ABD’nin kurşun harcamadan gelen galibiyeti

Alber NASİ Köşe Yazısı
4 Mayıs 2016 Çarşamba

Fiziksel olarak bildiğimiz hiçbir olguya dayanmadan düşen petrol fiyatları arzda herhangi bir azalma olmamasına rağmen yükselmeye devam ediyor. Daha iki ay öncesinde 26 doları gören petrol, dünya ekonomisinde herhangi bir reel gelişme olmamasına rağmen 50 dolara dayanmış durumda. Bir fırtınanın içindeyiz.

Tüm bu ekonomik fırtınanın arkasında yatan sebep ise, hiç şüphesiz ABD Merkez Bankası’nın faiz kararları. Neredeyse iki senedir faiz artışı söyleminde bulunan ve netice itibari ile sadece 0,25 yani çeyrek puan (yanlış anlama olmasın senelik bazda) faiz arttıran ABD Merkez Bankası, sadece sözlerle senelerdir piyasalara yön vermeyi çok iyi beceriyor.

Amerikan Merkez Bankası’ndan haziran ayında da faiz artışı beklemeyen global likidite gelişmekte olan ülkelere yeniden kredi açtı. Hemen hemen tüm para birimleri dolar karşısında değer kazanırken değerli metaller ve petrol de prim yaptı. Düşen fiyatların fiziksel bir gerçeğe dayanmadığı göz önüne alındığında yükselen fiyatların aslında fiziksel bir gerçeğe dayanmadığı sadece varsayımlara ve yönlendirmelerle hareket ettiğini anlamak hiç de zor değil.

Peki, şimdiden sonra ne olur? ABD’de seçimler çok yakın. Son derece temkinli ve yavaş hareket eden ABD Merkez Bankası’nın bilinen bu tavrıyla başkanlık seçimleri ufukta görünmüşken, bu birleşimden dolayı hiçbir şey olmaz. Politize olmaktan hat safhada çekinen ABD Merkez Bankası, önümüzdeki aralık ayına kadar hiçbir karar almaz, alamaz. Zaten iyice zayıflayan ABD doları, ABD ticaretini ister istemez arttıracak.

Bu noktada, zor durumda olan Avrupa ve Japonya’dır. Çer çöp demeden Avrupa şirket bonolarının satın alan AB Merkez Bankası’nın parasal genişlemesi Euro’yu değersizleştirmekte yetersiz kalırken, Japonya’da durum daha da kritik. Günün sonunda ortada bir kur savaşı varsa bunun galibi ABD’dir. Ve ABD bu savaşı hiç kurşun harcamadan kazanmaktadır.

Küresel ekonomi bu durumdayken, dünya ve özellikle Ortadoğu da pek de iyi gidişata sahip değil. Suriye savaşı tam hız devam ediyor. Halep’ten gelen haberleri takip etmek bile ip üstünde cambaz gibi ilerlemeye çalışan ateşkesin sona erdiğini anlamak için yeterli. Vesayet savaşının yaşandığı bir başka ülke, Yemen’de görüşmeler çıkmazda. Suudi Arabistan ile İran’ın arasındaki tansiyon her geçen gün katlanıyor. Petrol konusunda da bir uzlaşı sağlanamadı. 2016 içinde iki ülkenin savaşması ihtimal dahilinde olmasa dahi, seçim ile görev başı yapacak yeni Amerikan Başkanı ile çok değişik senaryolar gündeme gelebilir. Söz gelimi silahını her an ateşlemeye hazır Trump’ın seçilmesi halinde Suudi’lerle İran’ın savaşa girmesi oldukça muhtemeldir.

Her ne kadar Obama barışçı gibi görünen politikalar izlemiş olsa da, hatta giderayak günah çıkartır gibi Libya konusunda özeleştiride bulunsa da neticede Libya Lideri Kaddafi’nin öldürülmesine bir şekilde destek verdiği, Kaddafi’yi öldürenin yargılanmamasından bile belli. Kısaca ABD’nin planlarını gayet güzel bir şekilde uygulayan Obama’nın timsah gözyaşları bana pek de inandırıcı gelmiyor. Her şey bir yana, gerçek anlamda barışçı olsaydı, Irak’ın durumunu düzeltmeden, o kargaşada Amerikan askerlerini Irak’tan geri çekmezdi.