Selahattin Ülkümen ile Rodos’un son müftüsünün Naziler’e karşı mücadelesi ve tabaktaki şiir
Ceni Palti
Yaz tatilinin ana üçlüsü deniz, kum ve güneşin hakkını vermek için yakın arkadaşım Miray ile komşuya gitmeye karar verdik. Yunanistan haritasına göz gezdirirken Rodos’a gitme konusunda hemfikir olmamız birkaç saniyemizi aldı. O birkaç saniye bana, vefatından birkaç ay önce kitabını okuyup; merakımdan, hayranlığımdan, müteşekkirlerimden hatta belki de biraz inanamazlığımdan ziyaretine gittiğim Selahattin Ülkümen’e bir vefa borcu ödeyecek olmanın heyecanını da getirdi.
Rodos’a ayak basar basmaz turist olmanın verdiği rahatlıkla yaşının 80 civarı olduğunu düşündüğüm ada halkına yaklaşıp Selahattin Ülkümen isminin onlara tanıdık gelip gelmediğini sordum. Gelmiyordu… Ne yazık ki Türkiye’de de çoğu kişi ismini bilmiyor Selahattin Ülkümen’in. Naziler’e karşı kendi hayatını riske ederek vatandaşlarını hayatını korumak… Bu mücadele sadece pahalı Holywood filmlerine değil Türkiye’ye de ait. Adada Ülkümen’i herkes tanıyacakmış gibi düşündüğümden, ada yerlisi tarafından çok da tanınmadığı gerçeğiyle yüzleşince, bu çocukça hevesim yerini hemen hayalkırıklığına bırakıyordu. Yoksa Selahattin Ülkümen unutuluyor muydu? Bu küçük kara parçasının üstünde yaşanan ve olanca asaletiyle tarihe kazınan kahramanlık, ada halkının aklından silinmiş olamazdı, değil mi?
“Kendini daha fazla komik duruma düşürme Ceni” diyerek arkadaşımla soluğu Kahal Shalom Sinagogunda aldık. Bizi oradaki cemaate mensup ada sakinlerinden Sami Modiano karşıladı. Türkiye’den geldiğimizi anladığında sıcak ama güçlü bir “Hoşgeldiniz”le elimizi sıktı ve kısa bir tarihçe ile Rodos Yahudilerini anlatmaya başladı: Özetle sinagogun 1577 yılında inşa edildiği tahmin ediliyormuş. “Rodos’ta Yahudilerin ne işi var?” diye soruyorsanız önce Bizans sonra Osmanlı’dan kalma Yahudiler desem bilmeyenler için hafızalar tazelenir diye umuyorum. 1900’lü yılların başında adadaki Yahudi nüfusu 4 bin civarında iken, cemaat önce ekonomik zorluklar nedeniyle dünyanın farklı yerlerine dağılmış. 1912’de ise adayı İtalya’nın işgal etmesi ve ırkçı kanunların uygulanması ile göçler hız kazanmış ve Yahudi nüfusu 2 bin civarına düşmüş. Adada kalanlar ve kaçmayanlar için ise ne yazık ki kaçış yok. Rodos, 1943’te Alman işgaline boyun eğmiş. 1944 yılının temmuz ayında ise Rodos’taki 1673 Yahudi, Kos Adasından gelen yaklaşık 100 Yahudi ile birlikte, gemilere bindirilmiş. Bu geminin nereye yola çıktığını tahmin ediyorsunuzdur. Sekiz gün süren gemi yolculuğu yedi kişinin o koşullara dayanamayarak hayatını kaybetmesi ile sonuçlanmış. Sağ kalanlar önce Atina’daki Haidari Toplama Kampına sonra da Auschwitz’e nakledilmişler. Adanın Yahudi cemaatinin büyük çoğunluğu Holokost’ta hayatlarını kaybetmiş. Toplamda kamplardan sadece 151 kişi evlerine dönebilmiş. Hikâyeyi anlatan Sami Modiano da onlardan biriymiş… Ve işte, kolundaki dövmesi…
Bana gösteriyor…
Sayılar var... Ona da bir sayı vermiş Naziler… Koluna kazımışlar... Toplama kamplarında yapılan dövmelerden bu.
Sessizlik…
Bir sayıdan ibaret olmak.
Ne diyeceğim ki şimdi ben bu adama? Boynuna sarılıp ağlayayım mı? Kurtulduğunuza sevindim mi diyeyim? Memnun oldum desem? Bir Holokost kurtulanına ne denir ki Allah aşkına?!
Auschwitz adını duyduğumda dehşetle aldığım nefesi veremediğim, kaskatı kesildiğim 10 saniyede içinde can havliyle düşünüp ona ne diyeceğimi buldum ve hemen sordum: “Selahattin Ülkümen?!”
İsmi duyunca Sami Bey “Gelin peşimden” diyen bir işaret yaptı ve bizi sinagogun içindeki müzeye soktu. Ülkümen’in Rodos’ta yaşayan Türk Yahudilerine nasıl sahip çıktığını anlatan bir bölümün önünde bizi bıraktı ve diğer turistlerle ilgilenmeye gitti. Ülkümen bu müzede hep hatırlanıyordu. Yanına gittiği diğer turist grupla İtalyanca konuşurken bizi işaret ederek “Bu iki kız da İstanbul’dan gelmişler, Selahattin Ülkümen’i sordular bana, siz onun kim olduğunu biliyor musunuz?” diyordu. Turistlere anlatmaya başladı. “Selahattin Ülkümen…”
Ülkümen, Türkiye’nin savaşta tarafsızlık kararı almış olduğunu, tüm vatandaşlarını eşit gördüğünü ve dine göre ayırmadığını vurgulayarak adadaki Türk Yahudilerini ve onların ailelerinden olan İtalyan ve Yunan asıllı da olsa akrabalarından oluşan 42 kişilik bir grubu Auschwitz’te katledilmekten kurtarmıştı. 42 can… Ülkümen’in bu hamlesinin karşılığında Türk Konsolosluğu Naziler tarafından bombalanmış ve o sırada konsolosluk binasındaki ikametgâhta bulunan hamile eşi Mihrinnisa Ülkümen bir erkek çocuğu dünyaya getirdikten sonra bombardıman sırasında aldığı yaralardan dolayı, saldırıdan altı ay sonra hayatını kaybetmiş. Ülkümen ‘Bilinmeyen Yönleriyle Bir Dönemin Dışişleri’ adlı kitabında başından geçenleri anlatırken şöyle diyor: “Rodos’ta yaptığım girişimler sonucu, hayatları kurtulan vatandaşlarımın her vesile ile dile getirdikleri minnet duyguları, çileli meslek hayatımın, benim için en değerli manevi ödülleri olmuştur.”
Henüz okuduklarımızı hazmedememiş, arkadaşımla birbirimize ağlamıyor taklidi yaparken, gözümüz yandaki levyaha takılıyor: II. Dünya Savaşı sırasında Rodos’taki Murad Reis Camii’nde saklanan Tevrat… Müftü Şeyh Süleyman Kaşlıoğlu… Bir dakika, ben bu hikâyeyi bilmiyorum!
Naziler’den toplama kampına giden Yahudilerin kutsal kitabını saklayan bir müftünün sessiz mücadelesi bu.
Mücadelenin hikâyesi ise şöyle: Savaş süresince Rodos’un Yahudi Mahallesi sık sık bombalanıyor. Bombardıman altındaki Yahudi Mahallesindeki sinagogların Tevratlarını cemaat zarar görmemeleri için başka bir yerde saklama ihtiyacı hissediyor. Rodos Yahudi Cemaati liderlerinin bu çaresiz döneminde yardımına, Müftü Şeyh Süleyman Kaşlıoğlu koşuyor. “Ben saklarım” diyor Müftü. “Ben saklarım!” Hayatı pahasına da saklıyor.
Müftü, içlerinden biri neredeyse 800 yaşında olan birkaç Tevrat’ı, adadaki konumu gereği bombalanma riski daha az olan Murad Reis Camiindeki minberine saklıyor. Şeyh Kaşlıoğlu Tevrat’ların sahipleri toplama kamplarından dönene kadar emanetini tutuyor. Savaş sonrasında Müftü söz verdiği gibi toplama kamplarından adaya geri dönebilmiş Yahudilere bu Tevratları teslim ediyor. Müftü kendisiyle yapılan bir röportajda, Tevratları teslim alarak, sakladığı anın onun için ne kadar önemli olduğunu; hiçbir Almanın, Nazinin aklına, Tevratların bir camiinin minberinde saklanabileceğinin gelmeyeceğini bildiğini söylüyor. Hakikaten de Naziler’in aklına camiyi de müftüyü de aramak gelmiyor.
Özetle Rodos’ta, adadaki müftünün, Türk diplomatın, azınlıkların Nazilere karşı acıklı bir dayanışma hikâyesi yatıyor. Çoğu kişi bilmiyorsa unutulmasın diye yazıyorum.
Müzenin geri kalanında ne var diye sorarsanız, Rodos’taki Yahudi hayatı, detaylı bir tarihçe, önemli günlerin nasıl kutlandığı, geleneksel yemekler, kıyafetler, Auschwitz’te katledilenlerin isimleri gibi adadaki Yahudi kültürünün her alanına dair bilgi sunuluyor.
Savaşta hayatını kaybeden Rodos Yahudilerinin isim listesi
Bu kısa seyahatten bana ne kaldığını yazmam gerekirse… Benim için Avrupa’da, Amerika’da ya da İsrail’de Holokost’a dair karşılaştığım her verinin ötesinde bir yıkıcılığı vardı Rodos’taki sinagog ve müzenin… Buradaki her şey Ladino’ydu. Müzenin bir kısmında hafifçe arkada çalan Ladino şarkıları duyuyordum. Ada halkının kouştuğu, kendi yazışmalarını yürüttüğü dil Ladino’ydu. Bu bizim evimizin diliydi. Anneannemle dedemin dili. “Yarın ne yemek istersin” diye, anneannem bu dilde soru soruyordu bana. “Allah zihin açıklığı versin, imtihanlarına iyi çalış, çok geç yatıyorsun…” Bu cümleleri onlardan Ladino duyarak büyüdüm ve sanırım Kahal Shalom Sinagogundan içeri adım atana kadar bu dilin, II. Dünya Savaşı’nın kederli yükünü de sırtlamakta olduğunu hiç düşünmedim. Benim gibi Sefaradların bir kısmının bu dilde, bu dille öldüğünü hiç fark etmedim. Yok olmak üzere olan bir dil olduğu için bizler Ladino’nun yasını tutuyorken, aslında Ladino’nun da yas tuttuğunu aklımın ucundan bile geçirmedim.
Müzedeki bir çalışan şu an adadaki Yahudi nüfusunun on sekiz olduğunu söyledi bana. Gidin görün Rodos’u… O sinagogdan içeri girin. İstanbullu bir Sefarad Yahudisi tanıdığınızın evindeymişsiniz gibi hissedeceksiniz. Gidin, görün, hatırlayın ve unutmayın…
Son olarak bu tarifsiz acının ve acıya karşı dayanışmanın simgesi olarak müzede bir tabak sergilenmekte. Üzerinde Ladino bir şiir…
Hatırla!
Acım çok büyük
Rodos’tan götürülenler için
Ve onların kötü talihleri için
Çünkü hepsini yaktılar
Ölüm kamplarında
Onları hep hatırlayacağım
Kalbimde ve zihnimde
Anılarını hep taşıyacağım
Zalim kaderlerini
Hiçbir zaman unutmayacağım
*Tüm bilgi ve görseller Kahal Shalom Sinagogu ile Rodos Yahudi Müzesi’nden alınmıştır.