“Tiyatrocu olmasaydım çocuk olurdum, yine oyun oynayabilmek için…”

60 yıllık bir sanatçı, milyonların sevdiği bir tiyatrocu, yüzlerce genç yetiştirmiş bir eğitimci… Müjdat Gezen, tiyatrodan kazandığını neden tiyatroya yatırdığını, okullarını ve geleceğe yönelik projelerini anlattı.

Lili BARDAVİT Yaşam
16 Mart 2016 Çarşamba

“Sahi neydi sevgi? Sevgi iyilikti, dostluktu. Sevgi emekti…”

Bu meşhur sözün bir film repliğinden daha fazlası olduğunu herkese gösteren bir yuvanın, Müjdat Gezen Sanat Merkezinin kurucusu.

Tiyatro sahnesine ilk kez öğretmeninin ısrarıyla, 1953 yılında bir ilkokul piyesiyle çıkmış ve bugün artık 60 yılı aşkın sanat hayatında, kendi yazdığı elliyi aşkın oyunu yönetmiş büyük bir tiyatrocu.

İlk kitabını 1975 yılında yayınlamış, o günden bu zamana yaklaşık altmışın üzerinde kitap yazmış, bunlardan bir kısmının okullarda yardımcı ders kitabı olarak okutulduğu engin bir kelime ustası. 

Tiyatrodan kazandığını yine tiyatroya harcayan, tamamen kendi olanaklarıyla kurduğu sanat merkezinde ve başka okullarda yüzlerce öğrenci yetiştirmiş bir eğitimci.

Sanat merkezinin olduğu bölge onun adı ile anıldığından; minibüse binenler “İki Müjdat Gezen al” derler ve inenler de karşılarında “Öğlen isteyen herkese ücretsiz sıcak çorba bulunur” afişiyle daha kapıdan ısınmaya başlarlar. 

Eğer tiyatrocu olmasaydım çocuk olurdum. Yine oyun oynayabilmek için…” diyen gönlü geniş kalbi çocuk insan.

Ve inandığı değerler uğruna sözünü hiç sakınmayan onurlu bir Cumhuriyet aydını.

Merakla gittim yanına, okuluna. Ve çok keyif aldım sohbetinden, satırlara dökmemin aslında çok zor olduğu derin bilgisinden. 

Karşınızda Müjdat Gezen ve onun inci gibi sözleri…

 

Müjdat Gezen ve Lili Bardavit


Şu an aktif olarak neler yapıyorsunuz?

Haftada iki oyun oynuyorum; Kadıköy ve Bakırköy'deki okula derse gidiyorum; gelecek sezon için iki oyun çalışıyorum 1 Nisan itibariyle geleneksek olarak her sene tiyatromuz tatile girer; 1 Mayıs itibariyle ben tatile çıkarım. 15 Ağustos'ta yeni sezonun provaları başlar. 


Gayet yoğun programınız. Hiç kolay olmasa gerek bu düzeni yıllardır sürdürmek, değil mi?

Her işi bir sene evvelden programlarım. Yoksa işler yürümüyor, bu sistemi devam ettirmek zorundayım aksi takdirde eğitimin ve tiyatronun disiplinsizliğe tahammülü hiç yoktur. 


Çok sağlam bir ekip de lazım sanırım bu sistemi yürütmek için...

Kesinlikle öyle. Çok güvendiğim, sağlam bir ekibim var. En güzel özellikleri de bu okulda çalışan herkesin buradan mezun olmuş olması. Hepsi çok iyi yetişmiş, tertemiz çocuklardır ve artık tiyatroya da sahip çıkanlar onlar. 


MÜJDAT GEZEN SANAT MERKEZİ

Siz kazandığınızı hep tiyatroya, öğrencilerinize yatırıyorsunuz. Ekibiniz gönüllü mü çalışıyor peki? 

Artık ekonomik olarak da kazanmaya başladılar; hem tiyatrodan, hem de okulda hocalık yapıyorlar. Hem tiyatroyu yürütüyorlar hem de eğitim sistemini düzenleyip bana sonsuz yardımda bulunuyorlar. 

 

Yıllar öncenin bir hayali miydi Müjdat Gezen Sanat Merkezi? 

Tabii ki... 1991'de açtık okulumuzu; bu sene 25. yılımızı kutladık. Çok mutluyuz, çok güzel gidiyor, tam hayal ettiğim gibi...


MSM herhangi bir devlet desteği ya da sponsor desteği görüyor mu? 

Ne tiyatro, ne de okulumuz herhangi bir destek görmeden devam ediyor. Bursa ve İzmir'de de okullarımız vardı, bazı nedenlerden ötürü kapatıldılar. Ben de kitaplarımı aldım ve geri döndüm. Sadece İstanbul'la devam ediyoruz. Sayısız ünlü oyuncu bizim okulumuzdan mezun oluyor. Aldıkları ödülü okuluma, “MSM'ye armağan ediyorum” dedikleri zaman çok mutlu oluyorum, gurur duyuyorum. 77 öğrencimiz tiyatro ve sinemada başrol oynuyor. 


Toplam kaç öğrenciniz var? 

Kursiyerler dahil 540 öğrencimiz var.

 

Ve hepsi ücretsiz mi okuyor? Bu çok büyük bir sayı değil mi? 

Burası aslında bir ticarethane, Müjdat Gezen Sanat Merkezi ve MG Film Productions adlı bir şirket. Ancak bizim öğrencilerimiz ücretsiz okuyorlar. Kural olarak ücretsiz bir okul olması yasak olduğu için kurs öğrencilerimizden ücret alıyoruz, konservatuvar öğrencilerimizin hepsini de ücretsiz okuyoruz. 


Kimler bu okulun öğrencisi olabilir, koşullarınız neler? 

Yetenekli herkes öğrencimiz olabilir. Tabii en az lise mezunu da olması gerekiyor. Müzik, tiyatro ve yazarlık bölümünde girdiği sınavları kazanması lazım. Kurslarda ise, sonunda bizden okuduğu bölümün sertifikasını alabilmesi için o kurs döneminde varlığını göstermesi gerekir. 


ÖĞRENCİLERİMİZ, MEZUNLARIMIZ, AİLEMİZ

Öğrencileriniz ve mezunlarla ilişkileriniz nasıl gidiyor?

Hepsi çok özel çocuklar, hepsine yardımcı oluruz, çünkü biz burada bir aile oluyoruz. Asistanımız, müdürümüz, öğrenci işleri şefimiz, akşam okulu müdürümüz; tüm ekip eski mezunlarımız. Yani okul bitince de kimseyi bırakmıyoruz. Maaşları var, sigortaları ve primleri var, kadrolu hocalarımız işte, biz de ne lazımsa yapıyoruz. 


Bu ‘gönlü büyüklük’ bence, her yatırımınızı öğrencilerinize yapıyor olmamız müthiş bir hareket...

Bu meslekten para kazanıyorum, tabii yatırımımı buna yapacağım. Müteahhitlik bilmem, araba alıp satamam, restoran işletemem, ben tiyatro bilirim, onun için aslında fazladan yaptığımız bir şey yok, normal bence.

 

O sizin mütevazılığınız. "Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuştur" diyen önderimiz Atatürk ne güzel söylemiş değil mi? 

Kesinlikle öyle, sanat bir toplumun seviyesinin ölçüsüdür. En büyük kriter, kıstas sanattır. Sanat müzeleri, müzikaller, tiyatrolar olmazsa toplum olmaz. 

 

Üzücü bir yaprak dökümü yaşandı sanat camiasında, geçmişe daldığınızda anılarla birlikte artan bir üzüntünüz olduğunu tahmin ediyorum. Gidenlere selam yollayalım mı? 

Kemal Sunal, Zeki Alasya, Levent Kırca, Sümer Tilmaç... Çok arkadaşım gitti, hem de arka arkaya. Bazıları bir - iki ay arayla gitti, mahvettiler beni üzüntüden. Özellikle 2015 çok üzücüydü.


Peki, üzerinde görüştüğünüz, hayata geçirmeyi planladığınız projeler var mıydı beraber?

Hepsinden daha önce gitti ama Kemal Sunal, benim çok eski arkadaşımdı. Uğur Dündar, Kemal ve ben okuldan arkadaşız; Vefa Lisesinden. Yıllarca beraberdik, anılarımız sonsuz. Zeki ile çok yakındık, onunla da çok çalıştık beraber, eskilere dayanan dostluklar taa Devekuşu Kabare zamanından... Levent Kırca, Uğur Dündar ve Yılmaz Özdil'le birlikte bir televizyon projemiz vardı. Şimdi tiyatromuzun girişine sevgili arkadaşım Levent'in ufak bir müzesini yaptık. Eşyaları, kitabı, son senaryosu, kalemi, ayakkabıları... O bizim içimizde hep bir hüzün, yüreğimizi burkan bir yokluk...

 

Sizin kalbe çok dokunan sözleriniz var. Benim için bir tanesi de “Kendi kendinle yarışırsan her zaman birinci gelirsin.”

At yarışı gibi sınavlara hazırlanan çocuklar için üzülüyorum aslında. Bizim mesleğimizde de rekabet, hırs güzeldir, gereklidir ama ben sevmem. Benim empoze ettiğim öğreti, “her zaman bir sonraki sene bu seneden iyi ol.” Yani rakibin yine kendin olsun. O zaman başarı daha kolay gelir diye düşünüyorum. 


Bizim eğitim sistemimiz pek öyle değil aslında? 

Sık sık sistemler değişiyor, kafalar karışıyor ama bizim okulumuza gelen öğrenciler hemen duruma adapte oluyorlar. Zaten kendi liselerinde de mutlaka tiyatro kolunda görev alan, buna gönül vermiş öğrenciler oluyorlar. 


Tiyatro seyircisi iyi mi? Sizi tatmin ediyor mu izleyici sayısı? 

Çok şükür bu sene sezonu full kapatıyoruz. Önümüzdeki yıl güzel çalışmalarımız olacak, ben şimdiden başladım hazırlanmaya. 


Yazan - yöneten Müjdat Gezen mi olacak? 

Öylesi de var; Kandemir Konduk ve İlker Başbuğ'un da bir oyunu var. Önümüzdeki sezon için heyecanlıyım. Önümüzdeki yıl tiyatro binamızın onuncu yılı olacak Kadıköy'de, ilk sene oynadığımız oyunu tekrar sahneye koyacağız. Çok tutan bir komedi: Tuhaf Bir Aile. Onun için de çok heyecanlıyız. Benim dışımda herkes yeni kadro. 


Öğrencileriniz sizinle aynı sahneyi paylaştıklarında yoğun bir heyecan olmuyor mu?

Öğrencilerimiz okulumuzda öğrenci, mezun olduktan sonra meslektaşlarımdır. O yüzden alışıyorlar. Çok güzel bir ilişkimiz var, onlara “biz artık hoca değil meslektaşız” diyoruz. 


Dizi furyası aldı başını gitti, hatta sıktı bile denebilir artık. Siz ne düşünüyorsunuz dizi oyunculuğu için?

Şöyle nitelendiriyorum durumu: dizi izlemek konfeksiyon, tiyatro butik, sinema da mağaza. Altı günde dublajı dahil 120 dakikalık dizinin sonu ne olabilir ki? Yarışma programları desen dört -beş saat sürüyor. Mümkün değil izleyemem, ben belgeselciyim. Her akşam açar, otomobil yapımından tut, arkeolojiye kadar, ne varsa izlerim. Belgesellerin hepsini çok seviyorum. 


‘Reality şov’ adı denen gündüz kuşağı programlar var bir de...

Sadece insanları kavga ettirmeye teşvik eden, manasız programlar var. Son derece kışkırtıcı buluyorum ayrıca dilimizi de bozup konuşuyorlar. Çok üzücü ama demek ki izleyen ciddi bir kesim var ki devam ediyor bu tarz programlar.

 

Sosyal medyada aktif misiniz? 

Hiç değilim. Kesinlikle bir hesabım yok ama benim adıma açılmış hesaplar var; itibar edilmemesini rica ederim. Müjdat Gezen Sanat Merkezinin vardır, orada da tiyatroyla ilgili haberler yayınlanıyor, o kadar.


İnternette 40'ı aşkın kitabınız olduğu yazıyor...

Yanlış bilgi, kitap sayım altmış civarı. Eski bir kitabımın 23. baskısı yapılmış, çok güzel bir duygu bu. 


Sizi sayfalarımızda konuk etmek bizler için büyük onur, siz neler söylemek istersiniz?

Din, dil, ırk ayrımı hiç umurumda olmadı. Çok sevdiğim bir abim vardı. Mutlaka beni senede iki-üç defa arardı, Rafael Abi. Uzun zamandır sesi çıkmıyor, acaba İsrail'e mi taşındı, ne oldu bilemedim. Her türlü sohbet ve dost ortamına girerim, kimseyi de ayırmam. Şalom çok eski bir gazete, biliyorum, selam demek, ben de çok memnun oldum konuğunuz olduğum için. 


Mesleğine aşık olmak yaşama sıkı sıkıya tutunmanın en kestirme yoluymuş meğer. 70 yaşını aşkın ömründe her anını üşenmeden planlayan, yorulmadan dersten derse koşan ve önümüzdeki yılın programını yapmadan içi rahat etmeyen bir sanatçı olarak bu kadar çok sevilmek bir şans değil, tamamen bir başarı ve istikrar öyküsü.

Ustalardan öğrenecek ne çok şeyimiz var… Çok teşekkür ederiz sevgili Müjdat Gezen, tüm yoğunluk ve yorgunluğunuzun arasında kapınızı ardına kadar Şalom okuyucularına açtığınız için.