Kendi vatanlarında cehennemi yaşamış tüm ötekileştirilenler için…
Beşiktaş-Kadıköy vapur İskelesi. Şehrin kozmopolitliğini gözler önüne seren, her gün bir kıtadan diğerine yüzbinlerce farklı görüşten İstanbullunun geçtiği en faydalı tanıtım mekânı burası. Elimde olsa sabahları bir tomar Şalom gazetesi alıp, vapur içinde gelip geçene dağıtacağım. Birazdan her hafta büyük bir keyifle yaptığım gibi önce Kadıköy oradan da Moda’ya Mim Sanat Merkezinde Mario Levi’nin yazı atölyesine geçeceğim. Erkenden gelip köşede bir koltuğa kuruluyorum. Elimde derste okuyacağım metin, son okumalarımı yapıyorum. Bu esnada yanıma bir bey oturuyor. Çember sakallı, hafif çatık kaşlı, kahverengi tonlarında giymiş orta yaşlarındaki adama selam verip yazıma dönüyorum. Vapur kalktıktan birkaç dakika sonra çantasından çıkardığı o malum gazete ile kısa süreli bir irkilme yaşıyorum. Adam bir gözü gazetede arada bir gelip geçeni süzüp, okumaya devam ediyor. Elimdeki yazıyı çantaya kaldırıp, yan gözle gazetenin manşetlerine göz gezdiriyorum.
Kim bilir yine Yahudi başlığıyla ne nefret kusmuşlardır? Ana manşet Allah’tan Yahudiler değil şu ara, kalkmama gerek yok, zaten birazdan varacağız. Gazete koskoca puntolarla “Şu HDP’lilerin teröristten ne farkı var?” diye yazmış. Demek ki bugün hedefte Kürtler var deyip, düşünüyorum. Peki ya bu haber açık hedef göstermek değilse nedir? Garo Paylan da bu partide değil mi? Yarın öbür gün bu haberi okuyup “Hadi o zaman” diye birileri harekete geçse bunun vebalini kimler ödeyecek? Ne çabuk unuttuk 6-7 Eylül’ü. Adam tüm sakinliğiyle okumaya devam ediyor. Ne de olsa gazete tüm inanmak istediği gerçeklikleri yüksek dozda vermiş. Şimdi, bu durumda kendimi nasıl tanıtıp, ben Mois’im diyebilirim? İçime sinip, kitabıma odaklanıyorum. Keşke geçtiğimiz hafta ikincisi düzenlenen Struma anması ya da çiçeği burnunda müzemize getirebilsek bu hiç temas edemediğimiz kesimi. Aynı vapurun içinde bir karış ötede ayrı dünyaları yaşıyoruz. Jean Paul Sartre “Cehennem Başkalarıdır!” diye boşuna dememiş. Sabah keyifle bindiğim gemide hiç tanımadığım birinin hakkımda olabilecek düşüncesi, olumsuz bir tavrı bile enerjimi düşürmeye yetiyor. Uzunca bir süredir hafızalara kazınmış ‘Yahudi’ imgesi bu topraklardaki kaderimizi yönetmiş. İnsanlar hele ki bunlardan bazıları hükümet kanadındalarsa, aidiyetimizle ilgili bize iyi bir şeyler ifade ettiklerinde, onlara methiyeler dizip, iyi hissedeceğimizi düşünmüş daha da hastalıklı ruhlar haline gelmişiz. “Ben böyle değilim, beni dinim üzerine hiçbir olgu etkileyemez” diyorsanız hadi gelin geçmişte yaşadıklarımızın üzerinden geçelim. Daha yeni tanıştığınız bir ortamda; “Siz Yahudi misiniz? Yahudilere için neden genelde şöyle derler” diye üstünüze gelseler “Hayır, alakası yok” diye sözle başlarsınız ama yaşadıklarınız bütün gece kafanızda dolaşır. Hem bu hikâye sadece bize mi ait? Hiç zannetmiyorum. Alevisi, Çerkezi, Kürdü, Ermenisi toplumsal yaşamın içindeki o sessiz kitleler bir yerlerde başkalarının biçeceği değer yargılarından uzak mutlu olmaya çalışıyor. Hangimiz başarıyoruz bu etkilenmelerden uzak yaşamayı? Birileri düzenli olarak antisemitizm pompalarken hangimiz kafamızı kuma gömebiliyoruz?
Kısa bir süre önce yayın hayatına başlayan ‘Avlaremoz’ platformu işte bu uzun süredir ses vermeye çalışan yaralı insanların bir çığlığı belki de… Şalom yazarlarının çizgiyi her geçen gün biraz daha ileri atıp yolunu açtığı, Türk Yahudi gençliğinin komşu ve dostları ile birlikte “Biz artık susmayacağız” diyebildiği bir başkaldırı. İçlerinde kimler yok ki? İlk aklıma gelenler Ceni, Riva, Henri, Işıl hepsinin ortak sorunu artık bazı kafaların değişmesi gerekliliği. Hele bir de sevgili komşum Kurtuluşlu Serdar Korucu var ki; siz sorun o anlatsın artık hepimizin nasıl azınlık olduğunu! Bu arada Avlaremoz’un Şalom’un söyleyemediklerini söylemesi gibi bir algıya da katılmıyorum. Sırf geçen yıldan beri kaleme aldıklarımı ya da haberlerin satır aralarını okuyanlar, Şalom’un artık ne kadar cesur bir dille gerçekleri anlattığını görebilir. Mesele sadece gerçekleri söylemek değil, o gerçeklerin bize geleceğimizin inşası için ne sağlayacağını da planlamaktan geçiyor. Ancak çok seslilik adına hele ki farkındalık eksikliği yaşadığımız toplumumuzda bazı gerçekleri gözümüze sokmak için “Ayde Avlaremoz” diyorum.