“Bizim kurtuluşumuz Türkçeyi ana dilimiz gibi benimsemek ve Osmanlı’nın iyiliği için çalışmaktır.” Yukarıda okuduğunuz cümle bundan tam 100 yıl evvel daha Atatürk İstiklal Savaşı’nı gerçekleştirmeden, Osmanlı Yahudilerinin bu vatana dair düşüncelerini özetlemekteydi. O zamandan şimdiye ne değişti derseniz, bizler yine aynıyız ancak toplumun belli bir kesimine deveye hendek de atlatsak kendimizi anlatamayacağız. Nitekim o dönemlerden bugüne Türk Yahudi’sinin değişmeyen bu düşünce biçiminin patetik bir yönü de yok değildi. Türk Yahudi’sinin ruh hali babası tarafından sevilmek, beğenilmek ya da hiç değilse kabul edilmek isteği ile yanıp tutuşan bir çocuğun iç dünyasını yansıtır gibiydi zaman zaman...
“Bizim kurtuluşumuz Türkçeyi ana dilimiz gibi benimsemek ve Osmanlı’nın iyiliği için çalışmaktır.”
Yukarıda okuduğunuz cümle bundan tam 100 yıl evvel daha Atatürk İstiklal Savaşı’nı gerçekleştirmeden, Osmanlı Yahudilerinin bu vatana dair düşüncelerini özetlemekteydi. O zamandan şimdiye ne değişti derseniz, bizler yine aynıyız ancak toplumun belli bir kesimine deveye hendek de atlatsak kendimizi anlatamayacağız. Nitekim o dönemlerden bugüne Türk Yahudi’sinin değişmeyen bu düşünce biçiminin patetik bir yönü de yok değildi. Türk Yahudi’sinin ruh hali babası tarafından sevilmek, beğenilmek ya da hiç değilse kabul edilmek isteği ile yanıp tutuşan bir çocuğun iç dünyasını yansıtır gibiydi zaman zaman...
Peki ya yukardaki fotoğrafa iyi baktınız mı? I. Dünya Savaşı döneminde topluca dua eden Osmanlı Yahudi’si askerleri görüyor musunuz? Evlerinden, ailelerinden ayrılmış, sefalet içinde bir olmaya, bu vatan için gözünü kırpmadan canını vermeye hazır bu vatanın asli fertleri.
I. Dünya Savaşı’nın başlarında söylenen bu Sefarad şarkının dizeleri anlatsın vatan sevgimizi... “Haydi Türkiye aşkına, Haydi Çanakkale’ye... Türk, Yahudi, Hristiyan, hepsi kardeş, hepsi Osmanlı, Haydi Türkiye aşkına, Haydi Çanakkale’ye...”
Türk Deniz Kuvvetlerinin Amiral gemisinin isminin Kemal Reis olduğunu biliyor muydunuz? Peki, Kemal Reis kimdir? Piri Reis’in amcası, 1492 yılında Elhamra Kararnamesi ile İspanya’yı terk etmek zorunda bırakılan binlerce Yahudi’nin güvenle Osmanlı topraklarına ulaşmasını sağlayan kadırgaların komutanıdır.
Bütün bunları neden anlattım biliyor musunuz?
Geçtiğimiz hafta gerek ana akım medyada gerekse de sosyal ağlarda bolca paylaşılan İzmir Marşı videosuna yapılan çoğu olumlu, bazen ‘Yahudiler bile’ dedirten ve bir kısımda halen utanmadan nefret kusmaktan geri kalmayan yorumları görünce hatırlatma ihtiyacı hissettim.
Şişli Terakki Lisesi ilkokulunda Cumhuriyet Bayramı kutlama merasiminde ellerime Atatürk portresi verdiklerinde 8 yaşındaydım. Birçok kardeşim gibi bu vatanın beni sadece ben olduğum için kabul edemediğini ise ileriki yıllarda deneyimledim. Halen İzmir marşını nerede duysam küçüklüğümde Taksim’de her cuma öğleden sonra babamla izlemeye gittiğimiz Atatürk Anıtında askerlerin bayrağı göndere dikmelerini, hazır olda onları izlememizi hatırlar, gözlerim dolu eşlik ederim.
Sevgili kardeşim,
Asıl şaşırılacak olan büyüklerimizin coşkuyla İzmir Marşını söylemeleri değil, birilerinin çıkıp yüzyıllardır bu vatanın asli unsuru olan bizlere ‘Yahudiler bile’ diyebilmesidir. Halen hiç utanmadan sayıca İstanbul’un bir ilçesi kadar bile kalamamış Yahudi Toplumu’nu her fırsatta kullanıp kendilerine rant sağlama çabalarıdır. İzmir Marşı’nı söylemekten dolayı kendini ‘acaba’ deyip suçlu hissettirilmendir.
Türk Yahudileri ilk gündem bugüne eşit vatandaş olabilmenin, kendini evinde hissetmenin tüm gereklerini fazlasıyla yapmışlardı. Peki ya umutlar? Umudumuz ilk hangi ‘bile’ de kırılmıştı? 6 Eylül 1986 Neve Şalom mu? 6-7 Eylül 1955 mi? Daha ne kadar acı yaşamamız lazım bir olabilmeyi öğrenebilmek için?