Bir yan ürün: 1915 Olayları

Marsel RUSSO Köşe Yazısı
27 Nisan 2016 Çarşamba

Geçmiş dönemlerin siyaseti bugünün tarihini ifade eder. Üzerinden belli bir zaman geçmeden bazı olaylar hakkında görüş bildirmek, sonuca varmak doğru değildir. Gelişen olayları kendi zamanının çerçevesinde irdelerken, mümkün olduğunca genellemeden, sebep sonuç ilişkilerini doğru kurmak esastır.

Ülkemizde de ders vermiş olan bir akademisyen Sean McMeekin. Kaleme aldığı ‘Berlin – Bagdat Express: The Ottoman Empire and Germany’s Bid for World Power’ (‘Berlin – Bağdat Ekspresi: Osmanlı İmparatorluğu ve Almanya’nın Dünya Gücü Olma Savaşı’ şeklinde çevirsek yanlış olmaz…) adlı kitabı bu anlamda önemli bir eser. Almanya’nın Osmanlı’yı I. Dünya Savaşına sokma planlarını, İtilaf Devletlerine karşı İslam’ı kullanarak, cihat idealine vurgu yaparak Müslümanları nasıl kışkırttığını enine boyuna anlatan bir tarih lezzeti bu.

İslam âleminin Hacı olarak onurlandırdığı II. Wilhelm’in ‘Berlin – Bağdat’ demiryolu projesi ile nüfuz alanını Yakındoğu’ya taşımak istemesini, böylece amansız bir rekabete girdiği Britanya İmparatorluğunu devre dışı bırakma planları yapmasını ve bunun için de Sultan Halife ve Osmanlı üzerinden düzenlenecek bir cihat çağrısı kurguladığını anlatıyor ince ince. Mezopotamya, Arap Yarımadası, Afganistan, İran ve Kuzey Afrika’ya uzanan geniş bir coğrafyadaki Alman çabalarını, Britanya ve Çarlık Rusya’sının bu çabayı kırmak için ne gibi kozlar kullandıklarını, Çanakkale Savaşının etkilerini ve bu arada Bab-ı Ali’deki nüfuz çekişmeleri ve bunlarla şekillenen diplomatik savaşları, girift yapısı içinde ele alıyor.

Savaş koca imparatorlukların tarih sahnesinden silinmesi ile sona eriyor, malumunuz. Ancak burada bunların yok olmalarının yarattığı girdabın nelere mal olduğunu görüyorsunuz. Örneğin, 1915 – 16 yıllarında Anadolu’da yaşanan olayların esas itibarı ile emperyalist güçler arasındaki tepişmelerin bir yan ürünü olarak çıktığını anlıyorsunuz: Çarlık ile Osmanlı, Almanya ile Çarlık, Britanya ile Almanya ve hatta Osmanlı ile Almanya…

Ruslar Ermenileri Osmanlı’ya karşı teşkilatlandırdı mı? Ermeniler silahlandı mı? Kitaba göre bunlara hayır demek olası değil. Osmanlı isyan olarak adlandıracağı hareketlere keskin bir şekilde cevap verdi mi? İnsan topluluklarını, biraz da günün moda tabiri ile, “orantısız güç kullanarak” etkisiz hale getirdi mi? Onları yerlerinden sürdü mü? Kitaba göre bunlara da hayır demek olası değil.

Ancak çarpıcı bazı tespitleri de yapmakta fayda var.

Osmanlı ordusunun komuta kademelerinde kilit yerlerde görev yapan Alman subaylar ve danışmanlar Anadolu’nun doğusu ve güneyinde olup bitenlerden haberdardılar. Kendileri tarafından kurgulanmış cihadın bölgedeki Ermenileri – ancak yalnız onları değil, tüm Hıristiyan tebaayı vurduğunun farkında olmamaları mümkün değildi. Ancak çıkardıkları ses cılız protestolardan öteye gitmedi. Onlar için Berlin malı cihadın başarıya ulaşması önemliydi.

Britanya, tam da o zaman Çanakkale’de hezimete uğramış, tarihinin en acı hüsranlarından birini yaşamıştı. Londra’da hükümet bunalımı baş göstermiş, Ortadoğu politikalarına yön veren Winston Churchill ve Lord Kitcehener gibi isimlerin konumları tartışılır olmuştu. Nitekim Başbakan olarak Lord Asquith yerini Lloyd George’a bırakacaktı.

Rusya, Çarlığın son demlerinde, özellikle Almanya’ya karşı öylesinde dahiyane dış politikalar üretmiş, İtilaf grubu II. Nikola’ya öylesine yüksek perdeden vaatlerde bulunmuştu ki (başta İstanbul olmak üzere Boğazlar’ın kontrolü gibi) bunların peşinden koşacak ve gereklerini yapacak maddi kaynaklardan yoksun olduğunun farkına bile varmamıştı.

Kısaca, Büyük Oyunun aktörleri kenara çekilmiş, Anadolu’nun bağrında Ermeniler ile Osmanlı tek başlarına kalmış, giriştikleri kıyasıya savaştan zafersiz ayrılmışlardı, adeta, artlarında milyonlarca soru işareti bırakarak. Bugün bu soru işaretlerine hâlâ cevap aranıyor. Yüzyıl sonra dahi Yakın Doğu’dan bu konuda tatmin edici bir yanıt çıkamıyor. Umalım ki bir bu kadar daha bekleme durumu olmaz.

Yaşanmışlıklar kişileri ve toplumları bilgeleştiren, zenginleştirenlerdir. Onlara sırt dönmektense, geçmişin politikalarına yön verenlerin, eş deyişle bugünün tarihini yazanların yanlışlarından feyz almak gerekir. Ancak bu şekilde bugünün politikaları, eş deyişle yarının tarihi yazılabilir.