Ekonomi, savaşların ana silahı

Alber NASİ Köşe Yazısı
13 Ocak 2016 Çarşamba

Çağlar boyunca ekonomi ve siyaset hep birbiriyle etkileşim halindeydi ancak hiçbir zaman günümüzdeki kadar iç içe geçmemişti.

Ortaçağ sonrası Avrupa’sında bankacılık kurumunun yerleşmeye başlamasıyla bankerler, savaşları finanse ederek büyük paralar kazanmışlar hatta sigorta şirketlerinin sigortalılarının menfaatleri uğruna pek etik olmasa da savaşları finanse ettiği görülmüştü. 19. yüzyılda yaşanan ve Yunanlıların Osmanlı’dan kopmasını sağlayan ayaklanma bunun örneklerinden biri. Bu ayaklanmada Yunanlılar aleni bir şekilde İngiliz sigorta şirketleri tarafından finanse edilmişti.

Günümüzde ise bankalar kanlı savaşları finanse etmekte eskisi kadar istekli değiller. Bunun en önemli sebebi hayat kalitesi artan modern dünyanın, yani aslında bankaların ‘prime’ müşterilerinin savaş olgusuna pek de sıcak bakmaması. Refah düzeyi yüksek toplumlar, milletler tek bir askeri, tek bir vatandaşı kaybetmekten dahi son derece büyük ıstırap hissediyor. 400 milyonluk ABD’de bile senede ölen birkaç asker devlet başkanı üzerinde büyük baskı yaratıyor.

Ancak özellikle ABD, gerek Amerikan dolarını rezerv para birimi olarak dikte ederek gerek ‘dostlarının’ da  desteğiyle ekonomik gücünü sonuna kadar kullanarak isteklerini yaptırabiliyor. Şu anda dünyada bir savaş süregelmekte. Ancak bu savaş Batılı ülkelerde sivil toplumda minimum can kaybını başarırken, tarafların canını yakmaya yetiyor.

21. yüzyılda ise ekonomi ana silah olarak kullanılıyor. Petrole bakalım...

2014’ün dördüncü çeyreğinden itibaren düşmeye başlayan petrol son on yılın en düşük seviyelerine gerilemiş durumda. Petrol şirketleri Lehman krizinde olduğundan daha da değersiz. Resesyona rağmen dünyada petrol ihtiyacı sanıldığı kadar düşmez. Peki, petrolü düşüren nedir ve neden?

Çin’in ekonomisinin daralması bahane olarak gösterilse de petrol ABD tarafından bilinçli olarak düşürülmekte. Hedefte ise Rusya ve İran var. Yaşamını petrolle sürdüren bu iki ülke yakın gelecekte iflas bayrağını çekebilir. Senelerdir doğru dürüst petrol ihraç edemeyen İran bu ay sonunda ihraç etmeye başlayacağı petrolün bereketini de göremeyecek. ABD’nin telkiniyle petrol arzını arttıran dünyanın en büyük petrol üreticisi Suudi Arabistan da zor durumda kalmış gibi görünebilir. Kaldı ki düşen petrol fiyatları Suudi Arabistan’ın döviz rezervlerinin hızla erimesine sebep oldu.

Ancak tam bu noktada, Suudi Arabistan çok stratejik ve belki de akıllı bir kararla dünyanın en değerli şirketlerinden biri olan Aramco’nun yüzde 15 hissesini halka arz etmeye karar veriyor. Ne kadar halka arz olarak görünse de aslında kimlerin alacağı bile neredeyse belli. Arap ortaklı birçok Amerikan şirketi ve bu kansız savaşa taraf olan finansörler, portföylerine Aramco hisselerini katmaya gönüllü olacak hiç şüphesiz. Değeri bugünkü piyasa koşullarında bile ez 2 trilyon dolar olan şirketin yüzde 15’lik özelleştirmesinden 300 milyar ile 600 milyar dolar gelir elde etmesi hiç de şaşırtıcı olmayacak. Suudiler, bu parayla mevcut sistemi bozmadan iki - üç sene daha hayatlarına devam edebilirler. 

Uzun lafın kısası, ABD ve Suudi Arabistan savaşa cepleri dolu başladılar. Rusya ve İran’ın ise bu savaşı iki - üç sene daha götürecek mecalleri yok. Rusya ve İran pes edince ne olacak peki? Rusya’ya Ukrayna’da geri adım attırılır, İran ise nükleer programı tamamen rafa kaldırır. Spekülatif olarak düşen fiyatlar olası bir İran - Suudi Arabistan çatışması söylentileri ile yine 55 - 60 bandına geri döner ve halka arz edilen Aramco hisseleri bugünkü değerinin iki katına çıkar. Araplar mutlu, Amerikalı yatırımcılar mutlu, ABD mutlu. Hem siyasi, hem de ekonomik bir zafer.

Peki, Ruslar ve İranlılar bunun farkında değiller mi? Belki farkındalar, değillerse bile yakında anlarlar...