Son, sonuç ve sonrası…

Tülay GÜRLER KURTULUŞ Köşe Yazısı
6 Kasım 2019 Çarşamba

Film izlemeyi sever misiniz? Ben bayılırım. Tabii ki hepsini değil, mevzuu gerçek olanı, hayata sahiden dokunanı; yaşanması mümkün olanı ya da olmasa bile onu mümkün kılanı…

Daha gençken sonu güzel ve net biten filmler, daha çok hoşuma giderdi. Çünkü belirsizlik sevmez gençlik aklı. Şaibeleri, acaba’ları, dur bakalım’ları kabul edecek sabrı yoktur. Filmin sonunda geleceği nokta, olmuş olanlar, yeterlidir genç için. Zahmet edip filmden sonuç çıkarmaya kalkmaz. Derd’i, hayatla ilgili bir yere varmak filen değildir. Sevenler kavuştu mu; ana kahraman öldü mü, yaşıyor mu; katil yakalandı mı gibi klasik son’larla oyalar kendini.

Hâlbuki son denen nokta; senaryoyu, senaristin kestiği yerdir. Hâlbuki filmden çıkarılacak bir sonuç vardır izleyiciye kafa yorduran, onu kendiyle sonsuz bir yolculuğa çıkaran, sağlam bir ana düşünceye ulaşmasını sağlayan…“Sevenler kavuştu, çok mutlu oldular; çünkü sevmek başlı başına bir mucizedir ve en büyük mutluluktur” gibi bir sonuca ulaşılabilir filmin sonunda.

Son; bitiş; sonuç bitişten sonra varılacak en yakın noktadır.

Anlamları birbirine yakın gibi görünse de birbirinden çok farklıdır.

Peki ya sonrası?

Yaşım ilerlemeden bile bazen bunu düşünürdüm. Yazmaya, hayatı didiklemeye meraklı olduğum için herhalde. Film burada, bu sonuçla bitmez ki hayat devam eder ve gelişir her şey, diye aklıma türlü türlü ayrıntılar takılırdı. “İnsanlar aşık olup sonsuza kadar beraber olurlar mı gerçekten, yoksa hayat onları başka başka yerlere mi savurur?”, ”Ayrılırlar ama bu gerçek bir ayrılık mıdır?”, “Adam bu kızı seçer ama ötekine dönmeyeceği ne malum?” gibi tuhaf, kendi kendimi huzuruz eden irdelemelere girerdim.

Hâlâ girerim.

Çünkü hayatta hiçbir şey; bir son ve sonuçtan ibaret değildir.

Hayatta, yaşanan her şeyin bir sonra’sı vardır.

Hayat devam ettiği için, o sonuçlar başka gelişmelere bağlanır ve sonraların ihtimallerini peşinden sürükler. Hikâyeler; yeni yaşanmış ve yaşanması mümkün olan ya da hiç mümkün değilken bir mucizeyle yaşanabilir hale gelen yeni hikâyelere dönüşür. Biz bu hikâyeleri bazen çok severek, bazen onları anlamayarak, anlamaya çalışarak; bazen onlardan nefret ederek, onlarla kavga ederek, barışarak; bazen onlara tutkuyla bağlanarak onları yeniden yazmayı seçeriz. Bu sebeple sonu belirsiz olan filmleri, daha çok seviyorum ellili yaşlarıma iki kala… Hayatımız, bizim en güzel senaryomuzdur çünkü.

‘Rüzgâr Gibi Geçti’yi yedi kere izledim. Her izleyişim, farklı bir yaşıma denktir. Şahane bir kadınla muhteşem bir adamın, Amerika’da yaşanan Kuzey-Güney Savaşının öncesi ve sonrasında yaşadıklarını anlatan, 1937 yapımı nefis bir filmdir. Filmin son repliği, ana kadın kahraman Scarlet O’hara’nındır: “Yarın onu geri almanın bir yolunu düşüneceğim. Hem, yarın yepyeni bir gün olacak.” Bu cümleyi ilk defa duyduğumda filmi boşuna izlediğimi düşünmüştüm. Sağlam ve ispatlı bir son istemiştim kendim için. Uzun ve sonunda beni mutlaka istediğim sonuca ulaştıracağını düşündüğüm film, beni kocaman bir belirsizliğin ortasına bırakmıştı. Kaçıncı izlememdi bilmiyorum; ucu açık cümleleri, ikili anlam ifade edenleri, belirsiz dizilişleri kendime daha yakın bulduğumu fark ettim. “Yarın onu geri almanın bir yolunu düşüneceğim. Hem, yarın yepyeni bir gün olacak” cümleleri, bir çaresizliğin, bir tıkanıklığın, bir basiretsizliğin dışa vurumu değildi. Bu iki cümle, bu film aslında burada bitmedi’nin ispatıydı. Bu, farkındalık, beni sonra sözcüğüne daha çok yaklaştırdı. Çünkü bizim cümleyi bitirdiğimizi hatta sonuna nokta koyduğumuzu düşündüğümüz yerde, yeni bir paragrafa başlıyordu hayat.

Biliyor musunuz, bu farkındalığı hayatın içine taşıyorum. O zaman yaşadığım bir sıkıntıyı daha kolay kabul edip, hoşuma giden bir an’ın tadına daha çok varıp; yapmak istediklerimin, yaşamak istediklerimin peşine daha çok düşüyorum. Aşkın, sevginin, tutkunun sahip olduğumuz hikâyenin bir sonu veya sonucu değil; sonrası olan bir süreç olduğunu düşünüyorum.

Siz de son’lara ve sonuç’lara takılıp kalmayın. Sonra’ya bakın.

Madem hayat; bizim için yazılmış, ne olduğunu bilmediğimiz en güzel senaryo, o zaman onun sonrasını hayal etmek, inşa etmek, mümkün kılmak, bize kalabilir.

Son ve sonuçlar, bizi en güzel sonra’lara hazırlıyor olabilir.

 

 

 

 

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün