Bir meslek olarak yazarlık

Avram VENTURA Köşe Yazısı
31 Mart 2020 Salı

Değil mi ki bir ucundan yazma uğraşı içindeyim, bu konuda yayımlanan kitaplar da doğal olarak ilgimi çekiyor. Hele beğendiğim bir yazar, kendisini odak noktasına oturtarak yazma serüvenini ve yazma konularını içeren denemeler kaleme almışsa, beni daha çok kışkırtır.

Sözü Haruki Murakami’nin Mesleğim Yazarlık kitabına getirmek istiyorum. Öncelikle bu yazarın bütün kitaplarını keyifle okuduğumu söylemeliyim. Onun ne söylediği kadar nasıl söylediği, romanlarını yazarken seçtiği farklı kurguları, her zaman ilgimi çekmiştir. Murakami, kitaptaki bu denemeleriyle yazarlığı bir meslek olarak nasıl seçtiğini, günlük çalışma düzenini, konuları nasıl ele aldığını, kahramanları nasıl yarattığını büyük bir içtenlikle anlatıyor. Yazmaya ayırdığı saatler kadar, her gün yazdığı sayfa sayısını öyle bir düzen içinde kullanıyor ki, hayran olmamak elde değil. Nitekim kitabın sön sözünde de, bu kitabı yazarken bir roman yazarı olarak bu yolu hangi düşünceler doğrultusunda yürüyegeldiğini, olabildiğince elle tutulur halde, gerçekçi bir şekilde kayıtlara geçirmek istediğini söyler.

Yeri geldiğinde yazıyorum, söylüyorum: Ben bir yazar değil, yazma sevdalısıyım! Bu yüzden ne yazmaya ayrılmış bir zamanım ne de bununla ilgili bir çalışma disiplinim var. Bir konuda kışkırtılmış olmam, yazmak ve paylaşmak için ilk çıkış noktası oluyor. Sonradan düşünme, sorgulama, yazma aşaması benim için ayrı bir keyiftir. Bu yüzden bir kurgu peşinde, masa başında uzun zamanlarını geçiren insanlara hem imreniyor, hem de saygı duyuyorum. En önemlisi de yazmaktan yalnızca keyif aldığım için, okur beğenileri benim gözümde ikinci sırada kalmaktadır.

Benzer sözleri Murakami’nin kitaptaki “Kime Yazarız?” başlıklı denemesinde okudum. Yazar, hiç kıvırtmadan kendi için yazdığını söylüyor. Öyle ki ilk romanlarını kaleme alırken okura ulaşıp ulaşamayacağını bile bilmiyormuş; ama yazarken, kendini çok iyi hissettiğini belirttikten sonra şöyle diyor:

“Çünkü her türlü yaratıcı eylemde, az ya da çok kendiliğinden iyileşme isteği vardır. Diğer bir deyişle kendinle yüzleşerek, kendi ruhunu bir şeyden farklı bir forma sokarken, yaşamındaki kaçınılmaz çelişkileri, çatışmaları, gerginlikleri çözersin – veya yüceltirsin. Her şey yolunda giderse bu etki okurla paylaşılır.”

Sözü yine bir meslek olarak yazarlığa getirirsek:

Sanatın her dalında olduğu gibi, yirmi-otuz yıl öncesine kadar, sınırlı birkaç kişinin dışında, yazdıklarıyla geçinen yazarlar parmakla sayılabilirdi. Bu yüzden yazarların birçoğu, giderlerini karşılamak için, asıl mesleğinin yanında özel yaşamından çaldığı saatlerde yazabiliyordu. Günümüz yazarlarına, eskilerin ekonomik koşullarına kıyasla, biraz daha olumlu bakabiliyoruz. İnternetin getirdiği olanaklar, sosyal medya kullanıcıların artması kimi okurları basılı kitaplardan uzaklaştırırken, kimine de yapılan tanıtım destekleriyle daha hızlı ve daha yoğun ulaşma olanağı sağlıyor.

Konuya şimdilik bir nokta koymadan, Murakami’nin kitabını okurken belleğimin bir köşesinden göz kırpan, Karl Marx’ın şu sözlerini paylaşmak istiyorum:

“Yazar yaşayabilmek ve yazabilmek için para kazanmalıdır; ama asla para kazanmak için yaşamamalı ve yazmamalıdır.”

 

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün