Duygu ekonomisi

Bahar FEYZAN Köşe Yazısı
6 Kasım 2019 Çarşamba

Türkiye’nin yegâne kaynağı, ham maddesi ve ötesinde temelleri duygu harcıyla atılmış bir yeriz. Eğer birileri bizi harekete geçirmek istiyorsa eser miktarda duygu ortaya koymalı ki istediği olsun. Tabi bünye epeyce bağışıklık kazandığından haliyle dozu her seferinde arttırmak, olmadı hikâyeyi başka duygular da ekleyip eğip bükmek gerekiyor.

Mantığın rasyonalize edilmediği yerde hissel pazarda işlem gören ve tezgâh açılan duygu durumlarına bakın. Biri çıkıp öfkeyle bağırıyor, öteki korkuyla saldırıyor, diğeri sokakta sinyal vermedi diye yan arabaya öfkeli, hatta bir duruma da gerek yok genel olarak öfkeli sokaklarımız var. Çoğunun hayatı yolunda gitmiyor. Ona küçükken söylenenlerin zerresi bile gerçekleşmediğinden çok öfkeli. Önemli bir adam olacaksın diyenlere mi kızsın, kader denen sinsiye mi düşman olsun kayıp. Cidden kendisi de kayıp.

Keşke Don Kişot olsan! Hiçbir şey olamasan bile hayalci ve çılgın olurdun. Öfkeni sokaktan çeker, en azından ulaşamayacağın bir idealin olurdu. Ve sen o uğurda hiç de farkında olmadan kendi hikâyeni yazardın. Yenilmekten bu kadar korktuğumuz zamanlarda kaybeden olmamak adına verdiğimiz çaba gerçekten yorucu. Bir kez kabul edip otursak “tamam be yenildik işte, bu kez kaybettik” diyebilseydik toplum olarak değişecekti hikâyemiz. Biz kaybettiğimizi kendimize söyleyemediğimiz kocaman bir kaybeden toplumuz. Benden duymuş olmayın diyeceğim ama nasıl olsa biri söyleyecekti. İsterseniz söylediğim için ben kötü olayım. Çünkü gariptir, buralarda yapan değil, yapanın yaptığını ifade eden kötü sayılır.  Yani bir anlamda gerçeği çat diye söylemenin bedeli vardır. Söylenmez söylenemez. Yokmuş gibi ve ergen üstelik de çocuk bilinciyle işletilir tüm duygular burada. Öyle işlem görür.

Kalıp ezberletilir. Kişisel gelişimi bile kimse sindiremez sadece kalıplara yaslar bütün duygularını sonra oradan cümleleri döker. Kimse gerçekten ne hissettiğine bakmaz. Ona ne hissettiği söylendiğinde o söylenene bakar. 

Izdırabıyla yaşamak bir felsefe olarak kitapların satır aralarına gömülüdür. Izdırabın Türkiye’de sokağa çıkma yasağı vardır. Onun uzantısı acıdan bahseder herkes! Aslında seçmeyebileceğini ısrarla tutar bırakmaz.

Vaat edilen umutların yeşermediği yerlerdir doğu. Hiçbir politikacının söylediği karşılık bulmaz. Hiçbir kahraman çıkmaz ve günün sonunda hiçbir baba bizi kurtarmaz. Kandırmaya umut vermek, kandırılmaya ise umutlanmak denir nedense. Hakikat hiç dile gelmez. Hesabını en baştan yanlış kurmakta kimse beis görmez. Yeter ki gün geçsin, devranlar dönsün, kalabalıklar coşsun. Kitlesel olarak yediler başlarını hem de kıtır kıtır. Kimseye inanmaz gibi yapıp herkese kanarak…

Sırrın sadece kaçındığın ızdırabında seni beklerken, inadına büyümeyerek cüce kaldıklarımızdan mısınız?

 

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün