Ebedi gençlik

Sami AJİ Köşe Yazısı
1 Haziran 2016 Çarşamba

Yıllar evvel ABD’de, New York havaalanında uçaktan çıkıp otobüsle terminal binasına gidiyorduk. Bana çok yaşlı görünen yanımdaki adamın sırt çantasından yepyeni bir tenis raketi sarkıyordu.

Sırf laflamak için raketi işaret ederek “Torununuza çok güzel bir hediye aldınız” dedim.  Adam, sanki kendisine büyük bir iltifatta bulunmuşum gibi, müthiş tatlı ama o kadar gururlu gülücüklerle, “Hayır” dedi. “Raket benim; 83 yaşındayım ve her gün tenis oynuyorum. Partnerlerim benden genç (60-70 yaşlarında) ama hepsine kök söktürüyorum.” Hayretimi gizlemeden tebrik ettim ve sonra ayrıldık.

Yine birkaç ay evvel bir İngiliz televizyon kanalında, ‘Yetenek Sizsiniz’ benzeri bir programda 80 yaşını çoktan aşmış bir hanımla otuzlu yaşlarda bir gencin sergiledikleri bir dansı izledim. Süper hızlı bir rock and roll idi. Ünlü ‘Saturday Night Fever’ veya ‘Grease’ filmlerinin1 dansçılarına taş çıkarttılar ve salon alkıştan inledi durdu.

Bu girizgâhı niçin yaptım dersiniz?

Çoğunuzun bildiği gibi, binlerce yıldır diyebilirim, dünyanın hemen her tarafında insanlar, gençlik iksirini bulmak için sürekli çalışma içindeler. Diğer bir deyimle belli bir yaştan sonra ihtiyarlamayı durdurmak ve gençlik süresini mümkün olduğu kadar uzatmak için ilim adamlarından büyücülere kadar herkes enva-i çeşit yollar aramaktalar.

Başta tıp olmak üzere tüm müspet ilimler yepyeni buluşlarla bu yolda çok önemli icatları çok sık aralarla insanlığın hizmet ve dikkatine sunmakta. Nitekim bu çalışmaların sonucunda genel anlamda ortalama ömür süresi her geçen gün artıyor. Örneğin, 2015 yılı itibariyle bu beklenti Monaco’da 89,5,  Japonya’da 84,50 yıla çıktı. 

Ancak bu da yeterli görünmediği için ortalama yaşam süresini en az 120 yıla çıkarmak için çok ciddi çalışmalar yapılmakta. (Sosyal Sigortalar buna ne der bilemem.)

‘Gençlik Çeşmesi’ arayışları olarak niteleyeceğimiz bu çalışmalar bilhassa 2000’li yıllardan başlayarak hız ve yoğunluk kazanmakta.

‘Ginseng’ ve benzeri yumru, bitki ve çiçeklerin özlerinden elde edilen bazı krem ve sıvıların bazı kişilerin özellikle deri yapılarında çok müspet etkileri olduğunu da kaydetmeliyiz. (En azından belli bir süre biyolojik yaşlarından çok daha genç görünmelerini dağlıyor.)

Son zamanlarda ise Gen Teknolojilerinin kaydettiği muazzam gelişmeler sayesinde, ‘anti-aging’(yaşlanma karşıtı) tedavilerinde neredeyse her ay yeni bir buluş tıp dergilerinde yer alıyor.

Şimdi ise en heyecan verici ve devrim yaratabilecek bir haberi sizinle paylaşmak isterim: 17 Mayıs 2016 tarihinde, ABD Virginia Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisinde yayınlanan bir araştırma, tüm dünyada anında yankılandı. Tüm medya kaynakları, haberi “ABD’de yaşlanmayı geciktiren gen bulundu” başlığıyla manşet yaptılar.

Bahis konusu genin adı “OCT4”. Octamer-Binding Transcription factor (sekizli kümelere haline hareket eden proteinler anlamına geliyormuş). Aslında bu gen embriyolarımızda mevcutmuş. Ancak bu gen yetişkin olana kadar aktif olduğu ve o dönemden sonra, etkisini yitirdiği adeta uykuya yattığı da biliniyormuş.

İşte uzmanlar bu geni ileriki yaşlarda da harekete geçirerek, önce kalp krizlerinin ve beyin kanamalarını önlemeyi planlıyor. İkinci etapta da bu yöntemi daha da geliştirerek insan vücudunda yaşlanmayı geciktiren hatta yok eden etkiler yaratılabileceklerini kesinlikle belirtiyorlar.

Virgina Tıp Fakültesinde bu projenin başında bulunan Prof. Gary K. Owens ve baş araştırmacı Olga Cherepnova,  çeşitli kanallarda yaptıkları söyleşilerde,  önlerinde çok uzun bir yol olduğunu kabul etmekle birlikte, insan yaşamını uzatmak yönünde sınırsız alternatiflerin açıkça ortaya çıktığını bildirmişler.

Yukarda yazdıklarımı bir daha okuyunca şöyle bir düşünceye kapıldım:    

“Atamız Abraham 167 sene yaşadı. Sevgili eşi Sarah 90 yaşında iken çocuk sahibi oldu ve o yaşlarda iken bile çok güzeldi. (Kral Abimelek onu haremine almak için Abraham’a bir servet teklif etmişti.) Sarah 127 yaşında iken vefat etmiştir2).   Moşe en zor şartlar altında bulunmasına rağmen 120 yıl yaşadı3.”

Acaba onların zamanında ‘OCT4’ geni sürekli hareket halinde mi idi? Belki de Tora’yı bu yönden de araştırmaya başlamamız lazım.

 Şimdilik kadehlerimizi kaldırarak bir daha “LeHaim” (HAYAT’A) diyelim!

 

1 John Travolta ve Olivia Newton Jones’un muhteflem danslar›n› herhalde unutmak mümkün de€il.

2 Bereşit, bölüm 21-22 ve 25.

3 Devarim, bölüm 34.

4 Yazıda kullanılan karikatür, Fransız

sanatçı Faizant’a ait.