Halikarnas (Bodrum) ve Halikarnas Balıkçısı’nın Bastonu

Sami AJİ Köşe Yazısı
29 Haziran 2016 Çarşamba

Nihayet Bodrum’u görmek kısmet oldu. Nihayet diyorum, çünkü sevgili eşim ve ben, müşterek bir arkadaşımızdan, tam 51 yıl evvel yani 1965’te Bodrum’un ne kadar ilginç ve çekici bir yer olduğuna dair anlatımlar duymuştuk. O andan beri hep Bodrum’u gezip görmek isterdik. Kısmet bu senenin haziran başında imiş.

Çoğunuz Bodrum’a gittiğiniz için size fazla bir şey söyleyebileceğimi pek zannetmiyorum. Ama gölgede 41 derece sıcaklıkla, tam öğle saatlerinde Bodrum Kalesini gezmediğinize bahse girerim.

Hele sevgili eşim kulaklıklı aleti kiralamadan herhangi bir tarihi mekânın içine girmeği reddettiğinden bu ziyaretin süresini tahmin edebilirsiniz.1

Kale bana göre ‘İnsanlık Yaşam Müzesi’ dir. Muhtelif salonlarda teşhir edilen en eskisi MÖ 1400'e ait batıklar ve o batıklardan çıkarılan ticari ve şahsi eşyaları gördükçe beşeri ilişkilerin temelde hiç değişmediğini görüyoruz. Hatta insanların ‘lükse’ olan eğilimlerinin sanki genlerimizden kaynaklandığını söyleyebiliriz.2 

Kulunuz için kalenin ilginç bir yeri de zindanı oldu. Oraya güneşte inmek ve içine girmek epey zahmetli idi ama değdi. Bu suretle hem yarı karanlık hem de serin bir yer bulmuştum. Hele duvara zincirle bağlanmış mahkûmları fark edip de onlarla sohbete başlayınca büyük keyif almaya başlamıştım ki sevgili eşimin başıma sular boşalttığını fark ettim (bana güneş çarpmış diye korkmuş zavallı).  Zindanı sürünerek terk ettikten sonra çıkışı aramaya başladık.  Ve en sonunda çıkışa varmak için bütün geldiğimiz yolu gerisin geriye tırmanmaktan başka çare olmadığını anladık. 

Nihayet kalenin girişine vardık; oradaki ‘cafe’ye yöneldik. Gölgedeki masayı seçtik ve oturduk. Başta ayran olmak üzere garsonun getirdiği tüm sıvıları içtikten sonra kendimize gelebildik.

Ertesi günü, hem biraz alışveriş yapmak hem de akşam yemeğini yiyeceğimiz yeri seçmek üzere çarşıya yöneldik. Karşımıza küçük bir meydan ve o meydanın ortasında iki adet devasa okaliptüs ağacı çıktı.  Samimi söyleyeyim böylesine büyüklükte okaliptüs ağacı hiç görmemiştim (fotoğrafını başlıkta görmektesiniz).

Meğerse bu ağaçları 1938 yılında Halikarnas Balıkçısı namı ile maruf Cevat Şakir Kabaağaçlı dikmiş. Çevresini ölçtüm. Tam altı metre idi. 80 yılda bir ağacın erişebileceği çap ve yükseklik gerçekten bana çok şaşırtıcı geldi.3

Ağacın tam arkasında, üzerinde ‘Bodrum Deniz Müzesi’ yazan bir bina gördük. Saat sekize kadar açık olduğunu görünce hemen girdik.

İkinci kattaki deniz kabukları sergisi bizi çok etkiledi. Endonezya’dan Pasifik Okyanusuna, Hollanda’dan Güney Afrika’ya, neredeyse dünyanın tüm kıyılarında mevcut tüm deniz ürünleri teşhir edilmişti. Kocaman boyuttan bir iki milimetreye varan büyüklükleri ile envai çeşit şekilleriyle, tabiatta mevcut tüm renkleri ile bizi büyüledi. Adeta bir sanat müzesini gezer gibiydik.

Giriş katının önemli bir bölümü, Cevat Şakir’in yaşamına, Bodrum’un gelişmesine ve tanınmasına yönelik çalışmalarına ve eserlerine ayrılmıştı.

Vitrinlerin birine şahsi eşyaları konmuştu. Bunların arasında bir baston bulunuyordu. Hemen altındaki etikette bu bastonun Cevat Şakir’e  ‘Fransız Büyükelçisi Descuffi’ tarafından hediye edildiği yazılı idi.

Okur okumaz sevgili eşim, “Hayır” dedi. “Ben bu ismi çocukken çok sık duyardım. Fransız Büyükelçisi değil çünkü bu zattan ‘Monseigneur Descuffi’ olarak bahsedilirdi, dolayısıyla din adamı idi.” Anında Google’a girdik ve her zaman olduğu gibi sevgili eşimin yanılmadığını tespit ettim.

Nitekim ‘Monseigneur Joseph Emmanuel Descuffi’, 1937’den 1966 yılına kadar İzmir Başpiskoposu olarak görev yapmıştı. Bu süre zarfında Efes ve yöresi ile yakından ilgilenmiş ve bilhassa Meryem Ana’nın evinin tüm Hıristiyan âlemi tarafından tanınıp hac yeri oluşmasına çok önemli rol oynamıştı. Bu konuda ‘Epehese Ou Jerusalem’ adlı kitabında, Katolik kaynaklara dayanarak bu evin kutsal bir mekân olduğuna dair inançları daha da pekiştirmişti.

Eser, 1954 yılında Türkçeye Cevat Şakir’in de aralarında bulunduğu bir heyet tarafından tercüme edilmiştir.

Özetle, Cevat Şakir’in Başpiskopos Descuffi ile yakın temasta olduğu çok açıktı.

Bu tespiti yaptıktan sonra, hemen orada bir not hazırladık ve müzede bulunan görevliye teslim ederek, bunu müdürüne iletmesini ve bastonun altında bulunan etiketi düzeltmesini önerdik.

Müzeden adeta bir görevi yerine getirmiş olmanın mutluluğu ile ayrıldık.

Elli bir yıl gecikme ile olsa bile Bodrum’a gitmiş olmak çok zevkliydi.

 

Notlar:

1Şaka bir yana bu kulaklı alet ile kaleyi -serin bir havada- bir daha gezmenizi samimiyetle öneririm.

2 En az 2500 yıllık bir fincan sapının, diz çökmüş yarı çıplak bir kız şeklinde tasarlanması, cam eşyaların modern görünümü gerçekten inanılmaz. 

3 Ayrıca, Gümbet’teki 8-9 metre yükseklikteki kaktüsü ve Yahşi koyundaki inanılmaz boyutlardaki dut ağacını görmek bizleri hayrete düşürdü.