Şehirden kaçanların ‘Tarla’sı

Şehirden kaçıp Alaçatı’daki tarlalarını misafirlerine açan Lara ve Vito Abuaf çiftinin ‘Tarla’sı, benzerlerinden çok farklı. Lara Abuaf’la yaptığımız sohbette eşsiz bir yemek deneyimi sunan Tarla Alaçatı hakkında bilgi ediniyoruz.

Yaşam
3 Ağustos 2016 Çarşamba

Estel Anahmias


 Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz? Kendinizden kısaca bahseder misiniz?

Kendinizden bahsedin deyince hemen okuduğun okul, iş deneyimlerin aklına geliyor. Onlar şu an omlet pişirirken işe yaramasa da bütüne baktığında insan her deneyimden bir şey öğrenip bir şekilde kendi hikayesini yazıyor. Belki de bu bıkkınlığımıza, şehirde yaşayamaz oluşumuza katkısından dolayı da işimize yaramış diyebilirim. İstanbul’dan İzmir’e taşındıktan sonra bir süre alışma süreci derken kendimi beş yıldızlı bir otelin kalabalık ofisinde çalışırken buldum. Bir şehre alışmanın en kestirme yolu, o şehirde çalışmaya başlamak bence. Vito da aynı zamanda aile işletmesinde çalışıyordu. Ama hep daha farklı bir iş yapma hayali vardı. Takım elbisesiyle turuncu saatler takan, bari biraz eğlenceli olsun diye renkli renkli kol düğmeleri olan, arabasında daima açılır kapanır sandalye, minik bir buzluk taşıyan bir adam Vito. Doğaya kaçmaya meyilli, fazla sıkıntıya gelemiyor. Sanırım dönüm noktamız iş kıyafetleriyle evden çıktığımız bir sabah oldu. Birbirimize bakıp “Artık buna devam etmeyelim” dedik. Karar vermek zor kısmıydı, sonrası daha kolay oldu.

 Önceden hiç mekan işletme tecrübeniz olmuş muydu? 

Önceden işletme tecrübemiz yoktu. Ben turizmle ilgileniyordum, Vito ise ailesiyle çalışıyordu.

 Vito Bey’in peyzaj mimarlığı alanındaki uzmanlığı Tarla’yı kurarken size ne gibi kolaylıklar sağladı?

Bu arazi daha önce palmiye üretimi için kullanılıyordu, sonrasında annem bu işten vazgeçince burası da biraz kendi kaderine bırakılmış oldu. Halihazırda birçok bitki zaten vardı, düzenlemeyi mevcut bitkilere göre yaptık. Buranın doğal halini çok bozmadan sadece biraz çeki düzen verdik diyebilirim. Birçok meyve ağacımız ve küçük bir üzüm bağımız vardı, onları da sadece budayıp canlandırdık. Onun dışında en çok tarla için emek verdik; domates, salatalık, mısır gibi mutfakta kullanacağımız birçok ürünü ekmek ve büyütmek için çok vakit harcadık. Tarlanın girişine ise nane, kekik gibi ürünleri ektik. Büyük ağaçların olması özellikle çok işimize yaradı çünkü onların gölgesini yeni dikeceğimiz bitkilerle elde etmemiz çok zor olurdu. Yani özet olarak Tarla’nın kendi doğal hali sanki bugünü bekliyormuş.

 Arazinizde sizin deyişinizle ‘misafirlerinize’ böyle bir hizmet sunma fikri nasıl ortaya çıktı? Sizi Alaçatı’daki benzerlerinizden farklı kılan nedir?

Fikir bizim doğaya kaçma isteğimizden doğdu diyebiliriz. Tarla’da bir odası, bir mutfağı olan minik bir ev vardı. İzmir’de yaşarken de kış bile olsa -hatta kışın daha güzel olurdu- nefes almak için buraya gelirdik. Havası, doğası bize çok iyi gelirdi. İşlerden ve şehirden bu kadar bunalınca “Neden tarlada olmanın yollarını aramıyoruz?” diye sorduk kendimize. Oradaki minik mutfağı yeniden düzenledik, masalar aldık, paletlerden oturma grupları yaptık. Arkadaşlarımızda çok yardım etti; elektrik, sandalye boyama, ne iş varsa hepsini beraber yaptık. Kolay olmadı ama çok eğlenceli oldu. Açıldığımız ilk gün de tabii ki yine en sevdiğimiz dostlarımız yanımızdaydı. İlk günden sonrası çok daha kolay oldu. Bu sene kahvaltı servisinde ikinci, akşam yemeğinde ilk senemiz. Geçen sene, sezon sonu Tarla’yı kapadıktan sonra eğitim için çok sevdiğimiz bir aile dostumuzun yanına Kopenhag’a gittik. Bizim için müthiş bir deneyim oldu. Döndüğümüzde bir sürü arkadaşlarımıza hazırladığımız sofralarla denemeler yaptık. Denemelerimiz şimdi ‘tadım menüsü’ olarak Tarla’da servis ediliyor. Kahvaltı ve akşam yemeğinin yanı sıra piknik sepetleri yaptık; sabah kahvaltısı ve şarap - peynir olarak iki çeşit hazırlıyoruz. Bu sepetlerle Tarla’nın herhangi bir yerinde piknik yapılabiliyor. Onun dışında yemek servisinin olmadığı bir akşam Tarla’yı açık hava sinemasına çeviriyor olacağız. Açık hava sinema sevdası yazlıktaki çocukluk anılarımızdan aklımıza geldi. Birimiz Çeşme, birimiz Büyükada çocukları olunca açık hava sineması fikri bizi çok heyecanlandırdı. Geçen sene arkadaşlar arasında yapmıştık. Çimenlere minderler koymuş, karamelli patlamış mısır patlatmış ve çok keyif almıştık. Şimdi misafirlerimizi de açık hava sinemamıza bekliyor olacağız.