Cesaret düğümü

Cesaret bir köy olsa lanetlenirdi, şehir olsa içinde terk edilen yahut vazgeçilen sevgililerden başkası yaşamazdı. Cesaret sadece bir kitap olsa, herkes okumak için rafa koyar, bir daha kapağını açmazdı.

Bahar FEYZAN Köşe Yazısı
9 Aralık 2015 Çarşamba

Cesaret bir köy olsa lanetlenirdi, şehir olsa içinde terk edilen yahut vazgeçilen sevgililerden başkası yaşamazdı. Cesaret sadece bir kitap olsa, herkes okumak için rafa koyar, bir daha kapağını açmazdı. Cesaret tek başına bir söz olup eylemi olmasaydı küfür sayılırdı. Cesaret bulaşıcı olsaydı herkes bir virüs gibi ondan kaçardı. Cesaret bir okul olsaydı kimse çocuğunu o okula yazdırmazdı.

Aşk olsaydı cesaret, Mecnun Leyla’ya kavuşurdu. Cesaret ordu olsaydı savaşlar olmazdı. Cesaret lamba olsa, elektrikler kesilir, su olsa ırmaklar kururdu. Yağmur gibi yağsa rahmet sayılmazdı. Sevdiğin kıza taktığın bilezik olsa cesaret, hırsızın biri kızın kolunu keserdi. Cesareti başına taç yapacak olsan ahmak ederdi. Cesaret öyle hikâyelere konu oldu ki onlardan biri de benim kulağıma kadar geldi.

Hikâyeleri; olmayan bir günde, olmayan bir şehirde ve hiç olmadığı kadar cesaretle başladı.

Dişi olan sarman, erkek tekir tam sokak kedisi. Bunu da bilen bir ben bir de kedi âleminin en gevezesi Minik…

Bonbon ve Lion aynı mahallede yetişmemişler ama kaderleri aynı mahallede buluşmuş. Tam da eski bir inşaatın içinde. Üstelik Lion’un huysuz ağabeyi Duman’ın araya girmesiyle…

Aslında ilk huysuzluk, kentsel dönüşümün kedileri kaldıkları yerden etmesiyle baş göstermiş. Haliyle kediler topluca başka bir semtin henüz dokunulmayan izbe bir binasına göç etmişler. Toplu halde gül gibi geçinip gittikleri yeni evlerine Lion’un ağabeyi Duman ve sevgilisi Bonbon Hanım da aynı kentsel dönüşüm sebebiyle taşınmak zorunda kalmışlar.

Hikâyeyi anlatan geveze kedi Minik; “daha ilk anda birbirlerine bakışlarından anladım” diyor.

Sözde Bonbon Lion’u kolundan dürtmüş, aklına girmiş. “Yoksa Lion’da ne gezer böyle cesaret” diye ballandıra ballandıra anlatıyor, bizim geveze kedi Minik; “Hiçbir buluşmalarını kaçırmadım, her şeye hâkimim anlatmazsam çatlarım” diye nefes nefese söylenirken yakaladı beni.

Bin türlü işle uğraşırken, şimdi kedilerin aşk hayatını mı dinleyeceğim diye sitem etmek istesem de kendimi onun anlattıklarından alıkoyamadım, devam etmesini istedim.

Aşkın kedice halinde, Lion ve Bonbon bir süre sonra gizlice buluşmaya başlamışlar. Mahalle aralarında kurulan pazarları mesken tutarlarken, elbette bizim geveze Minik gizli takiplerine devam etmiş. Başlarda önce karınlarını doyurup sonra cilveleşiyorlarmış ancak ilerleyen buluşmalarda durum önce cilveleşmeye dönünce bizim geveze paniklemiş. “Seni ilk gördüğümden beri kalbim çarpıyor” diyen Bonbon’a neredeyse cevap vermemek için kendini zor tutan Minik “kuyruğum dikenli tele döndü, Lion’un ağabeyi Duman’ı düşünmekten kendimi alamadım” diye kendini yerde döndürerek anlatıyordu. Sonraki buluşmaları takip etmeyi içi kaldırmıyor.

Minik yine de merakına yenilip her seferinde kendisini onların arkasından giderken bulmuş.

Bilmem kaçıncı buluşmadan Lion’un ağzından “ağabeyimin sevgilisisin” dediğini duyunca aslında buluşmaların hep üç kedilik olduğunu anlamış Minik. “Yanlış anlama üçüncü ben değilim, meğer Duman hep bir gölgeymiş, ya da aralarında  başka tür bir Duman olmuş”.

Öyle hararetle ve heyecanla anlatmasından sonunu merak etmeye başladım. Sabırsızlanıp sormak istedim ama Minik üç cümle kursa, iki kez de kendisini yalıyordu. Beklemekten başka çaresi olmayan ben işi gücü bırakıp devamını dinlemeye koyuldum.

Bir süre sonra Duman, kalabalığı terk etmiş. Üstelik tek kelime etmeden ortadan kaybolmuş. “Onu o kadar aradım ki inşallah başına bir şey gelmemiştir” diye dua ediyor Minik. Ancak Duman’ın gidişinin aşkı söndüreceğini sanmış Minik de herkes gibi ve kısa bir süre sonra gerçekten de öyle olmuş. Ama her nasılsa birbirleri olmadan yapamayan Bonbon ve Lion hissettikleri her duyguya teslim olmuşlar.

Hiç olmayan bir yerin hikâyesi cesarete yürümüş..

Cesaret, sonradan mı edinilir yoksa en baştan Tanrı’nın hediyesi mi?

Senelerdir etrafını gözlemleyen ben, anladım ki, sonradan geldiği filan yok. Kocaman bir yüreğin içine sevgi tomurcuğu ekilen bir kalple doğmak gerekiyor.

Aynı zamanda arada kendi Tanrı’na başkaldırmaktan geliyor.

Yukarıdan gelirken cesaretin o görünmez gömleği üzerine dikiliyor. Eğer senin için bir tane hazırlanmışsa!

En yakın dostu ve en büyük düşmanı vicdan olan cesaret, tıpkı Napolyon’un dediği gibi “dünyada taklit edilemeyen tek şey” olarak kalıyor.

Var olan şehirlerde ise yasak olan aşk değil cesaret!