Aman Petrol Canım Petrol, Ne Oldu Sana?

Metin BONFİL Köşe Yazısı
27 Ocak 2016 Çarşamba

Anlayan beri gelsin. Üç sene önce, petrolün 40 yıllık ömrü kaldı, BRIC ülkelerinin artan talepleri vb., bir varil petrolün fiyatı 120 dolardan 200 dolara çıkacak diye panik yaşattırdılar. Ne oldu da geçen hafta petrolün fiyatı 27 dolara kadar düştü? Dünya’nın en önemli sektöründe bu kadar büyük bir yanılma nasıl olabiliyor?

Petrol fiyatındaki düşüş bizim hayatımıza pek yansımıyor olsa da (yüksek vergiler, TL’nin ciddi değer kaybı vb.) petrol fiyatının uzun bir süre düşük seyredecek olması dünya ekonomisinin ve hatta jeo-politik dengelerinin gidişatı açısından fevkalade önemli bir olay.

Petrol fiyatındaki istikrarsızlık ülkelerin ekonomilerini allak bullak edebiliyor. Kimisi vezirken rezil oluyor, (örneğin, Rus rublesi yüzde 60 devalüe oldu) kimi ise piyangoda büyük ikramiyeyi kazanmışçasına seviniyor (Türkiye, 2012’ye göre enerji ithalatı için 21 milyar dolar daha az döviz harcayacak). Genellikle, petrol tüketimi yüksek olan gelişmiş ülkelerde petrolün fiyatı düşünce tüketicilerin cebinde kalan bu kaynaklar ek harcama olarak ekonomiye ve büyümeye fayda sağlıyor. Kısacası, düşük petrol fiyatı gelişmiş ülkelerdeki tüketicilere bayram hediyesi oluyor. Bizim için de durum böyle.

Petrolün fiyatı ABD dolarının diğer paralara göre rölatif değerini de etkiliyor. Yüksek petrol fiyatı ABD dolarını bollaştırıp değerini düşürüyor; düşük fiyat ise ABD dolarının değerinin yükselmesine sebep oluyor. Zincirleme olarak, ABD dolarının değeri artınca altın ve kıymetli madenlerin (genelde maliyetleri yerel para birimleri üzerinden olduğu için) dolar bazında değerleri düşüyor.

Petrol fiyatının düşük gitmesi aynı zamanda demokratik olmayan üretici ülkelerin demokrat olmayan liderlerinin kasasına daha az para girmesine sebep oluyor. Bir anlamda, silahlanmak ya da halkları nezdindeki popülaritelerini arttırmak için paraları kalmıyor.

Kısaca, petrol fiyatının bu düşüşü uzun süreli olursa ki öyle olacak deniyor, dünyadaki ticari ve jeo-politik dengeler (veya dengesizlikler) yeniden belirleneceğe benziyor.

Önce, dünya petrol tüketimi hakkında bir paragraf bilgi: Bütün hesaplar ortalama günlük giren-çıkan ham petrol miktarları üzerinden yapılıyor. Hâlihazırda dünya tüketimi 93 milyon varil/gün. Bunun 40 milyonunu ABD, Çin, Japonya ve Hindistan tüketiyor. Üretim tarafında ise OPEC ve diğerleri var. OPEC’in payı yüzde 40’a yakın. Petrol talebi her yıl ortalama 1,5 milyon varil/gün artmakta. Son birkaç senedir üretim miktarları tüketimden 1-2 milyon varil/gün kadar fazla. Yani, üretim 95 milyon varil/gün civarında. Beklenmedik şekilde üretimini arttırmış bir ülke var, o da ABD. İki senedir bu fazla üretim depolanıyor. OECD ülkelerinde 93 günlük tüketim kadar stok mevcut. Şimdilerde artık petrol depoları doldu, tek çare gemileri kiralayıp ham petrolü öyle stoklamak. Önemli bir ayrıntı, petrol üretiminde durmak yok. Durdun mu, basınç düşüyor ve ekipman paslanıyor dolayısı ile sürekli üretim şart. Bu nedenle, talep düşse de üretim düşmüyor.

Peki, nasıl geldik buraya? Özetle, enerji peşinde Irak’a gidip çamura saplanan ABD 2007›de ‘enerji bağımsızlığı’ stratejisini devreye sokuyor. Fracking denilen yöntemle inanılmaz hızlı bir şekilde petrolü topraktan çıkartmayı başaran ABD kısa sürede Suudi Arabistan ve Rusya’dan daha büyük bir üretici oluyor. Üretimini 4-5 milyon varil/gün arttırıyor. Buna paralel olarak, OPEC ve diğer üreticiler de artan talep tahminleri doğrultusunda petrolü pompalamaya devam ediyorlar. 2015 senesinde başta Çin olmak üzere gelişmekte olan ekonomilerdeki büyümenin eskisi gibi olmadığı, petrol fiyatının düşmemesi için üretimi azaltmak gerektiği belli olduğunda, kimse üretimini kısmaya yanaşmıyor. Düşen fiyat dolayısı ile zaten gelirleri azalmakta olan üreticiler bir de pazar payı kaybetmekten korkuyorlar. Son çeyrekte zaten düşmekte olan petrol fiyatına en büyük darbeyi dünyanın 3. büyük üreticisi olan Suudi Arabistan’ın vurması da ilginç. ABD’nin pazar kapmasına karşı çıkan Suudi Arabistan, ‘benim maliyetim çok düşük, siz ise bu fiyatlardan iflas edersiniz’ diyerek ABD’deki fracking oyuncularının batacağına ve üretimden çekileceklerine zar atıyor; üretimini kısmıyor. Sonuç: petrol fiyatı bir senede yüzde 70 düşüyor.

Bu arada, yüksek fiyat döneminde elektrikli otomobiller, yenilebilir kaynaklarla elektrik üretimi, üretimde verimlilik artışları vb. konularda Avrupa ve Amerika›da ciddi yol alınıyor.  OECD ülkeleri büyümeye rağmen petrol talebini çok arttırmıyor. ABD’nin faiz arttırma dönemine girmesi ve Çin gibi ülkelerde büyümenin beklenenden düşük gerçekleşmesi, geliri azalan üreticilerin daha fazla üretmeye ihtiyaç duymaları gibi nedenlerle, petrol fiyatının uzun süre düşük gitme ihtimali yüksek gözüküyor.

Nereden, nereye... Bu dengenin sürmesi halinde Ortadoğu’nun öneminin azaldığı, Suudi Arabistan ve Rusya gibi geliri petrole dayalı ekonomilerin pörtlediği, gelişmiş ekonomilerin yavaşça büyüme eğilimine girdiği, enflasyonun kaybolduğu yıllar bizi bekliyor. Bu dış konjonktürün Türkiye’ye olumlu yansımasını beklemek yanlış olmaz değil mi? Bugünlerde Brezilya out. Yıldızı yükselen ülkenin Hindistan olacağı konuşuluyor. Türkiye küresel büyümeye katkıda bulunmak bakımından maalesef biraz ufak kalıyor.

Bir yanda enerji bağımsızlığı, diğer yanda parasal genişlemeyi tersine çevirme stratejisi ile ABD, dünya ekonomilerindeki ağırlığını her şekilde hissettirmeye devam ediyor.