AB’nin eğreti ortağı

Alber NASİ Köşe Yazısı
29 Haziran 2016 Çarşamba

Türkiye ile İsrail ilişkilerini normalleştirme yönünde anlaşma metnine imza atarken, Büyük Britanya sonucuyla dünyayı allak bullak edecek bir referandumu sonuçlandırdı. Etkisi henüz tam bilinmemekle beraber, ekonomik etkisini 11 Eylül saldırıları ve/veya 2008 Lehman Brothers kriziyle mukayese eden uzmanlar, yakın ve orta vadede olası sonuçlar hakkında fazla bir öngörüde bulunamıyorlar. Geçtiğimiz cuma sabahından beri başta Avrupalı liderler olmak üzere İngilizler dahil herkes büyük bir şaşkınlık içerisinde. Britanya’da referandumun tekrarı için imza kampanyası başlatıldı bile.

Birleşik Krallık için daha kaotik olan başka bir durum, ülkeyi oluşturan dört bölgeden ikisinin, İrlanda ve İskoçya’nın AB’de kalma yönünde oy kullanmış olması. Bu iki bölgenin Britanya’dan ayrılarak bağımsız olarak AB’ne girmeyi planladığı da sır değil. Kaldı ki İskoçya kısa zaman önce Krallıktan ayrılmayı oylamış ve ironik olarak AB sevdasına Krallık’ta kalmıştı.

Ekonomik olarak tüm dünyada büyük bir endişe yaratmakla beraber esas sorun AB projesinin çökmenin eşiğine gelmiş olması ve 19. yüzyılın başında olduğu gibi milliyetçi söylemlerin tüm Avrupa’da tekrar gündeme gelmeye başlaması. Şu anda varılan noktaya gelinmesinde en büyük sorumluluk hiç şüphesiz Almanya’nın. Almanya, Birlik içeresindeki görece zayıf ülkelerdeki tüm sanayiyi ezmiş, özellikle eski Doğu Bloku ülkelerindeki sanayi tesislerinin kapanmasına sebep olmuş ve bu ülkelerdeki iş gücünün diğer ülkelere göç etmesine sebep olmuştu. Boşta kalan işgücü de daha iyi koşullar için başta İngiltere olmak üzere Fransa ve Almanya’ya kaydı. Daralan dünya ekonomisiyle beraber Birlik içerisindeki güçlü ülkeler de zayıflamaya başlayarak istihdam yaratma becerilerini kaybettiler. Olan işlerin yeni gelenlerle paylaşılması ise yerel halklarda ister istemez hezeyan yaratıyor.

Bundan 1 yıl önce yaşanan Grexit kriziyle bugün gerçekleşen Brexit farklı sebeplere dayandırılsa da aslında aynı merkezden kaynaklanmakta. Kaldı ki Almanya, Avrupa’nın negatif faiz, trilyon euro’luk genişleme paketlerine rağmen ekonomiyi büyütememesine bağlı olarak düşük Euro rüzgarını da arkasına alarak ihracatını ve gelirlerini arttırmış ancak paylaşma noktasında Alman vergi mükelleflerinin paralarını bahane ederek son derece cimri davranmakta. Oysa Almanya’nın kazandığı para dolaylı da olsa AB içindeki ekonomik olarak zayıf ülkelerin vatandaşlarının cebinden çıkmakta. Basit bir örnek vermek gerekirse, Britanya içerisinde çoğunluğu son 20 sene içerisinde göç etmiş 2 milyondan fazla Polonyalı başlı başına AB projesinin çöktüğü anlamına gelmekte. Amaç bu insanları yerlerinden yurtlarından ederek ikinci sınıf işleri yaptırmaya zorunlu kılmak yerine kendi ülkelerindeki iş olanaklarını ve hayat standartlarını arttırarak topyekûn bir Avrupa geliştirme projesi olmalıydı. Oysa neticede varılan nokta rahmetli Ecevit’in tabiriyle zenginler “ortak”, fakirler ise “pazar” olmaktan öteye gidememiştir. Patlak da “eğreti” ortaktan gelmiştir. Ne kadar şaşırılsa bile sonucun anormal ve beklenmedik olduğunu söylemek güç.

Aynı dönemde Türkiye, Davutoğlu’nun çizdiği dışişleri politikalarından hızla vazgeçerek uzaklaşabileceği, ekonomik ve siyasi işbirliği yağabileceği bölge ülkeleriyle hızla yakınlaşma niyeti içerisine girdi. Aylardır oyalanan İsrail-Türkiye normalleşme sürecine ilişkin anlaşma yeni hükümetle beraber imzalandı.

Bozuk ilişkilere rağmen iki ülke arasındaki ticaret her geçen gün artmış ve rekor düzeye ulaşmıştı. Bazı uzmanlar normalleşme sürecinin ekonomik bir fayda sağlamayacağını iddia etse de işbirliğine gidilebilecek birçok konuda kurulacak beraberliklerin taraflara çok daha büyük faydalar sağlayacağı muhakkak.

Türkiye’nin Rusya ile ilişkileri normalleştirme çabaları ise yakın vadede bir sonuç vermese de orta vadede muhakkak bir sonuç verecektir. Gerçi petrol kalıcı olarak 50 doların üzerinde yerleşmezse ilişkiler düzelse bile Rusların Türkiye’ye turizmden başka fazla pek bir hayrı olmaz.

Bu arada FED ve FED Başkanı Yellen en azından sene sonuna kadar gündemden düştüler. Söyleyecekleri, kısıtlı da olsa döviz kurlarına etki eder. Ancak sene sonuna kadar FED’in herhangi bir faiz artırımına gitmesi olasılığı lotodan büyük ikramiye kazanma olasılığından daha düşük. Bunu da eklemekte fayda var, Brexit’in en önemli artçı sonucu Donald Trump’ın ABD Başkanı seçilmesi olacaktır.