Batı Roma İmparatorluğunun çöküşü

Sami AJİ Köşe Yazısı 0 yorum
23 Mart 2016 Çarşamba

“Hayırdır inşallah” diye söylenmeye başladığınızı duyar gibiyim. “Niye 1500 sene geriye gitti bu adam” diye düşüneniz de olabilir. Ama konu güncel, hatta çok güncel ve yakıcı…

Neden?

Nedenine ulaşmak için özellikle son iki yıldır, çeşitli Avrupa ülkelerinde konu ile ilgili platformlar kurulup internet ortamında sürekli tartışılıyor. Hâlbuki Roma imparatorluğunun çöküşü ile ilgili ve özellikle 18. asırdan başlayarak günümüze kadar Montesquieu, Gibbons1 gibi birçok ünlü düşünür ve tarihçi geniş araştırmalarda bulundular. Eserlerinin yeni baskılarını piyasada bulmak mümkün.

Yetmezmiş gibi, Roma İmparatorluğunun çöküşünü değişik bir bakış açısıyla inceleyen eserler de yayınlanıyor. En yakın tarihli bulduğum kitap, Ekim 2014’te Michel de Jaeghere tarafından kaleme alınmış, ‘Les Derniers Jours: La Chute de l’Empire d’Occident /Son Günler: Batı İmparatorluğun Çöküşü’ adlı eser. 

Birdenbire ortaya çıkmış gibi görünen bu ilginin sebebi nedir? Herhalde tahmin ettiniz: 

Son yıllarda, Avrupa kıtasına hatta Atlantik ötesine yönelik kitlesel göçler, bu dalgalara maruz kalanları dehşete düşürmektedir. Önce Afganistan ile başlayan, daha sonra Libya, Tunus, Irak ve nihayet şimdi Suriye mültecileri ile devam eden göçler inanılmaz boyutlara varmakta.

Avrupa, kelimenin tam anlamıyla büyük bir endişe içindedir. Avrupa halkı II. Dünya Savaşı’nın yarattığı muazzam tahribattan kurtulup büyük zahmetlerle, belli bir refah seviyesine ulaşmış, Avrupa Birliği’nin de kurulması ile ileriye ümit ve huzurla bakabiliyordu. Geleceğini garantilemek için gerekli tüm sosyal, siyasi ve ekonomik müesseseleri de yerleştirdiklerinden emindi.

O kadar güveniyordu ki AB sınırları içine gelip yerleşecek herhangi bir yabancının, AB değerlerini benimseyeceğinden emindi; ‘onu’ bu potanın içinde eritebileceğinden de asla şüphesi olmamıştı.

***

Şimdi 1500 yıl kadar evveline dönelim. Tarih, MS 28 AĞUSTOS 476. Bir barbar aşiretin reisi olan Odoakr, Roma ordularının başkomutanını yakalayıp katlediyor ve aynı yılın eylül ayında da son Roma imparatoru olarak kabul edilen Romulus Augustus’u da tahttan indirerek, resmen Batı Roma İmparatorluğunu yok ediyor.

Bu duruma nasıl varılmıştı? Biraz daha geriye gidelim: MS 100 yıllarında Roma İmparatorluğu en parlak dönemlerini yaşamaktadır. O zamana kadar görülmemiş bir hukuk sistemi, ekonomide, sosyal yaşamda, bilim ve sanatta gelişmelerin önünü açmıştı. Ancak imparatorluğun çevresinde yaşayan barbar kabileler arasında çeşitli etkenlerle kıpırdanmanlar başlamıştı. Önceleri belki de kişisel sebeplerle, bazı kabileler sınırları aşmaya başlamışlar ve Roma’dan sığınma hakkı istemişlerdi.

Bu sınırlı göçler, başlangıçta Roma yöneticileri ve halkı tarafından adeta desteklenmişti. Böylece, ucuz işçiler, ucuz hizmetkar ve yardımcılar ile bilhassa ihtiyacı gittikçe hissedilmeye başlanan paralı askerler kolaylıkla sağlanmakta ve rahatlıkla topluma entegre edilebilmektedirler. Bu entegrasyon başarılı olmuş gibi görünüyordu; zira bunların arasından ve özellikle Germen kavimler arasından, Roma ordularına başkomutanlık edecek şahsiyetler çıkıyordu.

Fakat kavimlerin göçü doğudan gelen baskılar sonucu, aniden hızlanır. Aynı anda hem Alp Dağlarını, hem Ren Nehrini, hem de Akdeniz’i geçmeye başlayan aşiretler2 devletin tüm dengelerini bozmaktadır.

Roma orduları bu akınları durduramaz. Daha da vahimi, ordu içindeki paralı askerler mültecilerle birleşir ve Roma’ya karşı çarpışmaya başlarlar. Buna paralel olarak imparatorluğun mali dengeleri altüst olur ve köylerden şehirlere akınlar hızlanır. İmparatorlar, büyük Romalı toprak sahiplerinden arazilerinin bir bölümünü, hatta malikânelerinin bazılarını barbarlara vermelerini ister.

Ama artık çok geçtir. Bütün imparatorluk coğrafyası adeta savaş alanıdır; tam bir kargaşa hâkimdir. Bölünmeler hızlanmış, Roma’nın başkentlik sıfatı sadece isimde kalmıştır. Nitekim MS 410 yılında (resmî yok oluştan 66 yıl önce) Alarik adlı başka bir kabile reisi Roma’yı basar ve yağmalar. Roma fiilen silinmiştir.

Tahmin ettiğiniz gibi herhangi bir AB, hatta Kanada veya ABD vatandaşının bu tarihi olayları yok sayması düşünülemez. Başta söylediğim gibi, konu her an gündeme getiriliyor. Bu noktada sözü yukarda bahsettiğim yazara (Michel de Jaeghere) bırakıyorum:

Roma medeniyeti bir anda yok olmamıştır… Kademeli olarak klasik kültürün direkleri çökmeye başlamış ve nihayetinde 476 yılındaki sona varılmıştır… Takriben iki asır zarfında şehirler azalmış, okullar kapanmış, köyler silinmiş, tarım alanları tahrip edilmiş, bazı yöreler tabiatın insafına bırakılmış, ekonomik hayat basit bir takas sistemine dönüşmüştür.”       

“…Roma’nın en önemli hatası, gerçek anlamda hâkim olamadığı (kontrol altına alamadığı) insan topluluklarını kendi coğrafyasına kabul etmesidir.”

Özetle, Avrupa’nın bugün yaşadığı travmayı çok yakından inceleyerek değerlendirmemiz gerekmektedir. Sorun çok büyüktür ve bizlere de ciddi bir şekilde yansıması beklenebilir.

Son analizde, çevrenizde veya yakın sınırlarınızın ötesinde, sefalet ve anarşi kol gezerken, kendi coğrafyanızda refah, huzur ve medeniyetin sürekliliğini devamlı kılmanız çok güçtür.

 

 

 Tablo, Joseph Noel Sylvestre tarafından 1890 yılında yapılmıştır.


1 Charles Louis de Montesquieu (1689-1755): ‘Considerations sur les Causes de la Grandeur des Romains et de leur Décadence’, 1734. Edward Gibbon (1723-1792): ‘The History of the Decline and Fall of the Roman Empire’. 1776-1788 yılları arasında yayınladığı 6 ciltlik eser.

2 Aşiretler hakkında dilerseniz 17 Eylül 2015 tarihli yazıma bakabilirsiniz.


 

1 Yorum