Demokrasinin ABD’deki sınavı

Alber NASİ Köşe Yazısı
6 Nisan 2016 Çarşamba

Sene 1971. İsrail Başkonsolosu Efraim Elrom sol görüşlü THKP-C örgütü tarafından kaçırılıyor ve mayıs ayında öldürülüyor. Dünya ve Türkiye bu eylemi komünistlerin emperyal düzene karşı tepkisi olarak görüyor ve gösteriyor. (Gerçekler Mois Gabay’ın yazısında ayrıntılı bir şekilde yazıldı.)

Sene 1978. 39 sene önce bir mart veya nisan günü. Sağ sol çatışması dorukta. Twitter, internet, cep telefonu hatta faks bile yok. Gazete ve tek kanallı devlet televizyonu dışında haber genellikle dedikodu yoluyla yayılıyor.

Fazla özel ilkokul da yok. En popüler okullar ve aslında birbirini rakip gören Şişli Terakki ve Işık Lisesi. Her iki okul da Selanikliler tarafından kurulmuş. Okullar halk arasında ‘dönme’’ okulları olarak da biliniyor. O zamanlar Atatürk son derece popüler. Her iki okul da Atatürk’ün okulu Şemsi Efendi Okulunun mirasçısı olduğunu söylüyor. (Öğrencileri olarak bundan hep gurur duyarak büyüdük.) Yahudiler arasında da bu iki okul son derece popüler.   

Mart veya nisan ayında bir gün, okula sol görüşlü bir örgütün okula bomba koyduğu ihbarı geliyor. Velilere tek tek telefon ediliyor ve okul hızla boşaltılıyor. Okul birkaç gün kapalı kalıyor. Haber belki bir gazetede 3. sayfa haberi olarak yer almıştır belki o da yapılmamıştır. Bomba bulunup bulunmadığı hiç bilinmiyor. Konu hakkında kimse bir tek laf dahi etmiyor.

Sene 2016. İstiklal Caddesi ortasında İsraillileri hedef alan bir saldırı düzenleniyor ve üç İsrailli hayatını kaybediyor. Hemen akabinde UÖML’ye (Ulus Özel Musevi Lisesi) radikal terör örgütü tarafından saldırı düzenleneceği haberi internet ve sosyal medyaya ve mecburen ulusal basına bomba gibi düşüyor.

1971’i, 1978’i unutanlar veya bilmeyenler UÖML’ye yapılan ihbara “Bu kadar da olmaz” diye tepki gösteriyor. Oysa terörün arkasındaki ideolojinin sadece bir maske olduğunu anlayamıyorlar...

***

Daha önce ABD Başkan aday adayı Donald Trump’ın halkın nabzını tutarak kendi hedef seçmen kitlesine duymak istedikleri mesajları verdiğini yazmıştım. Geçen hafta Trump katıldığı bir toplantıda kürtaja karşı olduğunu ve kürtaj yaptıran kadının cezalandırılması gerektiğini savundu. Oysa sadece birkaç sene önce demokratları destekleyen Trump kürtajın doğal bir hak olduğunu savunuyordu. Tutarsızlık had safhada.

Demokratlar cephesinde ise Hillary Clinton ile Bernie Sanders arasındaki mücadele çekişmeli geçiyor. Sanders’ın yapılan tartışmalarda Clinton’a karşı başkanlık adaylığını daha fazla hak eder bir görüntü çizmesi neticeyi etkiler mi bilinmez.

Hep Amerikalıların ne kadar cahil olduğu söylenir. Oysa halkın sistematik ve bilinçli olarak cahil bırakıldığından kimse bahsetmez veya bahsetmek istemez. Donald Trump’ın seçim stratejisini senelerce cahil bırakılmış halkın üstüne kurduğu aşikârdır. Trump seçilse dahi söylediklerinin yani seçim vaatlerinin hemen hemen hiçbirini yapmayacaktır. (Buna kaçak Latinlerin ülke dışına çıkarılması da dahil). Ancak hiç şüphesiz ki bu seçimler demokrasinin ABD’deki sınavı olacak ve Trump’ın seçilmesi durumunda demokrasinin tekrar şekillenmesi gerekliliğini ortaya çıkaracak.