Kelimeler

Toplum
15 Ağustos 2016 Pazartesi

Eftalya Köseoğlu

 

Geçenlerde uçakla seyahat ederken kısa bir filme rastladım. Hani şu kamu spotlarına benzeyen ve farkındalık yaratmak için yapılmış olanlardan. Film, Avrupa kentlerinden birisinde, kocaman bir meydanda, yere oturmuş dilenen bir adamla açılıyor. Adamın gözleri kapalı ve önündeki kartonda “görmüyorum” yazıyor. Sağlı sollu olarak etraftan geçen insanlar, ona bozuk para veriyorlar. Kimisi eğilip bırakıyor, kimisi hiç eğilmeden kol mesafesiyle parayı yukarıdan atıyor. Bazıları ise adama hiç aldırış etmeden öylece yanından geçip gidiyor. Aslında her şey günlük seyrinde giderken akışı değiştiren bir kadın sahnede beliriyor. Kadın, hızlı adımlarla dilenciye doğru yanaşıp, adamın kartonunu eline alıyor ve gayet kendinden emin bir şekilde bir şeyler karalayıp gidiyor. Sonra birdenbire, para bırakan tüm insanların tavrı değişmeye başlıyor. Her şeyden önce, artık kimse yardımını eğilmeden ve yukarıdan bırakarak yapmıyor. Yani atar gibi değil de nazikçe veriyorlar. Kimisi adamın eline, bir beşlik vurarak parasını bırakıyor. Bazısı güzel bir söz söylüyor. Ayrıca durup para veren insanların sayısı da haylice artıyor. Sonra yazıyı değiştiren kadın tekrar geliyor. Adam heyecanla kadına “Kartona ne yazdın da, insanlar böyle davranıyor” diye soruyor. Kamera, kartonda ne yazdığını bizim de görebileceğimiz bir açıyla gösteriyor. “Bugün güneşli ve çok güzel bir gün ama ben göremiyorum, lütfen benim için de güneşin keyfini çıkarın” yazdığını hep birlikte okuyoruz.

Uçakta vaktim olduğundan mı yoksa böyle şeyleri düşünmeyi hep sevdiğimden mi bilemiyorum ama herhangi bir durumu anlatmak için seçtiğimiz kelimelerin, her şeyi nasıl da değiştirebilecek güce sahip olduklarını düşünüyorum.

Kelimeler… Tıpkı bir devletin ordusu gibi. Bir dilde ne kadar çok ise milleti o kadar yenilmez ve zengin yapan kelimeler. Kimisi daha derin, kimisi daha güçlü, kimisi daha sıradan ya da daha naif olan kelimeler ve bizim onlara yüklediğimiz anlamlar… Hepsi o kadar önemliler ki, normalde günde dört yüz kelimeyle idare ediyoruz. Ama bu benim için sadece o dili konuşabiliyor olmak anlamına geliyor. Oysa bunun üzerine çıkıp yeni kelimeler öğrendiğimizde, lisana da hakim oluruz. Örneğin yazarlar, şairler ve politikacıların çoğu retorik ustalarıdır. Zaten bu özellikleriyle, kitleleri arkalarından sürüklerler. Kelimelerin anlamlarını bilip, güzel ve etkili konuşmak ise ciddi bir güçtür, esasen. Zaten sırf bu yüzden aydınlar, silahsız askerlere benzer. Herkesi ve her yeri doğru kelimeleri kullanarak fetih edebilirler. Hatta çok ünlü bir söz vardır, “Bir milleti yok etmek istiyorsanız, onlara dillerini unutturun” diye. Dilini unutmak… Ben, tam dilini unutmuş bir millet, nasıl ortak bir hafızadan bahsedebilir ki diye düşünürken, uçağın tekeri yere vurdu ve sarsıldım. Yolculuk bitti. Ama kelimeleri doğru sözlükten seçtiğimiz zaman, tüm duyguları gerçekten değiştirebilir miyiz diye, düşünmem bitmedi. Yeni bir şey öğrenmiştim ve aklıma bir fikir düştü. Test edip onaylamasam olmazdı. Eve varmadan bir markete uğrayıp, karton aldım. Ve yolda dilenen birilerini aramaya koyuldum. Levent girişinde bir yerlerde, küçük çocuğuyla dilenen bir kadın buldum. Onun kartonunda sadece “Suriyeliyim” yazıyordu. Yere oturup kartonun üzerine, “Ben bir savaş mültecisiyim. Hala vaktiniz varken, herkesle barışın. Çünkü savaş berbat bir şey” yazdım. Sonra karşıdaki banka geçip izlemeye koyuldum. Belirli bir süre geçtikten sonra aynen o filmde olan şeyler gerçekleşmeye başladı. İnsanlar daha çok durup para bıraktılar. Hatta gençten birkaç çocuk kartonla ve kadınla fotoğraf bile çekildiler. Olana bitene şöyle bir baktım. Farkında olmadan alışkanlık halinde kullandığımız kelimeleri, insanların aklına giden sözlükten değil de, kalbine giden sözlükten seçince ne çok şey değişiyordu!

Eve varınca kitaplıktaki Türkçe sözlüğü raftan indirdim. Rastgele sayfaları açıp bir kelime seçtim. “NİZAM” çıktı, bahtıma. Nizam, basit haliyle uygunluk demekmiş. Benim için neleri çağrıştırdığını, nizamı ile başka bir yazıda anlatmak isterim.  Belki kelimeler krallığına birlikte yolculuk ederiz. Kim bilir…