Tatil dediğin

Riva ŞALHON Köşe Yazısı
13 Temmuz 2016 Çarşamba

İyi kötü bir tatili geride bıraktık. İyi olmasını herkes istedi. Ancak iyi kavramı çok değişken. Tıpkı sevgili seçmeye benziyor. Bazen kâğıt üzerinde iyi duran seçenekler gerçekte tatsız sonuçlanıyor. Bu yazıda sevgili seçip ilişkiye girmekle tatil yeri seçip tatile gitme kavramlarını birbirine benzetmeye çalışacağım.

Daha muhafazakâr zamanlarda eş seçiminde büyüklerin uygun gördüğü kişiler bir araya getirilirdi, fazla seçenek de olmazdı. Bazı ticari kriterler ve aile statüleri uygun ise, eş seçimi gerçekleşirdi. Tatil beldesi seçimi de fazla şansa bırakılmaz, yine bütçeye uygun yazlık adı verilen yere gidilir, iyisi ile kötüsü ile bir boyun eğme şeklinde yaşanırdı.

Daha sonraları romantik bakış açısı geldi hem tatil hem sevgili seçmeye… Önce sevgili olayını düşünelim. İnsanlar sadece birkaç akıllı sözün veya güzelliğin cazip göründüğü kişilere tutulup uyum yakaladığını sandığı romantik ilişkilere atlar oldu. Ancak bu tür ilişkilerde aşkın her şeyi çözeceği gibi bir önyargı olduğu için tarafların itici yönleri söze dökmesi aşksızlık olarak algılandı. Örneğin şapırdatarak yemek, kirli çamaşırları yerlerde bırakmak gibi. Tabi söze dökülmeyince de somurtarak karşı tarafın durumu anlaması ve düzeltmesi beklendi. Ne de olsa aşk var, her şey bariz anlaşılmalı, konuşmadan da. İnsanlar hem beraberliğin verdiği huzuru hem de ilk zamanların tutkulu heyecanını isteyince işler karıştı.

Tatil olayında da kafamızdaki romantik anlayışa uygun yöreyi seçiyoruz. Bazısı için sakin kumsal, zümrüt deniz, bazısı için arabaya atlayıp dere tepe yol yapmak, bazısı için kalabalık ortamlarda sosyalleşmek. İlk bakışta hangisi cazip duyuluyorsa ona meyilleniyoruz. Ve hatta hiç içeriğini sorgulamadan, ön hazırlık yapmadan huşu ile her şeyi çözeceğimize inanarak tatile gidiyoruz. Sakin kumsal kırık şezlonglu ve sivri taşlı, zümrüt deniz ince yağ tabakalı, yerinde durmayan şemsiyeli çıkınca somurtma hakkımızı kullanıyoruz. Dere tepe gitmeye çalışan trafikte sıkışınca, kalabalık ortam isteyen pahalı hesap krizi ile karşılaşınca aynı hayal kırıklığını yaşıyor. En sevdiğimiz lokantadan vakit dolunca karga tulumba kovulmak bizi kızdırıyor. Eski tatillerimize dair melankoli baş gösteriyor. Tamamını aşkla seveceğimiz bir tatil hayal ederken tamamı hüsrana dönüşen bir zaman dilimi oluşuyor.

Hem sevgilileri hem de tatilleri aşkla hatırlamak için eski Yunan’daki anlayışa sarılmak en iyisi. Yani ilk başta bize çekici gelen özellikleri sevip kusurlara karşı cömert bir hoşgörü barındırmak. Kusurlar herkeste bolca var, insan kendisi de bazen dayanılmaz olduğunun bilincindedir. Hem sevgili olarak, hem de tatilci olarak. O halde somurtmak yerine karşımızdakinin hayranlık uyandıran özelliklerini hatırlayıp karşılıklı eğitimle daha uyumlu bir ilişkiye yol alabiliriz.

İçgüdülerimizle seçtiğimiz tatil şeklinin de hüsrana yol açmaması için sevdiğimiz insanlar gerek… Ek olarak, bolca ön hazırlık, biraz mizah anlayışı, azıcık hoşgörü ve en önemlisi isteklerimizi dile getirecek üslup ve medeniyet yeterli…