‘Asıl bu duyarsızlığınız beni öldürüyor’

Ölümler karşısındaki kötücül yaklaşımlara artık alıştık, lakin bu genel duyarsızlık gerçekten insanlığı öldürmek üzere. Artık bir süre susmak zamanı. Yas zamanı.

İvo MOLİNAS Köşe Yazısı
14 Ekim 2015 Çarşamba

Çok uzaklardayım. Bayram değil, seyran değil ama hayata bir damla ‘ara’ vermek için bir süreliğine bambaşka diyarlara gittim.

Soluklanmaya geçmeden önce bu köşe için bıraktığım yazıda yeni gördüğüm iki filmden bahsetmiştim. Birinin bitiminden sonra seyircilerin çoğunun, “Son zamanlarda kendimi hiç bu kadar iyi hissetmemiştim” dercesine kendilerini ‘iyi hissetmelerinin’ analizini yapmıştım, günümüz kaosuna gönderme yaparak. Umarsızca unuttuğumuz karşılıksız sevginin, karşılıksız yardım etmenin tekrar keşfinin güzelliğinden bahsetmiştim.

Diğerinde ise insanoğlunun her türlü umutsuzluğa ve kötülüğe karşı, sonuna kadar hayata sarılma refleksinin analizini yapmıştım kendimce yine bugünlere bakarak. Lakin binlerce kilometre uzakta olsam, ‘hayata’ bir teneffüs hediye etsem bile duyarlılık denilen o kronik ‘hastalık’ bunları yazmanın anlamsız olduğunu fısıldadı kulağıma.

Derin sosyolojik veya psikolojik incelemeler yapmanın ne yeriydi, ne zamanıydı bugünler.

Zira Türkiye’nin aydınlık yüzlü güzel insanlarını öldürdüler yine ve yeniden. Zorluklarla yetiştirilen, yaşama sadece barışın rehber olmasını isteyen gençler, yine hep barışın peşinde koşmuş idealist, gerçek vatansever insanlar katledildiler alçakça, bir anda.

Terör olaylarının başladığı gün gazetenin çok ender durumlarda yaptığı üzere kısa bir Şalom başyazısı yayınlamış ve ilgili tüm kurumları, ateş, kan ve hüzün anlamına gelen ‘Ortadoğulaşma’ya yakalanmamak için birlik olmaya çağırmıştık. Lakin kimsenin bizi dinleyecek hali olmadığını gördük bir sonbahar Ankara cumartesisinde. Oraya barış için gelenlerden yüze yakın özel ve güzel insan kahpece ve tam günümüz Ortadoğu vahşetiyle ölüme gönderildiler. Ne desek boş artık. Ne konuşsak anlamsız artık. Onlarca ailenin trajedisini sessiz isyan çığlıklarıyla karşılamaktan başka bir şey elden gelmiyor.

Etrafta bunca onarılmaz keder ve okyanus gözyaşları varken bu büyük acıyı kendi konumlarını güçlendirmek için fütursuzca ve ahlaksızca başka yöne çekenleri görünce eskilerde hep o bahsettiğim filmdeki savaşan askerin haykırışını hatırlıyorum: “Tanrım bizi ne ve kim böyle yaptı?”

***

Nefeslenmek için gittiğim, askeri darbeler ile sözde halkçı ama yolsuzluk ve hırsızlığa batmış ülkenin kimi hükümetlerinin elinin altında ezilmiş halkın, Taksim Meydanı eşdeğerindeki meydana astığı pankart aslında günümüz insanoğlunun en büyük trajedisini dile getiriyordu...

Hükümetler tarafından terk edilmişliği bir anlamda utanç içinde de olsa kabul ederken, kendilerini asıl yaralayanın toplumun diğer kesimlerinin duyarsızlığı olduğunu dile getiriyor fotoğraftaki sözler: “Asıl beni öldüren duyarsızlık’’.

Evet, gerçekten de beni asıl öldüren sizin duyarsızlığınız ey insanoğlu...

Ölümler karşısındaki kötücül yaklaşımlara artık alıştık, lakin bu genel duyarsızlık gerçekten insanlığı öldürmek üzere...

Artık bir süre susmak zamanı.

Yas zamanı.