinayetler, intiharlar diz boyuyken tüm bunlara kulak tıkamak neredeyse imkânsız hale geliyor; hele ki elinizin altında her an ulaşabileceğiniz internet varken… Durup düşünmeden, sorgulamadan, birçok kişinin her gördüğüne hemen inanmaya hazır olarak karşımıza çıktığı ve en önemlisi tahammül denilen; bireyin güç durumlara karşı koyabilme ve katlanma gücünü anlatan yetimizi geride bıraktığımız topluca delirme günlerinde…

Öfke, bireyin istemediği bir durum karşısında yaşanan kızgınlık olarak tanımlanıyor ve hepimizin hayatın getirdiği koşullar, fikir çatışmaları gibi nedenler çerçevesinde öfke duymamız olağan. Birey, öfkelendiğinde bunu kendisine yönelttiği gibi, kimi zaman da diğer insanlara yöneltebilmekte. Özellikle sosyal paylaşım sitelerinde herhangi bir iletinin altına yapılan yorumların pek çoğunda yalnızca zekâ değil, vicdan kırıntısı da bulmak yine bugünlerde oldukça zor. 30 kişinin hayatını kaybettiği ve onlarcasının yaralandığı Suruç’taki bombalı saldırı ile başlayan sürecin devamında devletin güvenlik güçlerine yapılan terör saldırıları, halkı neye ve kime inanacağını şaşırır duruma getirdi. Yine herkesin herkesi hedef gösterdiği, çerçevenin bütününe bakmayıp kendine yonttuğu birkaç satırın altını çizmesiyle öfke patlamalarının yaşandığı ve düşünsel terörün kol gezdiği kötü dönemlerden geçiyoruz.

Hepimizin ortak dileği bir an önce bu günlerin sona ermesi ve daha fazla can kaybı yaşanmadan barış ortamına geri dönülmesi. Ancak bizlere de bu vatanın bir parçası olarak düşen görev körü körüne bir düşünceye bağlı kalmak yerine, karşımızdakini dinleyebilmek, saldırmadan, yaftalamadan ve popülist söylemlerden uzak durarak konuşabilmek, çok yönlü düşünebilmek. Etrafımızı kuşatan algı yönetimine teslim olmadan, hoşgörüyü elden bırakmadan…